GENCEK YÖRESEL SÖZLÜĞÜ
Kençekçe
Kençekçe, köken itibari ile ilk Türk boylarından olan Kaslarla (Guzlarla) aynı dildir. Yani Kençekçe aslında Oğuzca ve Uygurcanın karışımı eski bir Türkçe’dir.
Kaşgarlı Mahmud’un dediği gibi, Hotanlılarla Kençekler ana’ya “hana”, ataya “hata” derler. Kas’ların Hana (ana) kenti gibi. Hotanlılarla Kençekliler kelimelerin önünde bulunan elifleri, h’ye çevirirler. Kaşgarlı bunun Türk dilinde bulunmadığını söyler. Ancak bu yanlıştır. Oğuzların atası konumundaki Kaslar’ın dilinde bu yaygın bir şekilde vardır. Dahası Orhun Türkçesinin devamı sayılan Karahanlı Türkçesi’nde de “h-“ sesi kullanılmaktadır. Hatta Uygur’cada “h-” sesiyle başlayan yüzlerce sözcük vardır. Oğuzca, Orhun Türkçesi, Uygurca, Kıpçakça, Karahanlı Türkçesi ve Kençekçe’yi dikkatlice incelediğimizde; Kençekçe bu öz Türk dil gruplarının bağlantı halkası olmaktadır. Yani Kençekçe bu dil gruplarının etkileşimi ile oluşmuştur.
Kaslar, Kençekler’in ata kavmidir. Sümer Devleti, Babil Devleti, Turukku Devleti, İskit Saka Devleti, Hun İmparatorluğu ve Göktürk Devleti gibi en eski Türk devletilerinin kurucu kavimlerinden birisi olan Kençekler, en eski Türkçe olan Kas dili ile konuşmaktadırlar. Kençekler’in dilleri, Kaslar’ın kullandıkları dil ile tam manada örtüşmektedir.
Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli husus Göktürkçe, Karahanlıca Oğuzca, Çağatayca ve Osmanlıca’da “G” sesinin olmamasıdır. En eski Türk dili olan Kas dili ili konuşan Gencekler’in / Kençekler’in ise aksanlarında birçok kelime “G” sesi ile başlar. Bu yüzden Gencek kelimesi tüm yazıtlarda ve yer isimlerinde Kençek şeklinde geçer, ancak Gencek şeklinde seslendirilip okunur.
Ayrıca Kaşgarlı Mahmud’un dediği gibi şivelerdeki farklılıklar herhangi bir boya “Türk” veya “Türk değil” deme hakkı vermez. Zaten günümüzde Kençekler’in Türklerin ata kavimlerinden birisi olduğu ispatlanmış ve Kaşgarlı’nın sadece dildeki birkaç kelimeye bakarak söylediği bazı ifadelerin de yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Günümüzde bile insanların bir çoğu, hala eski Türkçe veya Osmanlıca şiveleriyle konuşmaktadırlar.
Uygurcadaki bazı “h-” ile başlayan sözcükler : haç, haçan, halın, haltı, han, hangsız, hara, harın, harga, harı, hat, hatıg, hatun, hıl, hılınç, hılmak, hul, huş... [1]
Yani Uygurlar ve Kençekler en eski Oğuzca’yı konuşuyorlardı. Zaten Uygur sözcüğünün aslı da Gur’dur. Önce Ugur, Yugur, sonra ise Uygur olmuştur.
Ayrıca Kaşgarlı Mahmud’un Kençekçe diye gösterdiği 23 kelime isim cinsindendir. Bunlar daha çok kab- kacak, meyve, sebze, bitki, akrabalık ismi gibi kültür kelimeleridir. Bu tip kelimelerin diğer dillerden alıntılanması kolaydır. [2] Bazı kelimeler diğer dillerden geçmiş olabilir. Ancak bu Kençeklerin yabancılarla karışmış bir topluluk olduklarını göstermez. Bir de bu kelmelerin yalnızca Kençekçe’ye ait olması gerekir ki; fonetik farklarla hana, hata, çaha, ühi, sin gibi kelimelerin diğer Türk lehçelerinde olduklarını Kaşgarlı bizzat ifade etmektedir. Kaşgarlı 265 adet Oğuzca kelime vermiştir. Bu 265 kelime muhtemelen Hakaniye Türkçesinden farklı olanlardır. Kençekçe kelimeler için de aynı şey düşünülebilir. Kençekçe olarak verilen kelinmelerin kökence aynı veya yakın olanları Divan-ı Lügati’t Türk’te bulmaktayız. [[3]] Kaldı ki, Uygur, Kanglı, Kıpçak ve Kençeklerin lehçe ve şivelerindeki Oğuzca ile olan farklılık gayet normal bir durumdur.
Ayrıca Kençekler’in köken itibari ile tarihte; Gandzaklar, Kanzaklar, Kengeresler, Kangarlar, K’angüchü, Kence, Kenzek, Gancek, Güncek, Gencek gibi isimlerlerle anılmış olması ve bu isim değişikliklerinin diğer tüm boylarda da yaşanmış olması bize öz ana Türkçe’deki bazı sözcüklerin boylara göre farklı lehçe, şive ve aksana uğramış olabileceğini gösterir.
Kaşgarlı Mahmus’a göre iki dil bilenler Soğdak, Kençek, Argu boylarıdır. Gezginci olarak yabancılarla karışanlar Hotan ve Tübüt halkı ile Tangutların bir kısmıdır. Tübüt ve Hotan’ın ayrı dilleri ayrı yazıları vardır. Bunların ikisi de Türkçeyi güzel konuşamaz. (DLT, I,29) Kaşgar’ın Kençekçe konuşan köyleri vardır. Şehrin içindeki halk Hakanlı Türkçesiyle konuşurlar. (DLT I-30) Görüldüğü gibi Kençekler bu gruba dhil edilmemiştir. Yani Türklelinin yerlis öz bir Türk boyudur. Ayrıca Kaşgarlı’nın iki dil dediği kendi dilleri olan Kençekçe’dir. Oysa Kençekçe ayrı bir dil değil, en eski öz Türk dilinin farklı bir lehçesidir.
Ayrıca Kaşgarlı Mahmud, “ha ve güzel h” harflerinin Türkçede olmadığından hareketle dilin arı bir dil olmadığını söylemiş, ühi, çaha ve eveh kelimelerini örnek vermiştir. Oysa onun Türkçede yok dediği harflerin yazı dilinde bir karşılığı yoktur, yoksa konuşma dilinde vardır. Dahası Kaşgarlı, “baykuş” anlamına gelen “ühi” kelimesinin Kıpçak Türkçesinde “ügi” olduğunu söylemiştir.
Kaşgarlı sesin harf değerini vermektedir. Bu “he” sesi fonolojik olarak “güzel h”ye bu dillerde çevrilmiş olamaz mı? Verdiği örnekler aslında “g” ve”k”nin diğer lehçelerde “h”ye dönüştüğü örneklerdir. Kıpçakça “ügi”, Kençekçe “ühi” baykuş, genel Türkçe çakmak, Kençekçe “çaha” (I/) [[4]]
Bailey de Kençekçe’deki bu farklı kelimelerin yerli Kaşgar dilinin kalıntıları olduğunu savunmuştur. Ayrıca Kaşgar’ın eski Çin belgelerinde Say (Sek, Saka) halkının yaşadığı bölge olarak gösterilmesinden hareketle Kençekçe’nin İran dil ailesinden Sakacanın bir kolu olduğunu söylemiştir. [[5]] Ancak o bölgedeki Türk varlığı İran varlığından eskidir.
Kaşgarlı’nın bildirdiği kelimelerden “kendük(kentük), Karahanlı’da “kentük”, Türkçede “kentüg”, Özbekçe’de “kantik”, Kırgızca’da “kendik”, Çuvaşça “kandi”, Moğolca “kundaga”, Tunguzca “kondi”, eski Japonca “kuda” şeklindedir. Yani Altayca “kiantu-k” şeklinden türemiştir (Starostin 2003-I:688-689). Usmanova ise “kendük” kelimesi hakkında Altayca “kian” “delik, oyuk” tan gelmiş olabileceğini söyler. Aslında diğer kelimelerde de aynı sonuç çıkmaktadır.
Kaşkarlı Mahmud’un bildirdiği 23 kelimeye takılıp kalmaktan ziyade, günümüzde Asya, İran, Azerbaycan ve Türkiye’de yaşayan Genceklilerin dillerini incelemek daha uygun olacaktır.
Kençekler; Türkmenistan ve Azerbaycan ve hatta Tuva Türkçelerindeki gibi “t” harfini “d” olarak seslendirmektedirler. Mesela; tadı > dadı, taş > daş, tırnak > dırnak, tane >daane, tepe > depe kelimelerindeki gibi.
Kençekler’de “ç” sesi ise Kazak Türkçesindeki gibi “ş” olarak seslendirilmektedir. Örneğin; göçtü > göştü, biçti > bişti, uçtum > uştum, kaçtım > gaçtım gibi.
Yine Kazak Türkeçesindeki gibi “n” sesinin “g, ğ” olduğunu da görmekteyiz. Mesela; şuna > soğa, bana > bağa, sana > sağa, ona > oğa gibi.
Kençek Türkçesine has bir diğer durum ise çokluk eklerinde kendini gösterir. Kazak, Kırgız, Tatar ve Sibir Türklerindeki gibi çoğul eki olan “lar, ler” ekleri, eğer kök kelime veya çoğul öncesi kelime “n” ile biterse, çoğul eki “nar, ner” şeklini almaktadır. Örneğin; bunlar > bunnar, onlar > onnar, şunlar > şonnar, yorganlar > yorgannar kelimelerinde olduğu gibi.
Kaşgarlı Mahmud, Uzmanova, Zeki Veledi Togan, Starostin Segei, Barthold, Bailey, Yar Shater, Recep Toparlı, Bilgehan Gökdağ, Galip Güner ve Besim Atalay gibi birçok dil araştırmacısının verdikleri bilgiler ve günümüz Genceklilerin konuşma dili ışığında şunu rahatlıkla diyebiliriz:
Kençekçe; beş farklı ana Türk oymağı olan Oğuz, Uygur, Kıpçak, Karluk, Kanglı boylarının en eski ortak dillerinden bir lehçe, bir kalıntıdır. Günümüz Gencek dilinde Sibir, Kas, Saka, Oğuz, Orhun, Uygur, Kıpçak, Kanglı ve Karluk Türkçeleri ile Selçuklu, Osmanlı ve Azerbaycan dillerinden fonetiği farklı kalıntılar mevcuttur.
Gencekçe – Kençekçe Kelimeler
A
Aba: Ana, abla
Abalamak : Gizlemek
Abanmak: Bir kimseye ya da birşeye yaslanmak, çöküp çullanmak
Abır: Utanmma, hicap, haya, çok yiyen obur
Abış: Yemeği çok iştahlı bir şekilde yiyen kişi
Abdal: Derviş, gezgin, kalender. Serseri, avare, dilenci, tembel, beceriksiz, itibarsız, kul, köle, aç gözlü, cimri. Toroslarda çalgıcılıkla geçinen bir toplum
Abdalel: Gencek’te bir sülaleye verilen lakap
Abıla: Abla, büyük kız kardeş. Yenge. Hanım, hanımefendi. Karı, zevce. Görümce
Abdalın boğaz: Gencek’te bir yer adı
Abılağı: Gencek’te bir yer adı
Acab: Acaba
Acabına: Acaba
Acat sakızı: Bitkilerin köklerinden kesilmesiyle çıkan sütünden elde edilen sert ve çürümeyen bir sakız çeşidi
Accık: Azıcık
Acımık: Sinirli ve huysuz kişi
Acun:Dünya, yeryüzü
Acunluk: Dünya malı, dünyalık
Açımak: Ekşimek, acımak
Açın:Açın, aç olarak, karnım aç, bir şeyi kapalı durumdan açık hale getirmek
Adak: Farklı amaçlara yönelik isteklerin yerine getirilmesi için yüce varlıklara, ermişlere, tapınaklara adanılan şey
Adağel: Gencek’te bir sülale ismi. Adaklular
Ağ: Ak beyaz
Ağa:Abi
Ağartmış: Namuslu, dürüst, alçak gönüllü, mütevazi
Ağı: Zehir
Ağırt: Ağırbaşlı, olgun, saygın
Ağıt: Mersiye, ölüm türküsü, göğe yükseleln feryat
Ağlamış: Çileli, çile çeken. Ağlamış
Ağlayyoru: Ağlıyor
Agdarmak: Aktarmak
Ağlayoru:Ağlıyor
Ağnamak: Anlamak
Ağnadmak: Anlatmak
A(ğ)rımak: Ağrımak
A(ğ)rıtmak: Ağrıtmak, acıtmak
Ağşam / Ahşam/ Aşam: Akşam
Ağu / Ağı: Zehir
Ahat: Ahit, kendi kendine verilen söz
Ahatlı: Verilmiş söz, verilmiş sözü olan
Ahılan: Ah ile
Ahlamak: Ahlamak, ağlamak
Ahmat / Amat: Ahmet
Ahret / Ahred: Ahiret, öbür dünya
Ak: Beyaz, ak
Akana:Büyük saygın gelin
Akar: Dere, akarsu. Çeşme, pınar, kaynak, su oluğu. Çeşme yalağı Çağlayan, akıntılı yer. Daima akan çıban, sıraca. İşleyen yara. Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân, tarla, bağ vb. mülk, akaret
Akarca: Dere, akarsu
Akbacık / Akbacak: Bembeyaz
Akbaş: Dürüst, namuslu
Akbel: Dürüsüt, sözüne güvenilir kişi
Akça: Akçe, eski para birimi
Akçalı: Zengin, mal sahibi
Akça gatık: Çörek otu katılarak yapılan sert peynir çeşidi
Akdağ: Gencek’in kıble yönünde eski Likya ve Hitit bölgesi olarak gösterilen dağ
Akı: Eli açık, cömert, zengin gönüllü
Akıdarak:Akıtarak
Akın: Saldırı, hücum. Müzisyen
Akıncı: Akın eden, saldıran
Akkara: Ak / Kara, iyi kötü
Aksak: Aksayan, seken, yükselen, çıkan
Aksaya: Pijama, elle dikilmiş iç giysi
Aksoy: Soylu
Al: Al renk, kırmızı, Ipek kumaş. Elin bilekten aşağı kısmı
Ala: Karışık renkli, benekli
Alacaan: Alacağım
Alagün: Gün ortası
Alaf: Öküzlere verilen saman, yem
Alafalak: Elleri arkada tutup, bir şeyler sallanarak oynanan oyun
Alaflamak: Hayvanı yemlemek, hayvana saman vermek
Alan: Orman içindeki açık, düz ve ışıklı bölge
Alası: Erek, amaç, sahip olunması istenen nesne
Alataş: Karışık renkli taş. Ateş parçası, köz
Alav: Alev
Alayın: Alayım
Alayınız: Hepiniz
Albengi: Çekim, cazibe, albeni
Aldangıç: Yapalın üstüne konur
Aldımıdı: Aldım idi
Aleddirik: Elektirik
Alev: Ateşten çıkan ışık
Aley: Yoptan, hepsini, bütününü, tümünü
Aleyaley: Alay alay, pek çok, çok sayıda
Aleyzaman: Gökkuşağı
Alıç: Akdiken. Kırlarda kendiliğinden yetişen, hekimlikte ve boyacılıkta kullanılan, sert odunlu bir ağaç. Göven eriği
Alım: Pekmez kaynatılan tava veya kazanın ölçüsü: Senin bağdan iki alımlık pekmez olur. Genişlik, hacim: Bu çuvalın alımı fazla. Çalım. Çekim, cazibe. Vergi
Alımga: Beyin yanındaki ferman yazıcı kişi
Alımbalel: Gencek’te bir sülale ismi
Alımlı: Çekici, cazbeli
Alıngan: Alınan, incinen, gücenen
Alma / Alme: Elma
Almalık: Elma bahçesi
Alman:Almazsın
Almaseydin: Almasaydın
Amanılan: Aman ile
Amatçanın Boğaz: Gencek’te bir yer adı
Ambar Böğet: Gencek’te Seki Deresi üzerinde doğal olarak oluşmuş bir havuz
Analanmış: Küflenmiş, bakteri plağı tutmuş
Ana(g)nıla: Anan ile
Anamelin: Annemgilin, anamgilin
Anasınınoğlu: Binbir güçlükle büyütülmüş bir evin bir oğlu
Anatüter: Güzel kokulu bir çiçek
Anaz: Çaresiz, umarsız
Ança: Böylece, ancak
Andaç: Kurban, bağış, adak, karşı, karşısında
Andaval: Aptal, anlayışsız, ahmak, beceriksiz, bön, şaşkın, avanak
Angı: Aklı az, salak kimse
Angırmak: Eşeğin anırması
Anırmak: Eşeğin bağırması
Anlı bırakmak: Aralıklı , az açık bırakmak
Anmadın: Hatırlamadın, anmadın, bahsetmedin
Annad: Anlat
Annar: Anlar
Annayh: Ünlem bildiren ifade
Annayor: Anlıyor
Annaç: Karşı
Annah: Hatıra, annak. Yadigar
Annar: Anlar
Annemel: Gencek’te bir sülale ismi
Alasulu: Yemeğin pişmemiş hali
Alma: Elma
Almalık: Elmalık, elma yetiştirilen yer
Andaç: Karşı
Anduz: Andı
Ang: Sınır, araziler arasındaki sınır, an
Angız: Anız, tarlada kalan kök,ekin sağları
And: Yemin, ant
Anşırtmak: Dolaylı anımsatmak, çağrıştırmak
Apa: Ulu, büyük, saygıyı ve hürmeti hak eden kişi
Apak / Apag: Temiz, namuslu, iffetli
Apalamak: Emeklemek. Çocuğun yürümeden önceki hareketi, diz ve eller üzerinde ilerlemesi
Apal apal yürümek: Hastalıktan düşecekmiş gibi yürüme
Aparmak: Alıp gitmek, götürmek, yürütmek
Apdal: Gezgincilikle, çadır hayatı yaşayarak ve vakitlerini daha çok çalgıcılıkla, deşiricilikle, sepet vb. örmekle geçiren, esmer, yapılı, Çingenelere benzerlikleri olan bir insan topluluğu. Anlayışı kıt
Apırcın: Hızlı, çevik, atik
Apış: Butların iç tarafı. Çabuk, hızlı
Apışmak: Bocalamak, şaşırmak, donup kalmak, ne yapacağını bilememek. Yorgunluktan bacaklarını ayırarak çömelmek. Bağdaş kurmak
Apışıp galmak: Ne yapacağını bilemez duruma gelmek
Ar: Bir, Kale
Ar: Namus
Ara: Orta, orta yer, ortalık, boşluk
Ara Çal: Gencek’te bir yer adı
Aran(g): Arıyorsun
Araplar: Gencek’te bir yer adı. Ar-Apalılar, Apa/ Huma/Umay / İda / Ulu Tengri inanışlılar
Ararıka: Ararken
Arbışmak: Tutunmak, tırmanma yapışma hareketi
Arda:Arkaya
Ardıç: Servigillerden, yapraklarını kışın dökmeyen, yuvarlak kaara yemişli, katran elde edilen, güzel kokulu bir ağaç
Ardıçlı Asar: Gencek’te Asar mevkiinde ardıç ağaçlarının bulunduğu eski bir yerleşim bölgesi
Ardıç Arası: Gencek’te bir yer adı
Ardıçlı Mezer: Gencek’te bir yer adı
Arfe: Arife, bayram öncesi gün
Arı: Saf, arı, temiz
Arıg: Arı, arınmış, temiz. Narin, ince yapılı
Arılık: Bahçiş, gönülleme
Arılık: Hediye
Arınmak: Temizlenmek, gönüllü olmak
Arıyyon: Arıyorum, arıyor musun?
Arın: Alın
Arınmış: Temiz, gönüllü
Armıd: Armut
Ark: Arıg, su yoluk
Armaan: Hediye, armağan
Arın: Alın, yüzün kaşlarla saçlar arasındaki bölümü
Arnı: Alnı
Arpa: Tahıl. Büyü, tılsım
Artıg: Fazlalık, üstünlük
As: Esas, ana. Asmak
As: Ön Türkler, Kaslar’ın ataları,
Asan: Kolay
Asar: Gencek’te yüksek ve kayalıklı, mağaralar ve inler bulunan eski bir yerleşim yerinin adı. Gur / Guz soyluların kalesi, As-Gar, As-Gur, As-Ar, Ur-Ar gibi. As isimli Ön-Türkler’in kalesi, As soyluların, Kaslar’ın atası As Oğullarının kalesi. Kayalık tepe, kale, burç. Miras, eser, yadigar
Asarın Başı: Gencek’te bir yer adı
Ası: Fayda, faydalı, as, gerekli, olmazsa olmaz
Asıdana: Olmazsa olmaz. Kapının eşiği, eşik
Ası guzu: Kış ortasında doğmuş kuzu
Asıllı: Geröek, bir kökene dayanan, asıl
Asıtana: Kendi bildiği doğrudan şaşmayan yiğit delikanlı genç
Asma: Asılmış, asılı. Asmagillerden, dalları çardak üzerine yayılan üzüm. Üzüm veren bitki
Asmak: Bir şeyi ağağıya sarkacak biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak. Görevini yerine getirmemek. Üzüm ve soğan gibi meyva ve sebzeleri kış için saklamak üzere hevenk yapmak. Yemek kabını ısıtmak için ocağa koymak
Aslın:Aslın, kökenin
Ası Tana: Yetişkin dana
Aş: Yemek, pişirilmek suretiyle hazırlanan yiyecek
Aşina: Kurt
Aşite: Aslan
Aşşaa: Aşağı
Aşşağı Kaygış: Gencek’te tarla ve bahçelerin, ekilip dikilen arazilerin bulunduğu bir yer adı
Aşermek: Hamilelikte bazı yiyecekleri çok arzulamak veya nefret etmek, tiksinmek
Aşırmak: Çalmak, çalıp gmtürmek, araklamak. Yüklü hayvan yükünü yıkmak. Savmak, atlatmak. Yolcu etmek.
Aşlık: Buğdayın kırılmış olarak kaynatılmış hali
Ata: Ulu, baba, dede, ced. Kök, soy
Atacan:Atacağım
Atadan: miras, manevi miras
Atan: Atarsın
Ataş: Ateş
Ataşlık: Ateş yakılan yer, ateş yakmaya en uygun yer
Atlet: Kolsuz askılı iç çamaşırı
Atmaca: Yırtıcı bir avcı kuş
Atmak: Atmak, bırakmak, terk etmek
Atık: Yayın kirişine takılan parçası. Yün, kıl ve pamuğu ip yapılabilecek şekilde kopartırken, elle ve yayla birlikte kullanılan, büyük makara şeklinde bir ağaç alet. Küçük yayık
Atılgan: Atak, gözüpek, cesur
Avar: Heybet, büyüklük. Dayanıklılık
Avaz: Nara, yüksek perdeli ses, çığlık
Avara: Sebze ekilen toprak
Avcar: Ardıç ağacının gövdesinden soyulan ve pamuk gibi yumuşatılan kabuğu
Avcı: Av yapan, avlayan
Avcıl: Avlayıcı, av işinde uzman
Avcu: Avcı, avcılık yapan kimse, iyi av avlayan kimse
Avıç: Avuç
Avlak: Av yeri, av alanı
Avlayayın: Avlayayım
Avlı: Avlu, evin giriş bölümü
Avrad: Hanım
Avrıl: Nisan ayı
Avuntu: Teselli, avunduk
Avurt: Yanak
Avurtlamak: Karıştırmak
Ay: Dünyanın uydusu. Güzellik, temizlik, ahlaklılık sembolü
Ayan: Belli, açık
Ayan eşgeri: Alenen, utanmaadan, ortalık yerde
Ayas: Ay ışığı, saf, berrak hava, mehtap, gece aydınlığı
Ayaz: Duru, sakin havada (ayasda) çıkan kuru soğuk. Işık aydınlık. Kel. Avlu, açık arsa
Aydın gillik: Barbunya
Ayar: Kendine eş olan, denk olan
Ayaz: Çok soğuk hava
Ayazlık: Yerden birkaç metre yükseklikte, evlere bitişik ve üstü açık olarak yapılan ve sebze, meyve, buğday vs. serip kurutmakta kullanılan düz ve genişçe yer
Aycel: Gencek’te bir sülale ismi. Son yıllarda “ayıcel” şeklinde lakap olarak söylenmektedir. Ay Sakaları
Aydaş:Hastalıklı çocuk
Aydın: Aydınlık, açık, aşikar
Aygır: Erkek at
Ayı gülü: Şakayık. Pembe, kırmızı alacca çiçekler açan otsu bir bitki
Ayıb: Ayıp, toplumun ahlak kurallarına aykırı olan
Ayırıyın: Ayırayım
Ayırtmak: Farklı olanı ayırmak, ayrım yapmak
Ayıtmak: Söylemek, uyarmak, bildirmek
Ayla: Ayın çevresindeki ışık halesi
Aymaz: Başına buyruk, vurdumduymaz. Utanmaz, edepsiz
Ayrı: Farklı, değişik, başka
Ayrık: Ayrılmış, başkalarına benzemeyen. Yol kavşağı, iki yolun ayrıldığı yer
Ayrık otu: Buğdaygillerden, kökü hekimlikte idrar söktürücü olarak kullanılan, otsu yabani bitki. Ayrık kökü
Ayşa:Ayşe
Ayşana: Ayşe ana
Ayyen / Ayyeğen: Gerçekleşmemiş beklentiyi anlatan bir ünlem
Azgın: Zaptedilemesi zor, sınırı aşmış, tahrik olmuş
Azıg / Azık: Yol yiyeceği, erzak
Azizbeğlü: Kençekler’in ulu yörük kabilesindeki ata cemaatlerinden birisinin adı
Azmedmek: Azmetmek
Ayoluğu: Gencek’te Ay ışığının yansımasıyla tanınmış bir yer ve çeşme adı
B
Bacı: Kız kardeş, abla
Badak:Tekenin tek yumurtalısı
Badaslamak: Düzensiz dağınık iş yapmak
Badılcan: Patlıcan
Bağır: Göğüs, sine, ciğer. Bayır,, yamaç.
Bağırtlak: Beşiğin sapına dikilen enlice, çocuğa sıkıca sarılan bez
Bahça: Bahçe, küçük bağ
Bakallar: Bakarlar
Bakı: Devamlı. Besleme. Güneş ışınlarına göre dağın yamacının konumu
Bala: Yukarı, yüksek, yüce. Çocuk
Balad / Balat: Derebucak yakınında mağara ve yeraltı sukaynakları bulunan Hitit döneminden kalma eski bir yerleşim yeri. Bal-At, Bal-As, Milas, Milet. Millet olan, beş parmak gibi birleşen atalar
Balkanlık: Ormanlık, kayalık arazi, girişi çıkışı zor arazi
Balkır: Yağmur arasında çıkan güneş
Ballıcak: Gencek’te bir yer adı
Ban(ğ)a: Bana
Banaz:Su kenti, sulak yer
Banzı: Bağ bozulduktan sonra asmaların üzerinde kalan üzüm kalıntıları, neferneme
Barabar: Beraber
Bardak: Çam ağacından yapılan su kabı
Barış: Sükunet, sulh
Barmak / barmah: Parmak
Barmahlıh: Parmaklık
Basar: İleriyi görme yetisi, algılama
Basara: Bitki, bostan, meyve ağaçları ve bağlara zarar veren bir hastalık, külleme
Basdırma: Pastırma
Basgın: Ani yapılan saldırı. Basık, yaygın genişlemiş
Baş ekmeği: Düğünde oğlan evinin verdiği yemek
Başak: Buğday başı. Ok ucu. Sümbül çiçeği
Başbağı: Öküzlere bağlanan, kalın ip ve ardıçtan kesilmiş kısa ağaç parçası. Düğünde geline elbise giydirilirken alınan bahşiş
Başbuğ: Ordu komutanı
Başdaş: Denk, akran
Başga: Başka, değişik, farklı
Başnak: Baaşında tolgası, zırhı olmayan er
Badılcan / batlıcan: Patlıcan
Batma: Hayvanların saman, ot vb. yiyeceklerinin konulduğu ağaç oluk
Batman: Çok büyük, ahşap kepçe
Bavıl: Bavul
Bay: Zengin
Bayburt: Zengin ve korunaklı şehir
Bayır: Küçük yokuş, belen, çorak arazi
Bayıroluk: Gencek’te bir yer ve çeşme adı
Bayraktar: Düğünde bayrağı taşımaklı görevli kimse
Bayram Böcüsü:Uğur böceği
Bazar: Pazar, belli bir şeyin satıldığı yer
Bedavra tahta: Çam ağacının tahtaları
Beğirmek: Bağırmak, kuvvetli ve yüksek ses çıkarmak
Bel: Gencek’te bir yer adı. Dağ yamacı, kürek
Bel Bıçağı: Çelikten yapılmış, 50-60 cm uzunluğunda kılıca benzer bir bıçak
Bel Dağı: Gencek’te Beyşehir yönünde bir yer ve dağ adı
Belek:Kundak
Belemek: Bebeği beşiğe veya kundağına sarmak
Belen: Dağın üst yamacı, tepenin arka tarafı
Belermek: Bir yere dikkatli ve kötü bakmak
Belgende:Evi bölümlerine ayıran oda duvarı
Belik:Tarlada bir bölüm
Belin Başı: Gencek’te bir yer adı
Belkenti: Eğimden dolayı duvar ile ayrılmış ve teraslandırılmış arazi parçalarından her biri
Belkitmek:Kapatmak, sağlamlaştırmak
Bellik: İşaret, delil. Diğerlerinden ayırt etmeye yarayan işaret
Bend: Suyun toplu kullanımı için açılan su kanalı
Beniz: Beniz, yüz, yüz rengi
Beri:Yakın, buraya
Bertimek: Sakatlanan eklem yerinin tekrar burkulması
Bestembil: Gencek’te bir yer adı
Beşdaş: Beş küçük taşla oynanan oyun
Beşgardaş: Gencek’te bir yer adı. Gencek Huğlu yolu üzerinde aynı kökten çıkmış beş büyük dalı olan koruma altına alınmış bir karaçam ağacı
Betçere: Kahır, tavır
Betçereli: Kahırı, tavırlı
Beter: Daha kötü, çok kötü
Beyik: Büyük
Beynamaz: Namaz kılmayan kişi
Bezermek: Bıkmak, usanmak, solmak
Bezermiş: Solmuş, bıkıp usanmış
Bıçgı: İki saplı büyük testere
Bıçgı biçmek: İki başlı büyük testere ile ağaç kesmek
Bıdırdamak: Konuşup durmak
Bıngıldak: Bebeklerin, başlarının ön üst kısımlarındaki yumuşak kısım
Bıtlı: Butlu
Bicecceik: Bir tanesi
Bicez: Bir tanecik, bir tanesi
Bicik: Meme
Bicimcik: Çok az, az bir miktarda
Biçik: İneğin küçüğü
Biçin: Tarla, çayır vb. Biçme. Biçim ve hasat için ilk olgunlaşan ve herkese biçin zamanının geldiğini gösteren yer
Bi dahı: Bir daha
Bigaçı: Bir kaçı
Bilavelet: Çocuğu olmayan
Bileydim: Bilseydim
Bilig: Bilgi, akıl
Bilmen: Bilmem
Binit: Binek
Biraccık: Birazcık
Biren: Oyunda taşlardan her biri
Birez: Biraz
Birikmek: Toplanıp bir araya gelmek
Biris: Birsel, hareketli, canlı
Birisel: Gencek’te bir sülale ismi. Birikler
Bişik: Issılık, issilik
Bişirmek: Pişirmek
Bişirgeç / Çevürgeç: Hamurdan eylenip hazırlanan yufka ekmeği saç üzerine koymaya ve çevirerek pişirmeye yarayan, düz, ince ve uzunca ağaç alet
Bitişmek: Birleşmek
Bitlel: Gencek’te bir sülale ismi. Bitliler
Boba: Baba
Bobacazıma: Babacağızıma
Bodak: Manda veya camış yavrusu
Boduk: Büyümemiş ve kısa kalmış olan şeylere denir. Tabiî boydan kısa olan manasınadır. Ağaç kovuğu
Boduğel: Gencek’te bir sülale ismi. Boduklar
Boğ: Gelinlik kız ile damadın giyecek eşyalarının toplandığı bohça
Boğasak:Hayvanların kızışma dönemi
Boğça: Bokça
Boğurtlak: Ekinin kelle verme zamanından önceki başağın açma zamanı
Boran: Rüzgar, şimşek ve gök gürültüsü ile ortaya çıkan sağanak yağışlı hava olayı
Borta: Evlerin ön girişlerindeki büyük kapı, iğne
Bosdan: Sebze türü bitkilerin ekilip yetiştirildiği arazi, bahçe
Boyunduruk: Çifte veya arabaya koşulan hayvanların boynuna takılan ve saban veya araba okuna bağlanan çerçeve
Boz: Kül rengi
Bozulamak: Bağırmak, çağırmak, ağlayıp sızılamak
Boz armıt: Sert, susuz, aşıllanmamış yabani armut
Böber: Biber
Böcü: Böcek
Böğ / Böğü: Akrep
Böğemek: Suyun önüne set yapıp biriktirmek
Böğet: Gölleşmiş su birikintisi, suyun önüne set yaparak oluşturulmuş su birikintisi
Böğün: Bu gün
Böğrülce: Fasulye
Böğürmek: Kızgınlıkla bağırmak, ineğin çıkarttığı ses
Bölemek: Bir şeyi tamamen batırmak, kaplamak
Bölenmek:Tozlu çamurlu toprakta yuvarlanmak
Bördemek: İnsanın şahsiyetini, gururunu incitici veya aşağılayıcı davranışlar yapmak
Böree: Börek
Börkmek: Kavurmak, haşlanmak
Börttürmek:Haşlamak
Böyük / Beyik : Büyük
Böyütmek / Beyitmek: Büyütmek, yetiştirmek
Buadar:Bu kadar
Budamak / budarmak: Daha çok ürün almak ve düzgün bir biçim vermek için ağaç, asma gibi bitkilerin bazı dallarını kesmek, kısaltmak
Buharı: Ocaklık ya da sobadan çıkan dumanı dışarı atan, çatı üstüne yapılan baca
Buğdey: Buğday
Bulak: Kaynak pınarı
Bulamaç: Un pekmez ve şekerden yapılan bir tatlı çeşidi, cıvık, sıvısı çok karışım
Bulamak:Bulaştırmak
Buldunı: İçerisine yaş ya da kuru üzüm koyulan hoşmerim
Bun:Bun, sıkıntı, gam, kesvet
Bunalmak : Sıkıntı, sıkılmak, daralmak
Bunar: Yerden kaynayarak çıkan su, pınar
Bundan keri:Bundan sonra
Burca: Kale, kule, burç
Burma: Genellikle haziran ayı sonlarında, biçilerek yaşken burulan ve kurutulan hayvan yemi
Burmak:Kıvırmak, keçiyi hadim etmek
Burt: Korunaklı şehir
Buturak / bıtırak: Daha çok tarlalarda biten, gövdesi üzerinde küçük dikenlerle örülü ve buğday tanesinden biraz fazla büyüklükte çokça yumruları oluşan ve elbiselere, pantolon paçalarına takılan bir ot türü
Buymak: Üşümek
Buzalamak: İneğin doğum yapması
Bücük: Dananın küçüğü
Büğü: Büyü
Büğüş: Dolanbaç
Bük: Yamaç, sırt, akarsu kenarındaki verimi yüksek tarla
Bükmek:Kıvırmak
Bülüç: Kuş yavrusu, civciv
Bülük: Bebek uzvu
Bürgü: Kadınların başını örttüğü, yer yer daltellerle süslenmiş beyaz renkli örtü, yazma
Bürgün: Diğer gün
Bürümek: Kaplamak
Bünnez / Bürnez: Bir evin toprak içine kazılmış temelleri
Büşincek: Üzüm salkımı
C
Cafa: Cefa, cefası, eziyet, sıkıntı
Callaklamak: İş yapmaktan vazgeçmek, işten yan çizmek
Canavar: Kurt
Candarma: Jandarma
Cangar : Can kardeş, kan kardeş
Cangara: Can kardeş, kan kardeş, can kara
Cangarel: Gencek’te bir sülale ismi. Çongarlar.
Cangaz: Geveze
Carkan: Plastikten yapılmış su bidonu, plastik kap
Cascavlak: Çırıl çıplak, hiçbir şeysiz
Cav: steriş, fiyaka
Cavıldak: Neşeli, şen şakrak
Cavlag: Tüyleri dökük
Cavlak: Çıplak, zayıf, tüysüz, cansız.
Cavlı: Gösterişli, cafcaflı
Cel: Baş
Celeb: Eşek
Cemile: Cemre, şubat ayı itibari ile birer hafta ara ile oluşan sıcaklık yükselişi
Cenabet: Abdestsiz, gusül abdesti olmayan
Ceneze: Cenaze
Cenge:Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
Cengil: Yavaşça, hızlı, çabuk, hafif
Cengilel: Gencek’te bir sülale ismi.
Cereme: Zarar, ortaklık parası
Cevahir: Elmas, yakut
Ceyran: Hava sirkülasyonu, esinti
Cıbıl: Çıplak, çulsuz, cılız, zayıf, yoksul
Cıbıldak: Fakir, çıplak, yoksul
Cıbılel: Gencek’te bir sülale ismi. Cıbıllar
Cıfıt: Kafir, dinsiz, kefere
Cığa: Eskiden gelin götürülürken gelinin başına süs olarak takılan horoz vb. kuş tüyü
Cığındırak : Düz bir alana, yerden iki metre kadar yükseklikte ve sağlamca dikilen, bir ağaçla, onun tepesine değen kısmı oyularak oturtulan, 4-5 metre uzunlukta daha büyük başka bir ağaçtan meydana gelen, eskiden bayramlarda daha çok kızların iki uç kenarına karşılıklı olarak binip döndükleri eğlencelik bir ağaç oyuncak
Cığışdamak: Sürtmek
Cılgısız: Aşırı ve cıvık hareketler yapan, şımarık, lüzumsuz
Cılk: Bayat yumurta, bayat,bozuk yumurta
Cıngar: Gürültü, kavga, kargaşa, şamata
Cıngar çıkarmak: Gürültü, patırtı , kavg çıkarmak
Cıngıbış: Kalabalık, dağınık bir halde ve bağırıp çağırarak oyun oynama
Cır cır oluk: Gencek’te bir yer ve çeşme adı
Cırglık: Çıkrık
Cırım: Küçük parça, ince kesilmiş bez, belli yer
Cırkla / Gığıla: Dağlarda yaşayan, kahverengiye benzer renkte ve avlanılan bir kuş
Cırlavuk: Cırcır böceği, çok gürültü çıkaran yaz böceği
Cırmalamak: Tırmalamak
Cırmıklamak: Tırmaklamak
Cırnaz: Oyunbozan, mızıkçı, cılız
Cırt: Cırtık, yaramaz, arsız, soğuk vuran meyve. Ses ifade eden bir söz, gürültülü yellenme
Cırtel: Gencek’te bir sülale ismi. Çağırganlılar
Cıvık: Sulandırılmış, sulu
Cıvıt: Dönek, sözünden dönen kişi, gevşek gevşek konuşan kişi, yoldan çıkmış, sapık kişi
Cıvıtmah: Sapıtmak, yoldan çıkmak
Cıvıtmak: Cıvık duruma getirmek, sulandırmak, bir işi yakışık almayacak duruma getirmek, caymak, dönmek
Cıvlak: Çıplak
Cibci: Herhangi bir şeyin köşesi
Cibinlik / cibindirik: Sineklik, sineğe karşı yapılan korunak
Cibiliyetsiz: Soysuz
Cicerli: Uyunsuz giyinen
Cicik: Kırmızı et, kötü yara
Cici mavık: Yaprakları yenen bir dağ bitkisi
Cimbar: Eskiden ağaçtan kurulu el dokuma tezgâhlarında kullanılan bir alet
Cimcime: Miyon, çelimsiz
Cince barmak: Serçe parmak
Cinifir: Uyanık, parlak zekalı, gözü açık
Cingan Çivisi: Küçük çivi
Citil: Fidan
Comak: Bir ucu topuz gibi yuvarlakça olan değnek
Coşgunluğu: Canlılığı, coşkun olma durumu
Cörten: Dam su oluğu
Cözdürmek: Gezdirmek,
Cuk deliği: Karasabanın ok ile ökçesini birbirine bağlayan delik
Cula: Kargaya benzeyen, siyah renkli bir kuş
Culuk: Hindi
Cumba: Suya taş atılınca çıkan ses
Cumbadanak: Taşın suya düştüğü gibi
Cunuz: Şaşkın
Cumba: Binanın yüzünde dışarıya doğru çıkıntı halinde yapılmış pencere
Curun:Kurna, musluk
Cücü: Böcek, küçük arı, civciv, cüce
Cücük: Küçük öz, soğanın arta kısmı
Cümlemiz: Hepimiz
Cünüp: Andestsiz
Cüvap: Cevap
Ç
Çabıh: Çabuk
Çabıt: Eski bez parçası, paçavra
Çağar / çawar: Ateş yakmaya yarayan nesne
Çağıl: Çakıl
Çağıldamak: Ses çıkarmak, gürültü yapmak
Çağlı / Çawlı: Ateş yakılan meyve kabukları, çalı çırpı, küçük çubuklar vs
Çağlıöğü: Gencek’te bir yer adı
Çağşak: Beyaz fasulye
Çağşamak: Eskimiş, küçük parçöalara ayrılmış
Çağşatmak: Parçalamak, dağıtmak, eskitmek
Çaha: Çakmak
Çakacanda: Çakacağında
Çakal: Kurttan küçük bir yaban hayvanı. Kurnaz, yalancı, açıkgöz, aşağılık, titiz, huysuz, ipsizgörgüsüz. Koyunların kuyruklarının altına yapışıp kuruyan pislik. Havlayan ama ısırmayan köpek
Çakalel: Gencek’te bir sülale ismi
Çakal Eriği: Çok ekşi, sert, iri çekirdekli, nisan aylarında gül gibi beyaz çiçekler açan, dikenli bir tür yaban eriği
Çakır: Doğan türü avcı bir kuş, gürz
Çakış:Çakma işi
Çakışel: Gencek’te bir sülale ismi. Karamusalılar
Çal: Gencek’te bir yer adı
Çalallar: Çalarlar
Çalım: Gösteriş, fiyaka, kurum
Çalkama: Ayran
Çaltı: Çalılık, tarla sınırına dikilen dikenli çalı
Çalpalama: Ayran
Çamır: Çamur
Çamlıg: Çamlık
Çamrak: Bulanık su birikintisi
Çan(g): Çan, içinden sarkan tokmağının kenarlara vurması ile ses çıkaran madeni araç
Çanga: Soylu, pençe
Çangal:Budaklı ağaç
Çangara: Gürültü, kavga
Çapa: Bahçe ve tarlada toprağı çevirmek için kullanılan, iki tarafı düz olan bahçıvan aleti
Çapalamak: Çapa ile toprağı işlemek
Çapıklı don: Öncek altına giyilen, paçaları büzgülü, diz altına kadar göynek kumaşı, paçalara kadar da enteri kumaşından dikilen kadın giysisi
Çapıl: Yağma, ganimet, sulu, batak
Çaraş: Üzüm pekmezi yapmak için üzümlerin şırasının çıkarıldığı büyük oluk
Çardak: Küçükbaş hayvanların kışı geçirdiği, kapalı, geniş, yüksekliği düşük ağıl
Çarık: Ham deriden yapılan basit ayakkabı
Çark: Elle iplik bükmeye yarayan bir ağaç alet
Çat: İki dere veya iki yolun birleşimi, orta yer bel, iki tepe arası geçit,
Çatak: İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı. Yapışık. İki tepe arası geçit. dağlarda su akıntılı yerler, derin dereler
Çatalgaklık: Gencek’te bir yer adı
Çatal Kağnı: Söğüt dallarından yapılan çocuk oyuncağı
Çatallaşmak: Zıtlaşmak
Çatlı: Bitişik, ekli, ulanmış
Çatmag: Gelmek, ulaşmak, varmak, birleştirmek, bulaşmak
Çatmak: Kavga etmek
Çavdur: Ünlü, şöhretli
Çavış: Çavuş
Çavlı: Ünlü, meşhur, doğan yavrusu
Çayırlık: Gencek’te köyün ön tarafında bir yer adı.
Çayırlık Deresi: Suyu ile Gencek Göleti’ni besleyen küçük bir dere
Çebiç: Erkek olan oğlak, erkek keçi
Çecik: Kazan kulpu
Çeç: Harmanda samandan ayrılarak huni biçiminde yığılmış buğday tepeciği
Çelgi: Kenarları süsleme yapılmış bürgüye verilen ad
Çelpere: Çok sesli olarak ve fazla konuşan kişi
Çeki: Bir arazinin yaklaşık elli metre uzunluğunda ayrılan bölümleri. Tarla ekerken tarlanın boyuna doğru öküzün varıp döndüğü yer. Bebeklerde alından dolandırılarak başa sarılan bez
Çekrez: Lakap
Çelce: Çalı çırpının ve bodur ağaçların oluşturduğu tarla kenarı çalılık arazi
Çelen: Saçak, çatının üst kısımları, ev alnı, çatı çıkıntısı
Çelme: Biri yürüken ayağının arasına ayak uzatmak
Çelme çelmek: Çelme atmak, yıkmaya çalışmak
Çemçilemek: Sahiplenmek düşüncesiyle bir iz veya işaret koymak
Çemkirmek: Yüze karşı ileri geri bağırıp çağırarak konuşmak, ağlayıp bağırmak
Çengek: Üzerine ekin veya ot yığılan, bir kağnının yükünü sıkılaştırıp sağlamlaştırmak için urgana takılarak kullanılan, iki çatal uçlu bir ağaç alet
Çengi: Masalda bir aracı olarak görülen ve çok konuşan bir kadın tipi. Müzik eşliğinde oynayan kadın
Çengil: Bakır kova, müzik eşliğinde oynayan kadın
Çengiz: Deniz
Çentmek: Yontmak, kesip parçalamak
Çentik: Bir parça
Çentilmiş: Yontulmuş, oyulmuş, keslip parçalanmış
Çerçici: Plastik leğen, mandal, tahta kaşık gibi ufak tefek eşyalar satan kişi
Çeşgel:Çanak, çömlek
Çetele: Kura atmak
Çetme: Kesilip parçalanmış odun. Bir çeşit yemek. Olmamış karpuz.
Çetmek: Odun kesmek
Çetmelel: Gencek’te bir sülale ismi
Çetmi: Yer adı
Çevre: Sırma işlemeli eşarp
Çezek: Dokumacılıkta çivilerin çakıldığı yer
Çıbartmak: Morartmak
Çıbık: Çubuk, üzüm bağında dal
Çığırmak: Çağırmak
Çığrele: Çığır hele, çağırırı mısın, çağır hele
Çığıt: Kadının erkek çocuğuna hamileyken yüzüne vuran alalık
Çığrışmak: Bağrışmak
Çıkı / Çıkılamak: Küçük bohça / Bohçalamak
Çıkın: Azık çantası
Çıkışmak: Yetmek, bir kimseye hoşa gitmeyen davranışından dolayı sert sözler söyleyip azarlamak
Çıkla: Katıksız, sade, ekmeksiz
Çıkne: Çifçilerin kullandığı sürgü aygıtı
Çılık: Oğlağı çağırmak için kullanılan bir söz, çık
Çıngar: Gürültü, karmaşa, patırtı, kavga, kargaşa
Çıngar Çıkarmak: Gürültü, patırtı çıkarmak, kavga çıkarmak, kargaşa çıkarmak
Çıngı: Özden çıkan kıvılcım
Çıngıl:Göl ve nehir sahillerde bulunan küçük taşlar; boncuk, gümüş veya altın para ile yapılmış, başlığa veya giysiye takılan süs
Çınglamak: Çınlamak
Çıprık: Yaş söğüt dalından yapılma ince, uzun çubuk
Çıraa / çırag: Zanaat öğrenmek için bir ustanın yanında çalışan kimse
Çırpıştırmak: Karıştırmak, hafifçe tokatlamak
Çıtak: Kavgacı, huzursuz, açıkgöz, kurnaz, kaba. Taş oyunu. Çobana dışardan katılan davar. İyi giyinmiş yakışıklı delikanlı
Çıtlık: Melengiç, çitlembik, sakız ağacının meyvesi, kenevir tohumu, kökünden sakız yapılan karakavuk otu ve bu ottan çıkarılan sakız, çalı süpürgesi
Çiğ: Pişmemiş
Çiğa: Gelinlerin başına takması için tavuk tüyünden yapılan başlık
Çiğdem: Kardelen çiçeği
Çiğil: Olgun, gelişmiş, olmuş
Çiğin: Sırt, omuz
Çiğnemek: Çığnamak
Çikin: Çirkin
Çil: Dağ tavuğu
Çilbir: Yuların ipine takılan demir halka
Çilemek: Yaşartmak, ıslatmak
Çilele: Çilek ile, yağmur serpintisi, sabah vakti etrafa çiğin düşmesi
Çili / Çalı, çırpı, Ormanlık yerlerde bulunan, kuru, küçük ve döküntü ağaç dalları
Çingan: Çingen, ses çıkaran
Çingil / Dıngıl: Üzüm salkımı
Çingir: Keskin ayaz
Çimdirmek: Banyo yaptırmak
Çimke / çinke: Kıvılcım
Çimmek: Banyo yapmak
Çiriş: dağlarda kayalık yerlerde biten pırasaya benzer bir yenilebilen bir ot
Çirlen: Akarsuyun sığ kısmı
Çirpimek: Sıçramak, bulaşmak
Çirpitmek: Sıçratmak, bulaştırmak
Çiş: Kadınlar çocuğu işetmek istediği zaman söyler
Çiş Etmek: Çiş ettirmek, abdest bozdurmak
Çitil: Süt sağmada ve su, süt, yemek taşımada kullanılan bir çeşit kova.
Çitilemek: Çamaşırı iyice ovalamak.
Çivril: Suyu bol olan yer, sulak yer
Çizi: Bahçeye sebze ekerken, sebzelerin hizalı bir şekilde, yan yana dizeli şekilde ekilmesiyle oluşturulmuş ekili alan. Sulama yapılmak için açılan küçük ve biraz uzunca oyukların her biri. Saban demirinin toprakta bıraktığı iz
Ço: Çok
Çocaa:Çocuğa
Çoğlu / Çowlı: Taze dallardan kepçe gibi örülerek yapılan uzun saplı tutmaç süzgeci, kepçe
Çoğurganmak: Çok bulmak, çok görmek
Çolpak: Çamurlu
Çomak: Asa, çomak
Çomaş: Dürüm
Çomçu: Ağaçtan yapılmış kaşık
Ço’ungar: Sol kol, can kara
Çongar: Can kardeş, sol kol, kan kardeş; gürültü, şamata, nara
Çontur: Pürüzlü, eğribüğrü, kambur. Öok oturan, tembel, çömez, acemi
Çonturel: Gencek’te bir sülale adı
Çor: Çoluk çocuk, cin, hastalık
Çorlu: Cinli, kötü ruhların etkisinde kalmış kişi
Çorula:Çocuklar ile
Çoru cocuu: Çoluğu çocuğu
Çotak / Çotaklamak: Deste, küme. Bir araya toplamak, destelemek
Çotura: Çamdan oyulan matara
Çöğdellemek: Topallayarak yürümek
Çöğdürmek: İşemek
Çöğre: Kayalık yerlerde yetişen, burçağa benzeyen ve yenilen yeşilimsi renkte meyvesi olan küçük bir ağaç türü ve meyvesine verilen isim
Çöğür: Büyük diken, tohumluk aşılanmaya hazır bitki
Çökertme: Pekmez kaynatılmak üzere hazırlanmış ve bir kenarı doldurulmuş meşe külü çalınan çıra
Çöklü: Soylu, asil
Çökük: Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş. Çukur
Çöküğel: Gencek’te bir sülale adı. Çukurlular
Çöldürüm: Büyüklü küçüklü çukurluklarla kaplı, geniş, ıssız ve kayalıklı dağ bölgesi
Çöllü: Kısa boylu
Çöm: Çömez, bir ustanın eğittiği, onun yolundan giden kimse
Çömçe: Ağaçtan oyulmuş su kabı
Çömelmek / Çömeşmek: Dizlerini kıvırıp topuklar üzerinde durmak, yarı oturmak
Çömlek Dağı: Gencek’in Derebucak tarafında Karagasık Boğazı’nın sağında kalan bir dağ adı
Çömlü: Bir arada kümelenmiş, toplu
Çömmek: Dalmak, çimmek, çömelmek
Çöndür: İşemek
Çöntür: Çırak, kısa boylu, küçük ağızlı, çok oturan, tembel, çömez
Çöreg: Ekmek
Çöt: Topal, sakat, hasarlı
Çöte: Dirgene benzeyen, fakat daha kısa saplı ve dikenli ot biçmekte kullanılan bir ağaç alet
Çöven: Beyaz helva sıvısı
Çözdemek: Bilinmeyen bir şeyi bir kimseden sorarak anlamaya ve öğrenmeye çalışmak
Çözgü:Halı dokuma aleti
Çufralık : Eski el dokuma kumaşlarının yapıldığı ağaç tezgah
Çuhacı: Terzi
Çukurbağ: Gencek’te bir yer adı
Çul: Keçi veya koyun kılından örülmüş kaba dokuma halı veya kilim
Çulıman: Su birikintisi, içinden çıkılamayan iş
Çulluk: Kıldan yapılmış yaygı, kilim
Çuluk: Çelik, çalık, aceleci, heyecanlı, ıslak
Çum: İnsanın suya dalması
Çumçuluk: Sırıl sıklam
Çurfalık: Balık ağı
Çuvaldız: Çuval vb büyük dokumalar dikmekte kullanılan, ucu yassı ve eğri büyük iğne
Çuvaş: Sakin, rahat, dindar
Çürüğün Yüzü: Gencek’te bir yer adı
Çüş: Eşeğe dur demek
D
Daban: Ayağın altı, taban, sürgü, tırmık, verimli toprak, değirmen taşı kirişi
Dabanca: Tabanca
Dabanel: Gencek’te bir sülale adı. Tabanlılar
Dadmak: Tatmak
Dadan: Tadan
Dadlı: Tatlı
Dağarcık: Yeni doğmuş kuzu veya oğlak derisinin ateşte ütülüp, ayaklarının bağlanması ile yapılmış azık torbası
Dağın Ardı: Gencek’te bir yer adı
Dak: Kağnının kolları
Dakmak: Takmak
Dakallar: Takarlar
Dakdelen: Ağaçkakan
Dal: Omuz, ağaç dalı
Dalamak:Kızartmak, vücuda alerji yapmak, kaşındırmak, acı vermek
Dalayman: Yer adı, dağılmayın
Dalcın-: Girişmek
Dalkılıç: Zırhsız, korumasız
Dalleme: Papatya otu
Damak:Kapılara eskiden yapılan bir nevi ağaç kapı kolu. Ağız içinin üst kısmı
Dandın: Beceriksiz
Dang: Dan diye ses verme
Darı: Mısır
Dastar: Eşarp
Daş: Taş
Daşapbel: Gencek’te bir sülale adı. Daşlar
Daşbaşel: Gencek’te bir sülale adı. Taşbaşlar
Daş erik: Sert, susuz, yabani erik
Daşosmanel: Gencek’te bir sülale adı. Daşosmanlar
Daşbaşı: Saygısızca, edepsizce
Davar: Koyun ve keçi sürüsü
Daylak: Tüysüz erkek deve
Davıl: Davul
Davlak: Beceriksiz
Davşan: Tavşan
Davşancıl: Gencek’te bir yer adı
Davuş duvuş: Alelacele, çok hızlı bir biçimde
Deermen: Değirmen
Değnek düllek: Çelik çomak oyunu
Deh: At veya eşek için yürü komutu
Dek: Dek, kadar, değin
Delalı: Deli Ali, lakap
Deleme (peynir): Özü olmayan, maya çalınmış peynir
Delalel: Gencek’te bir sülale adı. Delialiler
Delice: Hafif deli, lakap
Deliğannı: Delikanlı
Delik: Dolap
Demir: Demir. Güçlü, kuvvetli, ser kimse
Demin: Az önce
Demre: Ekzama
Den: De, söyle
Dene: Tane
Deneli: Taneli
Dengi: Eşi, denk olanı
Densermek: Karşısındakine vuracakmış gibi el hareketleri yapmak
Depe: Tepe
Depit / depik: Ortası oyulmuş genişçe ve uzun bir ağaçla; onun içine yerleşecek biçimde, birbirine değen, taban kısımları çarka benzer şekilde oyularak yapılan ve daha uzun başka bir ağaçtan meydana gelen, sıcak suyla ıslatılarak arasında yün tepmekte kullanılan ağaç tezgah. Tekme
Dercimek: Dertleşmek
Derebağ: Gencek’in ön tarafında bir yer adı
Derbeder: Yaşayışı ve savranışı düzensiz, güçsüz, dermansız
Dereyüzü: Gencek’te bir yer adı
Dermen: Derman, şşifa
Derzi: Terzi
Desden: Destan
Desdi: Testi, geniş gövdeli, dar boğazlı, (ülüklü )emzikli veya emziksiz olabilen toprak, cam, metal gibi maddelerden yapılan su kabı
Desise: Aldatma
Deste: Onlarca şelevreden oluşan ve omuzda taşınabilecek miktarda buğday, arpa vs demeti
Destur: Ahşap evlerde iki hatıl arasında kalan kısım
Deşirme: Dilenmek
Deşirici: Dilenci, hırsız
Deşme: Yara açma, deşme, oyma
Detme: Tekme, ayakla vuruş
Deve oluğu: Gencek’te bir yer ve çeşme adı
Devlek: Def, tef. Bir kasnakla onun üzerine gerilmiş deriden meydana gelen musiki aleti
Devleğel: Gencek’te bir sülale adı
Devre: Ters
Devürmek:Devirmek, yıkmak
Devirilmek/ devrülmek: Yıkılmak, devrilmek
Deye: Söyleye, diye, söylenti
Deyebilmek/ deebilmek: Diyebilmek
Deyecek: Diyecek
Deyesek / Değesek: Sevgi, gurbet, ayrılık gibi konularda değişik sebeplerle söylenilen ve genellikle kafiyeli söz dizileri
Deyever: Söyleyiver
Deyo: Diyor
Deyu: Diye
Deyyoru:Diyor
Deyyorun: Diyorum
Dıkamak: Kapatmak, boşluğu doldurmak, tıkmak
Dıkı / dıkıcık: Azıcık, birazcık
Dıkım: Yufka ekmekten tek lokma olacak şekilde koparılan parçanın, ortası oyuk şekilde elle hazırlanarak yemek yemeye müsait hale getirilmesiyle oluşan şekil, az
Dıkmak: Sokuşturmak
Dıncalmak: Karşı gelmek
Dındıncı: Çalgıcı
Dıngıldak: Olur olmaz şeye kızan
Dınırganmak: Dinlemek
Dibek taşı: İçinde tokmakla buğday, arpa vb. dövülen, ortası çukur, büyük taş
Diğir: Tomurcuk, pütürlü yüzey
Diğircik: Ağaçların tomurcuk veren yüzeyleri
Diğnemek: Dinlemek
Diğren / Dirgen: Ekin tarlasında, harmanda, kağnıya veya arabaya ekin, ot atmada kullanılan, ağaçtan yahut demirden yapılan, 3-4 parmaklıklı ve uzun saplı tarım aleti. Daha eski zamanlarda dirgen ağaçtan yapılır idi. Ağacın genç olanı ısıtılarak istenilen şekle dönüştürülürdü. Parmaklar istenilen yöne eğilir, bükülür, şekillenirdi. Ağaç dirgenden sonra parmakları daha fazla olan demir dirgenler de yapıldı. Dirgenler; ot toplamak, deste yapmak, sap saçmak için kullanılır
Dil: Kilidi açmak için kullanılan araç, anahtar, açar, açkı
Dilki: Tilki. Değirmen taşının üzerinde döndiği ağaç
Dilkalel: Gencek’te bir sülale adı. Dilki Aliler
Dillemek: Kapıyı kilit dilini indirerek kilitlemek
Dillik dillig: Parça parça kumaş yırtığı gibi
Dimdik: Gaga
Dinelek: İşe yaramayan
Dinelmek: Gergin bir vaziyette ayakta dikilmek
Di(ğ)nemek: Dinlemek
Dinemeyyoru: Dinlemiyor
Dinenmek: Dinlenmek
Dingildemek: Huysuzlaşmak
Dingin: Yorgun, mecalsiz
Diniz: Sakin
Direğel: Gencek’te bir sülale adı.
Dişehli: Kadın, hanım
Dişengeç: Kendisine gerekli gereksiz iş arayan
Dişenmek: Tavır değiştirmek, kaşınmak
Dişlen: Seyrek ve büyük dişli adam
Ditmek: Oymak
Divrin: Bir yaşını geçmiş erkek keçi
Diyar:Ülke
Dizlik: Şalvar çeşidi
Doduldanmak: Kızgınlıktan kendi kendine söylenmek
Doğram: Doğrama sonucu ortaya çıkan parça
Doğşa: Tavşan. Kullanılmış eskimiş eşya
Dokanmak: Dokunmak
Dokanman: Dokunmayın
Dokdur: Doktor
Dokuz Kuyular: Gencek’te bir yer adı
Dolak: keçi kılından, tezgâhlarda dokunan, 20-25 cm. eninde, 1-1,5 m. Boyunda olan, ayağa sarıldıktan sonra üstüne çarık giyilen nesne
Dolama: Kan çıbanı
Dolamak: Sarmak
Dolan: Dolan
Dolanmak: Bir şeyin çevresine sarılmak, gelişigüzel gezmek, gezinmek, meyil göstermek, karışmak
Dolaşık: Karışık, kolay çözülemeyecek kadar karışık
Dolpumak: Yemeğe katılan malzemeleri karıştırmak, çırpmak
Dolukmak: Ağlamadan önceki duygusal hal, ağlamak üzere
Domalan: Bir mantar çeşidi
Domuşmak: Öehre yapmak, somurtmak
Don: Elbise, kadın elbisesi, giysi; hava sıcaklığınn sıfır derecenin altına düşmesiyle suyun katı duruma geçmesi
Donuz: Domuz
Doru: Ladin, çam vb. ağaçların uç kısımları, çam veya katran fidanı
Dorum / Köşek: Deve yavrusu
Dooru: Doğru
Dovah: Öküze verilen komut
Döğelim: Dövelim
Döğüş: Dövüş, kavga
Döğüşmek: Dövüşmek, kavga etmek
Döklü:Yere dökülmüş, dağılmış eşya, döküntü, çok dökülmüş
Döndürme: Un, yağ, yumurta ve pekmezden yapılan bir yiyecek
Dönecez: Döneceğiz
Dönek: Girdap, suyun daire çizerek, döndüğü yer. Fikrinden sürekli dönen, sözünde durmayan, kaypak, caygın kimse
Dönelik: Gencek’te bir yer adı
Dönemen: Dönemem
Döş: Göğüs, göğüsün ön ve üst kısmı
Döşşek: Pamuk basılmış yatak
Dudak: Dudak, alt çene ile üst çeneyi birleştiren, dişleri örten bir organımız; sapanın kullanılmasına yarayan kolu, Ağız
Dudmak: Tutmak
Dudu: Kadın, hanım
Duddun: Tutun
Duluk: Surat
Dumağı: Nezle ve öksürük
Dumrul: Okun sivri ucu, başı dumanlı, efkarlı
Durayın: Durayım
Durna: Turna
Duruu: Durur
Duruka/ Duruyuka: Dururken
Duşman: Düşman
Dutam: Tutam
Dutanel: Gencek’te bir sülale adı.
Duz: Tuz
Düden: Dönerli su akıntısı, yer adı
Düğdü: Balta, keser, çekiş gibi aletlerin bir şeyi dövmeye ve ezmeye yarayan tarafı
Düğe: Ergenleşmemiş dişi inek
Düğer ağacı: Bir damın dört köşesinden uzatılarak uçları tepede birleşen ve evin tavan çatısını meydana getiren uzun ağaçlara verilen isim
Düğün / Düün: Düğün
Dülger: Marangoz
Dünek: Tünek, tavukların tünediği kümes, kuş yuvası
Dü(g)nürcü: Dünür. Evlenecek olan veya evlenen çiftlerin aileleri
Dünürşü: Düğün alayına eşlik eden kadınlar
Dünüşge: Sülüklü pancar denilen sebze
Dürmeç: Elde yemek üzere yufka ekmeğin tomar şeklinde sarılmış hali
Dürmek: Sarmak
Dürmüş: Yufkayı dürüm yapmış, katlamış sarmış
Düş: Rüya
Düvel: Ahşap evlerde ana yükü çeken ağaç
Düven/ Düğen: Harmanda tahıl gövdelerini saman haline getirmekte, öküz veya atla kullanılan, genişçe ve alt tabanı çakmak taşıyla dizeli olan bir tahta araç
Düz: Düz yer, düzlük
E
Ebe: Baba anne, anne anne
Ebembük: Sarı hindiba
Ebişmek: Çocuğu veya başka bir nesneyi sırtına bir ip veya kolan yardımıyla yüklenmek
Ebizem: Zem zem suyu
Ecnebi: Yabancı
Ed:Et
Edcez: Edeceğiz, yapacağız
Eddin: Ettin
Edebsiz: Utanmaz sıkılmaz, terbiyesiz kimse
Edik: Gönden dikilen ayağa giyilen, çizme biçiminde, telden geçirmeli çeprez denilen ayakkabı
Efelenmek: Kafa tutmak, diklenmek
Eğe:Törpü
Eğer: Atın eyeri
Eğef: Makara gibi kullanılan daire biçimli bir alet
Eğin: Sırt
Eğirmek: Yün bükmek, yünü büküp iplik haline getirmek
Eğlek: Park alanı, bekleme alanı, dinlenme ve mola verme yeri
Eğlemek: Çocuk bakmak, oyalamak
Eğleşmek: Birbirine uyup durmak; bir şeyi ayakla çlğnemekte birblrine yardım etmek
Eğnez: Zayıf, narin, ince
Eğren: Kızılcık, su kenarlarında yetişen, kuşburnuna benzeyen, kırmızı renkli mayhoş meyve
Eğrel: Gencek’te bir sülale adı. Eğriler
Eğretmek: Omuz atmak
Eğiş büğüş:Eğri büğrü
Eğrik: İp yapmak üzere yün veya kılı bükmede (eğirmede) kullanılan bir ağaç alet, eğirtmeç
Eğrik: Davarın yaz barınağı
Eğrik eğirmek: Eğrik yardımıyla yün ve kıldan ip elde etmek
Eğrilce: Kuruduğunca insanları kaşındırıp rahatsız eden saçak köklü bir ot. Hayvanlara dadanan eğri belli, boz renkli sığır sineği, büvelek. Sarı renkli cılız bir kuş
Eğrilce: Büyük baş hayvanları ısıran bir çeşit sinek
Eğrim: Girdap, düden, suyun toplanıp kaynayarak dönerek aktığı yer
Eğleşmek: Oyalanmak
Eğseri: Köşeli büyük çivi
Eğsi / eğseleç: Ateşin sönmemesi için karıştırmaya yarayan ucu yanmış değnek
Eğsik: Eksik
Ehbab:Ahbap
Ehdimal: İhtimal
Ehdiyar: İhtiyar
Ehniyan: Obur
Ekin: Tarlaya ekilmiş tahıl
Ekin orak zamanı: Harman zamanı
Ekiz: İkiz
Ekseri: Gerisi, geri kalanı
Elbatmaz: Gencek’te bir yer adı
El: Yabancı
Elaması: Beceriksiz
Elek: Tane halindeki tahılı yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç
Elemet: Çok iri, kocaman
Elet evi: Mutfak
Eletmek: Götürmek, iletmek
Elleğem / Ellelem: Galiba, herhalde, sanırım, Allah bilir, Allahu alem
Ellik: Ekin biçerken bir elin parmaklarına takılan ve şimşir ağacından yapılan, uzun parmak şeklinde bir alet
Elver: Tahtalık olarak kesilmiş kalın ağaç
El yemenisi: El havlusu
Em: İlaç
Embil / Embel: Hayvanları sürmek için öğendirnin (uzun ya da kısa bir değnek) ucuna geçirilen başsız çivi, nodul
Embilel: Gencek’te bulunan bir sülale ismi
Emdiğel: Gencek’te bir sülale adı
Embel: İnce, uzun bir değnek olan öğendirenin bir ucuna takılan çivi
Embilel: Gencek’te bir sülale adı
Emi?: Değil mi? Tamam mı?
Emme: Amma, oysa, ama
Emmi: Amca
En: Hayvanların, hangi aileye ait olduklarını gösteren, kulak yumuşağındaki özel işaretler
Endik: Şaşkın
Endee / Endeki: Yanındaki, yanınındaki, elindeki
Enemek: Enemek, kulaktan bir parçasını keserek imlemek
Eneği kemiği: Kaburga kemiği
Engef: Fazla acıkmak neticesinde ortaya çıkan halsizlik ve zayıf düşme hali
Engileşmek: Diş etlerinin sızlaması
Enimek: Baygın ve cansız hale gelmek
Enemek: İğdiş etmek. Hayvanlara işaret koymak amacıyle kulaklarını kesmek ya da boynuzunu kertmek. Tohum elde etmek için pancar, turp vb. bitkilerin tohumlarını kök bölümünden keserek yumru gövdesini toprağa yeniden dikmek
Enik: Köpek yavrusu
Eniz: Buğday, arpa, mısır gibi tahılların biçildikten sonraki tarlada kalan kökleri
Enlemek: Hayvanların kulağına işaret vurmak
Engi: Sızı, diş etlerinin çekilmesi sonucunda sızlaması
Engiz: Ağaç filizi, biçilmiş tarla, anız, rahatlık, ferahlık, ağaç karanlığı
Enük: Enik. Aslan, kurt, köpek, sırtlan yavrusu
Enteri: Üç etekli, saten, desenli kumaştan dikilen, kadın giysisi
Entig: Şaşkın
Epelemek: Az miktarda serpiştirmek
Er: Erkek, adam, er, koca, eş
Erbişim: İbrişim. Bükülmüş ipek ipliği, ipek
Erdem: Fazilet, terbiye, hüzer, edep, ertem
Ergen: Olgun, deneyimli
Ergenekon: Maden dağı, dağlar arasındaki yurt
Eridmek: Eritmek
Eriklibucak: Gencek’te bir yer adı
Erikoluğu: Gencek’te bir yer ve çeşme adı
Erinde gecinde: Eninde sonunda
Erinen: Eringen, bekar
Eringeş: Üşengeç
Erinmek: Üşenmek
Erişgin: Olgun, kamil, ermiş
Erkan: Direk, sütun
Erkeç: Keçinin iğdiş erkeği
Ermek: Kavuşmak, varmak, olgunlaşmak
Ermil: Kağnı tekerleğinin göbeğine konan dingilin geçtiği küçük demir boru.
Ermilit: Gencek Derebucak arasında tarım arazilerinden oluşan bir yer adı, Er-Millet, Er-Milet, Milet Oğuz soylu yiğitler
Erten: Sabah güneşin doğduğu zaman, gün
Esbep / asbap: Gelin olacak kıza gelinlik olarak hazırlanan giyim eşyaları, elbise
Eselmek: Azalmak, ateşi düşmek, seyrekleşmek
Esen / Esenlik: Sağ salim, sağlık sıhhat
Esger/ Esker: Asker
Eshab: Sahip, sahipler
Esik: Eksik
Esin: Gönül
Esirgemek: Acımak, korumak
Esne gecesi: Pazarı pazartesiye bağlayan gece
Essah: Doğru, gerçek
Eşgıya: Eşkıya
Eşidmeg: Duymak
Eşgere: Açık, açıkça
Eşgıya: Eşkıya, haydut, yol kesen hırsızlar
Eşme: Uşak bölgesine yerleşmiş Gencek yörük cemaatlerinden birisinin adı. Kaymak, süt kaymağı. Yeraltındaki suların yer yüzüne kaynayarak çıktığı yer, göze, pınar, bulak, su kuyusu
Eşmek: Çukur kazmak
Eşmeli: Uşak bölgesine yerleşmiş Gencek yörük cemaatlerinden birisinin adı. Kaymaklı
Eşitmek: İşitmek, duymak
Eşşein: Eşeğin
Eşşek / eşyek: Eşek
Etmek: Yapmak, etmek, işlemek
Etdirmek: Ettirmek, yaptırmak
Etir: Akraba
Etlenmek: Şişmanlamak, etlenmek
Etmen: Etmeyin, etmezsin
Evele: Evvela, önce
Evermek: Evlendirmek, aile kurmasını sağlamak
Evmek: Hızlı olmak, acele etmek, elini çabuk tutmak
Evişdirmek: Kavuşturmak, birbirine değdirmek
Evlek/ Evleg: Bir dönüm arazinin dörtte biri. Bir tarla sürülürken, yaklaşık 4-6 öğendire eninde, kara saban yahut pulluk çizisi ile kesilerek dikdörtgen biçiminde ayrılan her bir bölüme denir
Evmek: Acele etmek
Evram: Güzün sararıp yeşermeyen, buzağının otlatıldığı çayır
Evtüklemek / Evtüklenmek: Oyalanmak, beklemek, meşgul olmak
Eyce: Güzel, güzelce
Eycenek: Güzelce
Eydi: Birşey anlatırken, anlatılanın dinlendiğinden emin olma amaçlı kullanılan bir çeşit bağlaç
Eyi: İyi
Eyi gayrı: O kadar da değil
Eyinlik: İyilik
Eyinlik etmek: İyilik yapmak
Eykiya: Gibi, benzer
Eylemek: Yapmak, etmek, ekmek yapmak
Eylenmek:Durmak, kalmak, dinlenmek, beklemek
Eyleşmeg: Oyalanmak
Eyme: Eğilip duvara yaslanan çalı, kavak, toprak damlı evlerin üzerinde kullanılan yuvarlak taş
Eymeli: Utangaç
Eyner: Tarlada küçük bir bölüm
Eynel: Ekin biçme alanı
Eyren / eyran: Ayran
Eyseri: Demir kazık
Ezelgiç: Koşum halkasından ve boyunduruktan, karasabanın çıkıp sıyrılmasını engelleyen ve halkanın dışından, sabanın çekeceğindeki deliklere geçirilen meşe ağacından yapılan, kısa, sağlam, ahşap, kalın saplama
Ezeldaşı: Gencek’te bir yer adı
Ezen: Ezan
Ezrail: Azrail
Ezze: Ölüm, cenaze
F
Fagretmek: Gurur duymak, iftihar etmek, övünmek
Fakır: Fakir
Falag: Ayı yavrusu
Fasal: Çer çöp
Fasil: Hem insanın hem de hayvanın yiyebileceği yiyecek, ot
Farşı: Edepsiz, kötü, fena işlerde bulunan kişi
Feleg:Felek, dünya, alem
Feleg süpürgesi: Kürk ağacının genç sürgünlerinden, demet haline getirilerek sıkıştırılan, sap takılan; ahır ya da harman süpürmeye yarayan alet
Felfes: Eğreti iş yapan
Felk: Geniş ağızlı, uzun saplı, ekin, ot biçmeye yarayan ve ayakta sallanabilen tarım aleti, tırpan
Fendek: Hendek, küçük su gözü
Fenez: İnce bez
Ferfene: Kış günlerinde yapılan muhabbet, sohbet esnasında yenilen şeyler
Fermene: İç kadı giysisi
Fesad: Bozuk, fesat, ara karıştırıcı
Fıldır fıldır: Rüzgarlı, parlak, cin gibi bakan, açık gözlü
Fındığel: Gencek’te bir sülale adı. Budaklılar
Fızdırmak: Fırlatmak, kaldırıp atmak
Fikirleşmek: Düşünmek, danışmak
Fikirsiz:Düşünmeden söyleyen, düşünmeden iş yapan
Filan feşmekan: Boş laf
Fing: Hayvan yemi
Fingirdek: Zilli, oynak
Fingirdemek: Kırıştırmak, yüz vermek, oynaşmak
Firtik: Zilli, oynak kadın
Fitire: Ekinlerin yeni yeşermiş hali
Fotak: Tenike ile oynanan oyun
Fotin: Mestin altı tabanlı olanı
G
Gaba: Kaba, yumuşak, şişman, kalın
Gaba ekmek / Gabekmek: Mayalı ekmek
Gabahatlı: Suçlu
Gabag: Kabak
Gabacik: Kabakcıklar
Gabadmak: Kapatmak
Gabarcık: İri, gabarcıklı yağmur
Gabık: Kabuk
Gabıllanmak: Kabüllenmek
Gabir: Mezar
Gablan: Kaplan
Gabış keçi: Boynuzu olmayan keçi
Gabul: Kabül
Gaç:Kaç
Gaçmak: Kaçmak
Gadar: Kadar
Gadayıf: Kadayıf
Gader:Kader
Gadı: Kadı, solgun yüzlü kimse
Gadın: Kadın
Gadmak: Katmak
Gadısarık: Yabani, yenilebilen bir ot türü
Gafa: Kafa
Gafes: Kafes
Gafil: Gözü bağlı, çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan
Gaflanmış: Asker adayı
Gafleten: Ansızın
Gagmak: Kalkmak
Gakıvermek: Kalkıvermek
Gağnı: Kağnı
Gah gah: Atları çağırma komutu
Gahbe: Kahp aklaksız
Gahirli: Kahırlı
Gahrimen: Fedakar, özverili
Gak / Kak: Kurutulmuş meyve kesiti
Gakılı: Bir sürü, çok
Gaklık: Bazı taşların üzerinde bulunan ve kar, yağmur sularının toplanmasına müsait oyuk veya çukurluklar
Gaklık: Gencek’te bir yer adı
Gaksımış: Bozulmuş
Galbır: Kalbur, tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikkli veya seyrek telli elek
Gale: Kale, kaygı, önem
Galem: Kalem
Galesiz: Kaygısız, vurdum duymaz, önemsemeyen
Galmak: Kalmak
Galle: Kart salatalıktan yapılan yemek
Galb: Kalp
Gam: Tasa, kaygı, üzüntü
Gama:Kama, iki tarafı keskin hançer
Gamış: Kamış
Gamıtmak: Aval aval bakmak,
Ganad: Kanat
Gancak: Kan özü, gan kardeş, kan birlikteği, Gencekler’in adlarından birisi
Gancık: Kancık, dişi
Gandırmak: Kandırmak
Ganel: Kanal
Ganere: Doymak bilmeyen, aç gözlü
Gangaz: Çok zayıf ince insan
Ganıkdırmak: Kana kana doyurmak
Ganırtmak: Bir şeyi sökmek veya kaldırmak için, destekli şekilde zorlamak, ters tarafa zorlamak
Ganlı Kuyu: Gencek’te bir yer ve kuyu adı
Gannık: Kalınca olan, köklerinin kabuğu kaldırılınca kök özünden kırmızı renk boya çıkan bir ot
Ganun: Kanun, yasa
Gapalı: Kapalı
Gapı:Kapı
Gaplanbaga: Kaplumbağa
Gar: Kar
Gara: Kara, siyah, yeryüzü toprak
Gara: Kuvvetli, cesur, cebbar, büük, baş
Garacel: Gencek’te bir sülale ismi. Karacalar
Garafil: Karanfil
Garagasbennek: Göz göre göre, açıkça, açık olarak
Garagavuk: Yaprakları biraz acımsı ve yenen bir bitki
Garagaklık: Gencek’te bir yer adı
Garagasık: Gencek Derebucak arasındaki derin vadi, boğaz, Kara-Kısık, Kara-Guz-Ik
Garagasık İni: Gencek Garagasık’da bir in
Garageven: Bir çeşit bitki
Garagızel: Gencek’te bir sülale ismi.
Garagol: Karakol
Garalı: Karali
Garaman: Karaman
Garamık: Dikenli, sarı çiçekli bir çal türü.Taze kökü, kabuğu, yaprakları ve meyvesi şifalıdır. Kabuk ve taze kökler sonbaharda, yaprakları mayısta, meyveleri eylülde toplanır
Garanaya: Rastgele, tesadüfen
Garannık / Garanlık: Karanlık
Garatoyuk Muyarı: Gencek Gökbel tarafında bir pınar, çeşme
Gardaş: Kardeş
Gareli: Kareli
Garer: Karar
Garez: Zarar, öfke
Gargı: Kargı,mızrak
Garı / harı: Karı, kadın
Garın: Karın
Garının Oluk: Gencek’te bir yer ve çeşme adı
Garışdırmag: Karıştırmak
Gari: Gayrı, artık, bundan böyle
Garin / Karin: Gencek’te yaylak bir yer adı
Garlı: Karlı
Garlık: Kışın içine kar depolanan ve yazın gerektiğinde kullanılan dağ oyukları
Garpız: Karpuz
Gartlan: Kayalık dağlarda bulunan derin çukur veya mağaralar
Gasalak: Devamlı kendini metheden
Gasalmak: Övünmek, övgüyle konuşmak veya hareket etmek
Gasden: Kasten, bile bile, kasıtla, isteyerek
Gastan: Şakacıktan, yalandan, yalancıktan
Gasteci: Gazeteci
Gasnak: Bir çeşit elek, yer sofralarının altına konulan yuvarlak destek
Gaşşaklı: Kaşaklı, yer adı
Gaşşık/ gaşık: Kaşık
Gaşşıklık: Kaşıklık
Gaşşığınan: Kaşıkla
Gat: Kat
Gatacaan: Katacağım
Gatdırmak: Kattırmak
Gater: Katar, dizi
Gaterlemek: Bir araya getirmek
Gatıran / Gatran: Sedir ağacı
Gatıg: katı, sert, sağlam, azık içeriği
Gatliyen: Kesinlikle, katiyyen
Gatmak: Katmak
Gatmer: Tandır ve saç üzerinde pişirilen yağlı ekmek
Gatran Ağacı: Ladin ağacı
Gatrang: Katran. Petrol, odun, kömür gibi karbonca zengin malzemelerin damıtılması sonucu elde edilen, sıvı yağ kıvamında, kara renkte, ağır, is kokulu, suda erimeyen yapışkan, sıvı bir madde
Gatranglı Belen: Gencek’te katran, ladin ağaçlarının bulunduğu bir yer adı
Gatranoluk: Gencek’te bir yer ve çeşme adı
Gav: Bazı ağaçların kabuğunda yetişen, asalak kavmantarından elde edilen, hafif, çabuk tutuşur madde, kapçık, kıpçak
Gavak:Kavak
Gavcalamak: Hırsla kapmak, kavramak
Gavete: Domates
Gavın: Kavun
Gavırma:Kavurma
Gavırmak: Kavurmak
Gavırga: Ateşte kavrulmuş buğday ve nohut
Gavırma: Kavurma
Gavur: Ga-ur,Gav-Ur, Kav-Ur/Gur/Guz/ Oğuz, Oğuz’un Kıpçak’ı, Sarı Kıpçak, Kıpçak
Gavur Beşiği: Çamlıkta bir mağara, Oğuz’un Kıpçak Beşiği, Kıpçak Yurdu
Gavur Galesi: Gencek’te yüksek bir yer adı, Kıpçak Kalesi, Kıpçak Zanaat Merkezi
Gavur Mezeri: Gencek’te bir yer adı, Kıpçak Mezarı
Gaya: Büyük taş, kaya; Gaye
Gayabaşı: Kayabaşı, yer adı
Gayan: Geyen
Gaya Muyar: Gencek’te bir yer ve pınar adı
Gaygısız:Kaygısız, umursamaz
Gayıl: Gail, razı
Gayıp: Kayıp
Gayırmag: Ayrımcılık etmek, kayırmak
Gayıtmag: Dönmek
Gayma: Dikiş
Gaynana: Eşinin annesi, kaynana
Gaynata: Eşinin babası
Gaypışda: Eğim, meyil
Gayrak: Kırmızımtırak Verimsiz kumlu toprak toprak
Gayred: Gayret, çaba
Gayrı: Artık
Gaysi: Kayısı
Gaytarmag: İşten kaçmak
Gayma:Dikiş
Gaz: Kaz
Gazan:Kazan
Gazanmak: Kazanmak
Gazel: Dökülmüş, kurumuş ekin veya yaprak
Gazma: Kazma
Geçi:Keçi
Geçlik:Gençlik
Ged:Gitme
Gede / Göde: Zayıf, cüce, aç gözlü,cimri hastalıklı, karnı şiş
Gedik: Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne. Dağ geçidi. Boşluk, eksiklik. Güçlük, güç durum. Yarma saldırısında düşman mevzilerinde açılan yer. Bir işi yapmak, bir şeyden yararlanmak yolunda verilen hak, imtiyaz. Eksik dişli. Bahçe, bağ kapısı. Bahçe ya da tarlalara hayvanların geçmemesi için yapılan engeller, çit. Çocuk ayakkabısı, patik
Gedik geme: Eksik dişli
Gedik Mehlesi: Gencek Gedik Mahallesi
Gelin Ana: Büyük gelin
Gelin Kaya: Gencek Dağı ile Gencek arasında meşhur bir kaya ve ören yeri
Gem: Harman yeri, kuvvet, düven, kağnı arabalarının hızını azaltmak için tekerin önüne konan ağaç, atın ağzına takılan demir araç
Gembos:Derebucak’ta yer adı. Gem-Boz, Gem-Us, Gem-Uz/ Guz/ Oğuz, Oğuz’un Harman Yeri
Genbil: Meşe tırtılı
Gence: Taze, yavru, genişleyen, gelişen
Gencek: Gen özü, gen örneği / Gan özü, gan örneği, kan birliği. Yer adı. Roma dönemi öncesi antik Kıpçak yerleşim yeri, Homanada
Gencek-i Bala: Gencek Yukarı Mahalle eski adı
Gencek-i Süfla: Gencek Aşağı Mahalle eski adı
Gencek Dağı: Eteğinde Gencek yerleşim yeri olan, ladin ve karaçam ağaçlarının sık bulunduğu, ismini Gencekler’den alan dağ. Sir Dağı, Sır Dağı,Sarı Oğuz Kıpçaklar’ın dağı
Geneş: Meşveret, istişare
Geng: Ekilmemiş tarla
Genlik: Genişlik, sağlık, şifa, mutluluk
Gensu:Büyük göl, deniz
Ger / Gerce: Beyaz ve siyah karışımı bir renk ve keçiler için kullanılan bir sıfat
Gerdeme: Bazı sulak yerlerde yetişen, yayvan ve biraz acı yapraklı ve yenilen bir ot. Tere otu, Gencek’te bir yer adı
Geri: Tahıl, saman, sebze, meyve taşımak için kağnıya yerleştirilen ve sağlam dokunmuş iki büyük çulun birleştirilmesiyle meydana getirilen bir çeşit kağnı kasası
Gertneşik: Dik duran
Gesges: Görgüsüz
Geven: Ormanlık yerlerde yetişen, kök kısmı kazılarak hayvanlara yedirilen bir çeşit dikenli bitki
Gever: Çiğner
Gevmek: Çiğnemek
Gevreğen: Dağlarda yetişen ve kaynatılarak çayı yapılan bir bitki, adaçayı
Gevrek:Kolayca kırılıp ufalanan
Gevretmek: Ateşin üzerinde ısıtıp çıtır çıtır bırakmak
Geydeş: Yer adı
Gezeletmek:Delirtmek
Gezelen:Gezelen, gezmeye gelme
Gezelenmek: Gezelenmek, gezmeye gelme
Gezeletmek: Delirmek
Gezinmek: Boş boş gezmek
Gıbıtmak: Koşmak
Gıbrıs:Kıbrıs
Gıcı Gıcı: Koyun, köpek vb hayvanları çağırma ünlemi. Kökü yaralara iyi gelen, tüylü ve büyük yapraklı, yenilebilen, gelinciğe benzer bir çeşit semizotu
Gıcıgıcel: Gencek’te bir sülale ismi
Gıcımık dutma: Sabırsız, şartlanmış, yerinde duramayan
Gıcımıklamak: Kararsız kalmak
Gıcırmak: Kızdırmak, dolduruşa getirmek
Gıç: Kız
Gıçcaz: Kızcağız
Gıdıfın: Kısa boylu, kaprisli bayan
Gıdı gıdına: Ucu ucuna
Gıdım gıdım: Az az, azar azar
Gıgıdıklanmak: Lüzumsuz konuşmak
Gılçık / Kırçık: Leke
Gılçıksız / Kırçıksız: Lekesiz
Gıldırdı: Küçük keçi çanı
Gılık:Kılık, kışın keçilerin yediği ardıç tohumları
Gılıgsız: Kılıksız
Gılınç: Kılınç, iş
Gınama:Kınama
Gınaman:Kınamayın
Gıncırık: Türkmen tahteravallisi
Gındımlanmak: İsteksiz ve yavaş yemek
Gındıra: Dere kenarlarında yetişen, enli ve uzun yapraklı bir çayır
Gıraa: Kırağı
Gıran: Öldürücü salgın hastalık. Ahlaksız terbiyesiz çocuk. Kenar, kıyı, çevre, karşı taraf, tepe, dağ sırtı
Gırangaya: Gencek’te kayalık bir yer adı
Gıran girmek: Bitmek, tükenmek
Gıransücük: Serçe büyüklüğünde ve boyun kısmı biraz daha renkli bir kuş
Gırçıl: Dağda taşlık yerlerde yetişen buğday benzeri küçük taneli bir bitki
Gırçılel: Gencek’te bir sülale adı
Gırgaş: Kırgız, kırkkız, kırklı, kırklar
Gırdağ: Gencek’te bir dağlık yer adı
Gırgaşel: Gencek’te bir sülale adı. Kırkızlar
Gırgaşın Boğaz: Gencek’te bir yer adı
Gırıg: Dost, metres
Gırılı: Kulakları kır olan keçi
Gırıntı: Ufak tefek, meyve, çerez
Gırışmah: Öküz, boğa, keçi vs dövüşmesi, kafa kafaya vuruşması.Kırışmak. Başını dikerek gösteriş yapmak, kasılmak, kendini beğendirme çabasında olmak
Gırıtmak: Pişmiş kelle gibi gülmek
Gırlavı:Kuru yemiş
Gırklık: Koyun yünü veya keçi kılını kesmekte kullanılan büyük bir makas
Gırkmak: Koyun, keçi gibi hayvanların tüylerini kesmek, bir şeyi uçlarından kısaltmak
Gırlavı:Kuruyemiş
Gırmak: Kırmak
Gırarıka: Kırarken
Gırtdınlanmak: Bir işle meşgul olmak
Gısas: Bir suçluyu işlediği suçtan dolayı aynısı ile cezalandırmak
Gısrak:Kısrak
Gışgırmag: Bağırmak
Gışgırtmag: Kışkırtmak
Gıtallık: Suçsuz yere bir adamın öldürülmesi
Gıvışkan: Yenilen bir tür yeşillik
Gıvradmak:Döndürmek, hareket etmek
Gıyamat:Kıyamet
Gıyır gıyır: Kumlu, gevrek gevrek
Gıymat: Kıymet
Gıynaşık: Aralıklı
Gıynık: Ağaç talaşı, sivri talaş parçası
Gıyrat: Kıymetli
Gızdırmak: Isıtmak, sinirlendirmek
Gızhasanel: Gencek’te bir sülale adı
Gızılca ğayrak: Dağlarda ve tarlalarda yetişen, kırmızı-pembe renklerde çiçekler açan bir bitki
Gızıl don: Yeni doğan bebeklerin karın kısmında oluşan kızarıklık
Gızınmak: Isınmak
Gicişmek / Gidişmek: Kaşınmak
Gildirel: Gencek’te bir sülale adı
Gili:Kuru fasülye
Gilli: Ardıç ağacının siyah, boncuk büyüklüğündeki meyvesi
Gilik: Kuru fasulye tanesi
Gillik: Keçi, koyun gibi hayvanların pisliği
Giliç: Dolu taneleri
Gine: Yine, tekrar
Giren: Gökyüzündeki hafif bulutlar
Gocacık: Semerin arka üst kısmında bulunan ve ip takmaya yarayan demir ve ağaç kancalar
Gocagele / gocagaler: Kertenkeleye benzer ama ondan daha büyük olan bir sürüngen
Gocana: Nene, ebe
Gocaosmanel: Gencek’te bir sülale adı
Goca Muyar: Gencek’in orta kesiminde, köyün tarihiyle eş tarihli pınar, Hitit Muyar’ı
Goca Şam: Gencek’te bir yer ve ağaç adı
Goğ: Dedikodu, gıybet
Goğlaşmak: Dedikodu yapmak
Goğuk / Goyuk: Oyuk, boşluk
Goğuş:Koğuş, birçok insanın bir arada yattığı büyük oda
Golan: Kıl veya yünden ipten yapılan, değişik renk ve desenlerde dokunan, ince, uzun ve yük sarıp taşımakta kullanılan bir çeşit ip
Gollamak: Kollamak, uğurlamak
Golustur: İki kişi ile kullanılabilen, geniş, kalın, büyük testere
Gonak: Kepek
Gonmak:Konmak
Gonşu: Komşu
Gonur: Sarı rengin kırmızıya kaçan bir tonu.(Büyükbaş hayvanlarda görülür)
Gonuşmak: Konuşmak
Gonya: Konya
Gor: Koyar
Gor: Mezar
Gorcak: Yanan odunun kızgın hali
Gosdak: Zarif, kibar, güzel, biçimli, çalımlı
Gorkak: Korkak
Govalamak: Kovalamak
Goyak: Dağ başındaki çukurlara verilen ad
Goymak:Koymak
Goyun:Koyun
Goyvermek: Bırakmak, aşağı koymak
Goz: Ceviz
Gozdibi Mehlesi: Gencek’te bir mahalle ismi
Göbei: Göbeği
Göbek: Bahar mevsiminde, ormanda karın eridiği yerlerde ve genellikle ağaç diplerinde çıkan, huni şeklinde, kahverengi ile siyaha yakın renkte ve yenilen bir tür mantar. Kuzu göbeği
Göbek Ocağı: Gencek’te bir yer adı
Göblü:Köprü
Göbürge: Ormandaki ağaç diplerine dökülüp çürüyerek bir çeşit gübre veya toprak haline gelen yaprak birikintileri
Göcek: Eski yapı evlerin duvarlarına 1m. yükseklikte ve aralıklarla duvar boyunca yerleştirilen tahtaların üzerine ters istikamette ve aralıklı olarak dizilen, düzgün yapılı ağaç dalları
Göcen: Tavşan yavrusu
Göçmen: Muhacir, göçmen
Göğ:Gök
Göğ: Olmamış ham
Göğem: Yaban eriği
Göğnü: Gönlü
Göğnük: Yanmış, kavrulmuş, maviye çalan
Göğercin: Güvercin
Göğeyin: Hayvanlara dadanan zararlı böcek
Gök: Mavimsi
Gökbel: Gencek’te bir yer ve dağ adı. Göksürülerin Sümerler’in beli. Köktürkler’in beli. Göklü yüksek ve yeşil dağlar arasında, aydınlatan, ışık veren yeşil geçit, yeşil geçitteki yayla yeri
Gökbel Sarınçöğü: Gencek’te eski bir yerleşim yerinin adı. Gökbel’deki Sarı Ana Evi
Gökçek: Güzel
Gök görmedik: Sonradan görme
Gök kele: Renkli zararsız kertenkele
Göklen: Gökle alakalı
Gökmen: Mavi gözlü. Kül renkli hayvan. Sarışın kimse
Gökmenel: Gencek’te bir sülale adı. Delialiler
Göktepe: Gencek’te bağların bulunduğu bir yer adı
Gölenmek: Vücudun tamamı ıslanana kadar suya girmek, başkasının malına konarak zengin olmak, faydalanmak
Gölemez: Buğday ile arpanın karıştırılmış hali
Gölet: Gencek’in güney yönündeki baraj
Gömböğet: Gencek seki bölgesinde dere içerisinde oluşmuş doğal havuz
Gömlü: Gömülü, saklanmış, gizlenmiş
Gön: Deri
Gönen: Feyz, onur, iftihar, bolluk, bereket
Göplü: Köprü
Göreslemek: Göresi gelmek, özlemek
Görgü: Terbiye, ahlak
Görklü: İhtişamlı, heybetli, yakışıklı, güzel
Görpe: Marttan zonra doğmuş hayvan, taze
Görüm: bakış, nazar, gözlem. Düş, rüya
Gövelek: Çam, ladin ve armut ağaçlarında asalak olarak yetişen ve hayvanlara yedirilen bir bitki. İlkbaharda görülen, arıya benzeyen, sarımtrak renkte ve büyükbaş hayvanları rahatsız eden bir böcek
Göynek: Kaput bezinden yapılan bir çeşit kollu atlet
Göynem: Kaşıntı, keder. Yer adı
Göynemek: Kaşınmak
Göynümek: Yanmak
Göynütmek: Kederlendirmek
Göz Ağacı: Tavanı tutan, paralel düz dayanıklı ağaçlar
Gözel: Güzel
Gözelel: Gencek’te bir sülale adı. Gözeller
Gözet: Bekleme, nöbet, nöbet kulesi
Gözetkaya: Gencek’te kayalık bir yer adı
Gözgü: Ayna, güzgü
Gözünmek: Aynaya bakmak, kendini göstermek
Gubarmak: Saldırıya geçmek
Gubat: Sert, konuşma, diklenme
Gucag: Kucak
Gudlu: Kutlu
Gudurmak: Kudurmak, azmak, hasetten çatlamak
Gula: Kırmızı ile kahverengi arasında bir renk, genellikle keçilere sıfat olarak kullanılan bir renk
Gulag: Kulak
Gullap: Kapılara takılan halka
Gulun: Yeni doğan tay
Guma: Kuma, aynı erkekle evli olan kadınların ortak adı
Gumaş:Kumaş
Gumbul: Pilastik bidon
Gumbulel: Gencek’te bir sülale adı. Kum Beyliler
Gundak / Kundak: Yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez. Sıkı sıkıya sarılmış şey. Tüfeğin namlu yatağı
Gundu: Bir çuval ismi
Gunnamak: Eşek ve atın yavrulaması, doğurmak
Gumpir: Patates
Gupa: Bardak
Gupey: Av köpeği
Gur: Şiddet, kızgınlık, öfke, ateş, Gür, Kür
Guracan: Kuracaksın
Guralık:Kuralım
Gur’an: Kur’an
Gurban:Kurban
Gurdalamak: Karıştırmak
Gurk:Tavukların kuluşkaya yattığı zaman
Gurla: Katıksız sade ekmek
Gurna: Ağzı, boru şeklinde, sürekli su akıtan, çeşme musluğu
Gurt: Kurt
Gurul gurul: Midenin ses çıkarması
Gusur:Kusur, eksik, noksan
Gutlu: Kutlu, uğurlu
Gutmu: İpekten dokuma ve kadınların süslü giyim eşyası yapmakta kullandıkları bir çeşit kumaş, eski gelinlik
Gutu: Kutu
Guyu: Kuyu
Guyucak: Kuyucak, yer adı
Guz: Uz, Oğuz, soğuk yer, kuzey, güzel , yakışıklı, çekici
Guzu:Kuzu
Guzgun: Bazı karga türlerine ve kara kargaya verilen ad
Guzulacı: Hamile koyun ve keçi
Guzulamak: Koyun veya keçinin yavrulaması
Guzuluk: Üç tarafı bir metre yükseklikteki taş duvarla örülmüş, üstü ağaç dalları ve pürlerle sıkıca örülmüş, altına pür döşenmiş, küçük kuzuların kapatıldığı yer
Guzuluk Dağı: Küçük kuzuların kapatıldığı kuzuluğun bulunduğu dağ
Güble:Gübleğe, yer adı
Güblemek: Sıçramak, atlamak
Gübü: Yoğurt ve süt çalmakta kullanılan yayık
Gübüle:Küp ile, içi boş olan cisim
Gücenmek: Darılmak, küsmek
Güçcüg: Küçük
Güçcüğkene: Küçükken
Güçeymek: Zorlamak, zorla yaptırmak
Güdmek: Sürmek, beklemek, koyun gütmek, hayvan otlatmak
Güdük: Kısa boylu, bodur
Güğüm: Uzunca boylu, geniş gövdeli kulplu su kabı
Gülbü: Testi
Güllel: Gencek’te bir sülale adı. Güllüler
Gümbür gümbür: Büyük bir gürültü ile
Gün: Gündüz, güneş
Günaşık: Ay çiçeği, çekirdek
Güncek: Gün özü, şemsiye
Güneyik / Güneyek: İlkbaharda yetişen, mavi çiçekler açan bir ot
Günaşşıh: Ay çiçeği
Güngör: “Bahtı açık olsun, mutlu olsun”
Güngörmüş: Deneyimli, dolu yaşamış
Günletmek: Yiyecekleri kuruması için güneşte bekletmek
Günnük: Ay çiçeği
Güpleğe: Kazma, çapa gibi aletlerin saplık takılan, delik bölümü
Gür: Kür, sağlam, sıkı, sık, yoğun, yiğit
Gürbüz: Sağlıklı, kuvvetli, dayanıklı
Güssün: Gülsüm
Güyee: Güvey
Güyeği: Damat
Güz : Sonbahar, hazan, güz
Güzün: Sonbaharda, güzde
H
Haba: Yün ve kıldan dokunmuş kollu, kalın kıyafet
Habar: Haber
Hacıbakel: Gencek’te bir sülale adı
Hacıvelel: Gencek’te bir sülale adı
Hadca: Hatice
Haftı.Hafta
Haf: Kuruntu
Haf Sezmek: Birşey sezmek
Haddalmak: Vazgeçmek
Hakedmek: Haketmek
Hakkat mi:Gerçekten mi, hakikaten mi?
Haklamak: Yenmek, perişan etmek
Hal: Durum, vaziyet
Halal:Helal
Halbuysa: Hâlbuki
Halda: Halde
Halek olmak: Helak olmak, yok olmak
Halitefendel: Gencek’te bir sülale adı
Halidin Kuyu: Gencek’te bir yer ve kuyu / sarnıç adı
Hallel: Gencek’te bir sülale adı. Haliller
Halveci: Helvacı
Hamzel: Gencek’te bir sülale adı
Hana: Ana
Haney: Evlerde odaların dışında kalan salon veya koridor
Hamır: Hamur
Hamıt: Atın göğsüne takılan ve boyunduruk vazifesi gören ağaçtan yapılmış bir koşum aleti
Hangı: Hangi
Han: Kan, hükümdar, baba
Hangınız:Hanginiz
Hangsız: Kangsız, babasız
Han Öğü: Gencek’te bir yer adı
Hapaz: Avuç, avuç içi
Hapazlamak: Avuç içi / Avuçlamak
Haranı: Kazanın küçüğü
Harım: Köyün içinde veya kenar kısımlarında bulunan geniş ve çayırlıklı arazi, harman yeri, tarla
Harıl harıl:Araıksız olarak, durmaksızın
Harımak: İhtiyarlamak
Harman: Herhangi bir şeyin toplu halde bulunduğu, işlendiği veya satıldığı yer
Harman Beleni: Gencek Dağı eteklerinde bir yer adı
Harman Yeri: Gencek’te harman ve patoz verme işlerinin yapıldığı bir yer adı
Hartama: Kiremit icat edilmeden önce, çatı örtüsü yerine kullanılan, ince, yarma, kaplamalık tahta
Hasan Daşı: Gencek’te bir yer adı
Hasdıyımış: Hastaymış
Hasıl:Olan, ortaya çıkan, görünen
Hasır: Sazlıktan yapılmış taban veya taban örtüsü
Haşa: Haşa
Haşavuzdan: Meclisten dışarıya, huzurdan dışarıda
Hata: Ata, ced
Hatap : Dayanıklılığı sağlamak için deve semerlerinin iki yanına konulan ağaç parçaları, koyun ve keçilere takılan küçük çan
Hatçe/ Hatça: Hatice
Hatem: Ar. Mühür, yüzük, cömert. Son, en sonuncu
Hatemel: Gencek’te bir sülale adı. Hatemler
Hatıb: Hutbe okuyan kimse, hatip
Hatıbel: Gencek’te bir sülale adı. Hatıplar
Hatma / Hapba: Fatma
Hatmana: Fatmana
Hatıl: Ahşap evlerde, dış cephede yatay olarak konan ağaçlar
Hatıp: Konuşmacı, hatip
Hattatel: Gencek’te bir sülale ismi. Hattatlar
Havakgınmak: Açık bırakılan bir yaranın hava alıp sulanarak kötüleşmesi
Havan: Çan şeklinde, tunç ya da ahşap ezme aleti, ezme kabı
Havas:Heves
Haveyi: Havayı. Buğday ağırlık ölçüsü birimi
Havıt: Deve semeri
Havlı: Havlu
Havut: Deve semeri, çeşme yalağı,üzüm ezilen taş yalak, avlu, bahçe, su kaynağı
Haykırık: Kavga, dövüş
Havlıcan: Bir ot türü
Havlılanmak: Halka yaparak çevrelemek, halkalanmak
Hayat:Ev alt girişi
Hayıt: Dallarından sepet yapılan bir ağaç
Haykırık: Kavga
Hayta: Başıboş, bir baltaya sap olamamış, serseri. Karı, eş, aile. Duygusuz. Hayvan besleyen kimse.Zorba, asi, şaki.
Haytel: Gencek’te bir sülale ismi. Haytalar
Hayvah:Eyvah
Hazaar: Ha zahir, öyle ya, belki
Hazel:Kurumuş ağaç yaprağı
Hazele: Güz mevsiminde gazel olmuş toprak
Hee: Anlatmana devam et, devam et, evet
Hebil: Küçük yapılı madeni bıçak, küt burunlu
Heç: Hiç
Heçsinmek: Mühimsemek
Hekeya:Hikaye
Helke: Su veya sıvı madde taşımaya yarayan, demir saplı, kalaylı bakır kap
Helik: Küçük taş parçalarına verilen isim
Hemeşe: Sanki, meğer
Hemişe: Hep, her zaman
Hendek: Çukur
Herden: Bazen
Herif: Adam, ulen herif!
Heybe / heğbe: Kıl veya yün ipten dokunmuş, iki gözlü, yük taşıma eşyası
Heyre: Un ve et suyunun (varsa) karıştırılıp ateşte on dakika pişirilmesi ve daha sonra süt ve yumurta sarısıyla terbiye edilmesi yoluyla yapılan çorba
Hı: Ünlem ifadesi
Hıbıd: Hızır, hızır gibi
Hıbıdın Pınarı: Gencek’te Hızır çeşmesi manasına gelen bir yer ve çeşme adı
Hıdır: Hızır
Hıllangaç: Salıncak
Hımbıl: Tembel, uyuşuk
Hınçık: Azıcık
Hırtar: Çivili köpek tasması
Hırtlak: Olmamış kavun
Hısım:Akraba
Hısta / hıssa: Hisse, pay
Hışmış: Nefes nefese kalmış
Hızar: Kereste biçmekte kullanılan büyük bıçkı
Hızmatçı: Hizmetçi
Hilim: Hile, oyun, tuzak
Hişş: Çağırma ünlemi
Hodul: Aşağılamak için söylenen bir söz
Hoğlu: Huğlu, yer adı
Holavat: Geniş
Hollamak: Gevşemek
Holluk: Tavuk kümesi, folluk
Holu: Kğmese koyulan yumurta
Holus: Kalburdan biraz daha büyük yapılı ve tahıl elemekte kullanılan bir harman aleti
Honaz: Kurnaz, düzenci, yaşlı, ihtiyar, kara kiraz
Horata: Şaka yapmak, şaka
Hora geçmek: Makbule geçmek, beğenilmek
Horaz / Horuz: Horoz
Hors: Hırs, istek
Horsayı almak: İstediğini elde etmek
Hoşaf: Dilimlenmiş yaş veya kuru meyvelerin şekerli suyla kaynatılmasıyla yapılan bir tür tatlı, içecek
Hotah: Yuvarlak, yassı taşlarla oynanan bir çocuk oyunu
Höççeten: Aniden, ansızın
Hödük: Görgüsüz, kaba, anlayışı kıt. Korkak. Ürkek, çekingen. Uyuşuk, beceriksiz kimse. Acemi, toy. Kısa boylu, göbekli kimse. Aceleci (kimse). Şüpheli. Kabadayı (kimse). Tuhaf, acayip şey
Hökele: Ukala
Hökm: Hüküm
Hökümet adamı: Memur
Hömürdemek: Öfkelenmek, hiddetlenmek, kabadayılık taslamak, birine kızarak saldırıya başlamak
Hörselemek: Hırpalamak, zarar vermek, çrselemek
Hörükcük: Kuyruk
Hörümcek: Örümcek
Höst: Büyük baş hayvanı durdurma ve yönlendirme komutu
Hurun: Fırın
Huylu: Herhangi bir huyu olan
Hülle:Cennete giyilecek elbise, kıymetli
Hüsemediye: Rastgele
Hüslük: Eşarptan daha büyükçe ve eskiden erkeklerin başa sarık yapmakta kullandıkları, turuncuya yakın renkte örtü
Hüsem: Hüseyin
Hüsel: Gencek’te bir sülale ismi.
I
Iğdır: İyi, hoş, holuk, yetkin, ehil
Iğranmak: Kıpırdamak, hafif fakat sürekli hareket etmek
Iğradmak: Yerinden oynatmak, hareket ettirmek
Ik: Soğuk sudan sonra çıkan hışkırık, hık
Ikdırmak:Deveyi çökertmek, oturtmak
Ikdıza: Önemli, mühim
Iktü: Kadın kişi adı
Ildız: Yıldız
Ildır: Ürkütücü, berk, sert
Ildır ışık: Aydın, aydınlık
Ildırım: Yıldırım
Ilgar: Gayret, cehd, atın dört nala gitmesi
Ilgat: Kapalı, belirsiz
Ilgıdır: Dokuma yapmak için hazırlanan iplikleri düzgün olarak sarmaya yarayan çubuk şeklinde bir ağaç alet
Ilgıdırlamak:Oyunda ölçmek
Ilgın:Hoş kokulu bir bitki
Ilgıt: Ilık, tatlı, sakince, yumuşakça
Ilıca:Ilımlı, ılık, ılıkça, hamam, yunak
Ilık:Soğukla sıcak arası
Ilkı: Hayvan, koyun, keçi sürüsünün köyün yakınına getirilerek sütlerinin sağılması ve bu yere verilen ad; at yavrusu, at sürüsü
Ilkıcı: Keçilerden süt sağmaya giden kimseler; at çobanı
Ilkı yolu: Ilkıya giderken, süt sağmaya giderken kullanılan yol
Inaç: Yar, canan
Inak: Han ve Kağanlara yakın olan kişi, Hasbey, Gamsız, canan, yar
Ingıl çıngıl: Ivır zıvır
Inı: İşte
Irahmetlig: Rahmetli
Irak: Uzak
Iraz:Irız, uraz, mutluluk, cesaret, gözü pek
Irga: Talih, şans, ilgi, alaka
Irgalamak: İlgilendirmek, ırgalamak
Irgat: Amele
Irlamak: Sallamak, sarsmak. Kendi kendine türkü şarkı söylemek
Irızg: Rızık
Irra: Utanç
Irz: Bir kimsenin başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken iffeti
Irzel: Gencek’te bir sülale ismi
Isdar: Kilim veya halı dokumaya yarayan ağaç tezgah
Isık / Issık:Isı, sıcaklık, hararet
Iskıçça etmek: Bunaltmak, bıkkınlık vermek, yıldırmak
Ismarıç: Sipariş
Issılık: Pişiklik
Issıdaş: Taşlarla oynanan oyun
Issız: Soğuk, tenha, cansız, kimsesiz
Istıra:Çocuğun doğum vakti gelmeden düşmesi
Işıglık: Pencere
Işımak: Aydınlanmak
Ivrık: İbrik
Izeyin: Bir kişiye inat yapılan davranışlar, kişinin sözlerinin tam tersine yapılan hareket
İ
İbaret: Oluşan, meydana gelen
İbbişel: Gencek’te bir sülale ismi
İbdili: Önce
İbrik: Ülüklü su kabı
İçeği: Yatak, yastık, yorganın doldurulmasında kullanılan bez parçaları, pamuk
İçli: Duygulu, hassas
İçlik: İç don, gömlek
İçerlemek: Alınmak
İddirse: Arpacık, göz kapağında çıkan sivilce
İf: Yok, kayıp
İfdira:İftira, bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma
İferi:Ağaç kazık, ağaç şiş
İdare Gandili: Az ışık veren küçük gaz lambası
İğ:İplik
İğ / Dingil: Kağnının tekerlerini birbirine bağlayan ve üzerine kağnının iskeletinin yerleştirildiği kalın çelik bağlantı
İğne urdu: İğne deliği
İki yüzlü: Balta
İl: Devlet, yurt, yer, konak, memlleket, diyar, halk
İlbilge: Devlet tecrübesi olan
İlabada: Geniş yapraklı bir ot
Ilazım:Lazım
İkrah etmek: Tiksinmek
İlaç: Büyü, sihir
İlan: Yılan
İlazım: Lazım, gerekli
İlbiz: Sümüklü böcek
İleçber: Rençper, çiftçi, fakir
İledin: Ladin ağacı, köknar ağacı
İleğen: Legen
İlenmek: Beddua etmek, kötü dua
İletir: Köstebek yuvasındaki yer elması
İlişmek: Yakınlaşmak, bitişmek, çatmak
İliştirmek: Eklemek
İlidi:Ilıdı, ısındı
İlimon: Limon
İlki: Kısa boylu, çalılık ağaçlar
İlme: Tarlayı sürerken sabanın takıldığı nesne
İlvan: Cilve, naz. Is, gösteriş, çalım, kibir, kapris
İkletmek: Çiğnetmek, ttekrarlatmak, bastırmak
İma davarı: Geyik
İma deke: Geyik keçisi
İmalı: Büyük boynuzlu geyik. Üstü kapalı, örtülü laf.
İmalık Tepesi: Gencek’te eskiden büyük boynuzlu geyiklerin geldiği söylenen bir tepe
İmir: Aydınlıkla karanlığın birbirine karışması, sis, kırağı, alaca karanlık, emir
İmir Harmanı: Gencek’te bir yer adı, Emir harmanı
İmlemek: İşaretlemek
İmrenmek: Beğenilen bir şeyi yeme veya sahip olma isteği duymak. Gıpta etmek
İmtaan: İmtihan
İnak: Kardeş, kardeş çocuğu, Han ve beylerin en güvenilir yardımcısı
İnal: Soylu, Kağan ya da Hanların ana tarafından akraba, emin, güvenilir kişi
İnan:İman, inanç, kural, abide, emniyet, güvenlik
İncebel: Gencek’te bir yer adı
İneç: Andaç, kurbanlık hayvan
İnelmek: Dua etmek
İni: Gelinin kayın biraderi, evli bir kadının kocasının erkek kardeşleri için kullandığı isim
İndi: Şimdi
İngil: Sümük
İngin: Alçak, yükseğin zıddı
İnme: Felç
İnne: iğne
İnöğü: Gencek’te bir yer adı
İntaap: İltihap
İbburnu / itburnu: Kuşburnu
İrad:Uzağım
İradyo: Radyo
İrad etmek: Söylemek
İrahmedli: Rahmetli
İrak:Irak, uzak
İrampas: Kağnının taban kısmının ve iskeletinin ana yapısını meydana getiren uzun ve büyükçe iki ağaca verilen isim
İrast gelmek: Denk gelmek, rastlamak
Iraz / uraz: Mutlu, bahtiyar, kut, baht
İrebiç: Şaka yollu abuk sabuk konuşan
İreze: Kilit çakmak için birbirine geçmeli olacak şekilde kapılara çakılan demir halka
İrezil: Rezil
İrezil etmek: Birisini çok utanılacak bir duruma sokmak
İrim: Tarla veya bahçenin etrafını çalı türünden dikenli ve canlı ağaçlarla çevreleyerek yapılan çit
İrkilmek: Toparlanmak
İsabed:Nazar, isabet
İsbit: Kağnı tekerleğinin yuvarlak ağaç kısmını meydana getiren kavisli parçaların her birine verilen ad
İsgölles: Üskerles yer adı
İskarpile: Marangozların ağaç oymak için kullandığı alet, keski
İskarpin: Topuklu mest
İslel: Gencek’te bir sülale ismi
İsli: Islı. Abdan, mamur. İsi olan, islenmiş, is bulaşmış
İspirte: Kibrit
İssi: Hararet, sıcaklık
İsmariç: Sipariş
İsmayıl: İsmail
İspir:Bir çeşit yırtıcı kuş, at veya araba uşağı
İsti: Sıcak
İstif:Eşyaların üst üste koyulmasıyla oluşan yığın
İşallah:İnşallah
İşlemeg: Çalışmak
İşli ekmek: İçli ekmek. Saç böreği
İşlik: Gömlek
İt dirseği: Arpacık
İy: Koku
İylenmek: Kokmak
İvreğem: İbrahim
İvra: Rüya, düş
K
Kabir üstü: Arefe günü yapılan kabir ziyareti
Kablangaba: Kablumbağa
Kaçgar: Koşgar, Kaşgar, koç gibi, koç yiğit
Kadaş/ Akadaş: Akraba, arkadaş
Kak: Meyve kurusu
Kakaç: Fazla zayıflık ve takatsizlik
Kakdırmak: İtelemek
Kakıç: Çok zayıf olan
Kakırdak: Koyunun kuyruk yağından elde edilen yiyecek
Kakırdım: Toplu gülme
Kakışık: Sesli ve karışık bir şekilde tartışmak
Kaklık:Kuyu ve ağaç ovuklarındaki su birikintisi, içine su biriken çukur
Kaksımış: Kokmuş, küflenmiş
Kaldıravık: Orta büyüklükteki çan
Kamaşık: Işığa duyarlı kısık bakan
Kamaz: Karga çeşidi
Kamış: Uzuv
Kan:Soy, sop, kaynak, can, canlılık, soyluluk, damarlardaki sıvı, Kağan, Han
Kancak: Kan özü
Kang: Kan, soy, ata, taş
Kangar: Orta Çağ Kazak,Özbek ve Karakalpak uluslarının parçası olan Kangly insanları için bir ortaçağ adıdır
Kapana:Ağaçtan oyularak yapılan tekne
Kapaşmak: Yüzü koyun yatmak
Kapçık: Tahılların kabuğunun açılmış hali
Kaplık: Ev içi tahta banyo
Kara: Siyah renk, kuzey, güç, şiddet, ululuk, büyüklük, ulaşılmaz, olağanüstü,cesaret, atılganlık, yüğütlük, yas, keder, üzüntü, ölüm, fakirlik, sıradanlık, soylu olmamak, halktan biri, kötülük, bela, uğursuzluk, esmer ten, aşırı soğuk, kış
Karaayşel: Gencek’te bir sülale ismi
Karabakı Harmanı: Gencek’te bir harman yeri ismi
Karabaş: Evlatlık, kul, köle
Karaca:Karaya çalan, esmer, gözü kara, cesur, bir ceylan türü
Karahan:Türk mitolojisinde kutsal ruh, kara (halk) budundan devlet kuran kişilerin ünvanı
Karahardaş / Karaghardaş: Kara kardeş, can kardeş
Karaman: Kara tenli, yiğit, gözü kara
Karamık: Bir çeşit meyveli ağaç
Karasagu: Ağıt, mersiye
Kardek: Karla pekmez karışımı
Karık:Bağlardaki asma çubukların dikili olduğu, üzümlerin salkım halinde serilerek kurutulduğu yer
Karin: Kara-İn, Kara Oğuz ini manasına gelen Gencek’te bir yer adı.
Karmak: Karıştırmak
Karıkmak: Çoğalmak, uyku karıkması
Karpışma: Güreş, yarı boğuşma
Kaşgar: Cesur, üstün vasıflı
Kaşka: Yiğitlik, mertlik, üstün vasıflılık, dayanıklılık, metanetli
Kaşkar: Kurt, kurt köpeği, kaskır, Kençeklerin kurduğu bir şehir
Kaşkay: Saçları dökülmüş, yarı kel
Katı: Sert, dayanıklı, haşin, güvenli, adamakıllı
Katık: Katılan, katılım, ekmek, yemek, sert, güçlü, şiddet
Kav: Meşe ağaçlarında biten mantar çeşidi
Kavi: Kuvvetli, içi dolu
Kavil: Kuvvetli söz, anlaşma
Kavilleşmek: Sözleşmek, radevu yapmak
Kavsuk: Tahılların içi boş olması
Kavurt: Un helvası
Kavuz: İçecekteki çer, çöp. Havuz
Kay: Tipi, kar fırtınası, masal, hikaye
Kaygana: Pekmezli yumurtadan yapılan tatlı
Kaygaş: Mucize, olağanüstülük
Kaygış / Gaygış: Gencek’te tarım arazilerinin bulunduğu sulak bir yer adı, Kayı’nın kuşu, Kayı’nın kışı, Kai-Guş, Kai-Kış, Kay-Kış, Kayı oğullarının yeri.
Kaygu: Kaygı, endişe
Kayıp gitmek: Uykuya dalmak
Kayış: Kuşak ve ip yerine kullanılan uzun ve dar kösele parçası
Kaysak: Kalınlaşma, kabuk tutma
Kebe: Yün veya kıldan yapılan büyük ve kaba yapılı bir ceket
Keçe: Yünden tepilerek elde edilen; beyaz, sade ya da desenli, düz, geniş, kilime benzer sergi
Keferete yaramak: İşe yaramak
Kef: Kir
Kefin: Kefen
Keğli / kewli: Irmak ağzı
Kekeç: Kekeme, peltek. Çene. Kuru, katı. Ters
Kekecel: Gencek’te bir sülale ismi. Kekeçler
Keklik Suyu: Gencek’in girişinde küçük bir pınar
Kekilli: Alna dökülen kısa saç, perçem
Kel: Saçı dökülen kimse. Küçük. Çıplak, örtüsüz, ağaçsız, otsuz. Meşe çalısı
Kelek:Olmamış kavun, ham
Keler: Kertenkele
Kelermek: Eskimek, küçülmek
Keles: Bir kertenkele türü, bir sincap türü. Kençekler’den bir oymak adı
Kelp: Köpek
Kelsu: Gencek’te tarım arazilerinin bulunduğu sulak bir yer adı. Küçük deniz, küçük göl
Kembere: Hayvan gübresi
Keme: fare
Kemirmek: Isırma
Ken: Kent, her yeri kaplamış kuşatmış, en kıymetli şey
Kence: Yaşça en küçük çocuk. Hazine, Tahıl Deposu
Kencebay: Kırgız Er Töştük Destanı kahramanı
Kencekey: Kırgız Er Töştük Destanı kahramanı
Kenceke: Kırgız Er Töştük Destanı kahramanı
Kençe: Turuncu renkli bir bitki türü. Halı ve kilim dokumada kullanılan turuncu, gök, sarı ve beyaz renklerinden oluşan bir motif adı. Sarıya dönük turuncu rengi
Kençe: Küçük kent. Kağanın küçük kardeşinin ve atalarının yaşadığı şehir. İkinci ordugah şehir.
Kencek / Kençek: Gencek. Talas civarında yaşamış olan, iki dil bilen, kendilerine özgü şiveleri olan, birçok Oğuz boyunun birleşimi ile oluşan bir Türk kavmi. Oğuz, Kanglı, Kıpçak, Karluk ve Uygur kavimlerinin hem atası hem karması olan ve Türk Sır Budunu olarak bilinen ata kavim
Kençek Sengir: Gencek Dağı
Kençek Senir: Kençek Şehri
Kençeklenmek: Kençek kılığına girmek, Kençeklilere benzemek, Kençekleşmek, bir olmak, birlemek
Kendirik: Düğün gecesi
Keneş: Danışma, görüşme, düşünme, tedbir alma
Keneşmek: Karşılıklı danışmak, istişare etmek
Keneşsiz: Tedbirsiz, danışıksız
Kendil: Gizlisi saklısı olmayan, geveze
Kendir: Kenevir. Kenevirden yapılmış urgan. Urganın incesi, ip. Deriden, çadır bezinden yapılan ve hamur tahtasının altına serilen yaygı, sofra örtüsü
Kendirel: Gencek’te bir sülale ismi. Kendirler
Kendirik: Düğünün ikinci gecesi, keçi derisinden yapılmış sofra örtüsü, mundar
Kendük: Küp gibi topraktan yapılan büyükçe bir kap
Kendüz: Nefs, can, ruh
Kengek: Baston
Kenger / Kenker: Eşek dikeni denilen, kökünden süt çıkan, mor çiçekli dikenli bir ot
Kengeş: Şura
Kengeşlü: Danışık, anlaşık, dayanışmalı
Kenpe: Bir ot adı, keten
Kepaze: Gereksiz, lüzumsuz anlamında hafif hakaret
Kepeksiz: Gereksiz konuşan
Kepenek: Yünden yapılan ve havaların soğuk olduğu zamanlarda çobanların giydiği, kolsuz, uzun ve kalın yapılı bir çeşit palto. Kapı pencere kanadı
Kepir: Bayat, ot bitmez
Kerekli: Gerekli, zorunlu, farz
Kerevet: Başkalarının sevinciyle sevinmek, mutlu olmak
Keri: Sonra, ötürü, dolayı, geride kalan, gerilmiş
Kerkenes: Gündüz avlanan, 30-35cm boyunda yırtıcı bir kuş türü. Rüzgarla karşılaştığı zaman kafası görünmeyen bir el ile tutuluyormuşçasına sabit kaldığı için görüş yeteneği hep mükemmeldir
Kertik: Ağaca bıçakla çizilen çizgi, yapay, suni
Kertlek: Zayıf, sıska
Kesek: Toprak parçası, kesik, parça
Kesel: Gevşeklik, tembellik, uyuşukluk
Kesene: Götürü, keseniye
Kesik: Sütün bozulması
Kesmik / kesmük: Samanın çöplü, talaş kısmı
Kestel: Hayvanların ot, saman yerken yere dökülen parçaları
Kestirmek: Geçici ve kısa bir an için uykuya dalıvermek
Keş: Süzme yoğurttan yapılan sert çökelek, kurutulmuş yemek, dengesiz
Keş çökelek: Basit insanlara söylenen hakaret
Keşgek: Buğdaydan yapılan bir çeşit yemek
Keşik: Nöbet, sıra
Keşikçi: Nöbetçi, ısrarlı
Keşir: Yiyecek, gıda
Keşkek:Kabuksuz buğdayla yapılan yemek
Keşli: Üstü başı pis olan, kirli, pasaklı
Ket: Darbe, yılmaz, azimli, kararlı
Ketçik: Darbecik
Ketez: Kağnı tekerleğinin çevresinde takılı bulunan demir çember
Ketir: Eş, dost
Ketmunamus: Rezil
Kevkir: Delikli kab
Keyel: Gencek’te bir sülale ismi
Keyessimek: Tembelleşmek, miskinleşmek
Keyfiyad: Durum, vaizyet
Keyri: Sonra (Bundan keyri: bundan sonra)
Kıcır: İntikam, öç duygusu
Kıdık: Gedik, güdük
Kığla: Göçmen yaban kuşu
Kıldırtı: Keçi çanı
Kılıç: Saban ve ökçeyi birbirine bağlayan demir çubuk
Kınık: Gayretli, çalışkan, şerefli, hakim, muhterem
Kınnap: İp
Kıp: Baht, talih
Kıpçak: Ağaç kovuğu, bahtı açık, merkezde kaçmış, uzaklaşmış, bir ototriteye balı olmayan, çayırlık, geniş toprak, boş arazi
Kır: Basık dağ, açık yer, kır, su bendi
Kıraç:Kırlaşmış, kır gibi, kırık, kırıcı, yarık, verimsiz toprak
Kıran: Bozgun yapan, düşmanı yok eden, dağ yamacı, yön, kenar, kıyı
Kırgız: Geçimsiz, kırkıncı, bozguncu, kırk uz, numune, örnek
Kırım: Kırış, bozgun, katliam, uç nokta, kenar
Kırıntı: Misafire verilen çekirdek, leblebi, lokum, çitlenbik
Kırağı tavı: Güz vakti yere düşen kırağı
Kırdavlamak: İş yapar görükmek
Kırklamak: Doğumdan kırk gün sonra bebeği törenle kırk defa yıkamak. Lohusa veya yeni doğmuş bebek için kırk günü doldurmak
Kırklık: Yün kesme makinesi
Kırma: Melez, arpa ezmesi
Kırpmak: Kesmek
Kırşan: Gönülsüz, neşesiz
Kısıg: Hapis, dar yer, kısıtlı
Kısır: Keçinin doğurmayanı
Kıskaç: Bir çeşit metal maşa. Kalaycılıkta kullanılan maşa
Kıskıvrak: Çabucak
Kısmak: Azaltmak
Kıvam: Olgunluk, yeterlilik
Kıvanç: Gurur, kıvanma, sevinme, öğünme, mutlu olma, kendine güvenerek övünme
Kıvşırmak: Gelişi güzel
Kıynık: Tahta batarı
Kıyık:Kıyıcı, yırtıcı, zalim, gaddar
Kızamık: Pişen tarhanada kazan dibinde kalan yanık tarhana
Kızılgaya: Gencek’te bir yer adı
Kızıltoprak: Gencek’te kızıl topraklı bir yer adı
Kile: Bir çeşit ağırlık ve hacim ölçüsü, hububat ölçüsü. Şiniğin sekiz katı büyüklüğünde hububat ölçüsü
Kirbit: Kibrit
Kirez: Kiraz
Kireysinmek: Üşenmek
Kirkit: Istarda, halı, kilim dokurken, ipin sıkıştırıldığı büyük ve ağır tarak
Kirli çıkı: Fakir görünen ama çok para biriktiren kimse, gizli saklı para biriktiren kimse
Kirman: Yün eğirme aleti, eğrik
Kisiren: Hamur teknesinden hamur almakta kullanılan, düz, demir bir alet. Çift sürerken pulluğun bıçağına yapışan çamuru sıyırmak için öğendirenin arkasına takılan kisiren. Obusa
Kiyat: Kağıt
Kizir: Cesur, yürekli, kezir, keser
Kizlemek: Saklamak
Kocamusel: Gencek’te bir sülale ismi
Kokuşmak: Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokmak. Sasımak
Kolan: Yün halat
Kolçak: Kolcu, koruyucu, kollayıcı
Koman: Kaman, kuman,, yurduna yabancı sokmayan, aman vermeyen, kumral
Komatmak: Koşmak
Kon: Yurt, vatan, konak, yerleşim, mekan
Konag: Konuk, misafir, konuk ağırlanan ev
Kondu: Yerleşik, yerli
Kongar:Koyu kırmızı, kızıla yakın at
Konşu: Komşu
Kor: Öz, maya, asıl. Ateş paröası, ateş
Korgan: Korunan yer, kale, kurgan
Korug: Koru, koruluk, korumaya alınmış ağaçlık bölge
Koruk: lmamış üzümden elde edilen şıra
Kostak: Güzel yürüşlü, havalı
Koşum: Bağlı, yan yana. Atın eyer, kulan, üzengi gibi malzemelerinin tümü
Koy: Koyun, merhamet
Koyunlu: Merhametli
Kozak: Kozalak. Çam, selvi gibi ağaçların sert çiçeği
Kozan: Kozalak
Köfe: Üzüm taşıma sepeti
Köfün: Yedi ila sekiz sepet dolusu üzüm koyulabilen büyük sepet, küfe
Kömbe: Daha çok mısır unundan yapılan, kızgın korlu külde veya soba fırınında pişirilerek yenilen kalın ve yuvarlak ekmek
Kök: Gök, aile, soy, köken, kök
Köken: Göğen, gelen, köekn, soy, aile
Kömek: Yardım
Köndenmek: Ayağı takılıp düşmek, bir yere takılarak sendelemek
Kör Delik: Eski evlerde duvarların içerisine yapılan gömme dolap
Körke: Ağaçtan yapılmış tabak
Kör Kuyu: Gencek’te bir sarnış ismi
Körpe: Bebek
Körük: Ateşin harlanması için kullanılan, genellikle manda derisinden yapılmış hava üfleyen malzeme
Köse: Sakalı bıyığı olmayan. Ateş karıştırmaya yarayan odun
Kösel: Gencek’te bir sülale ismi. Köseler
Kösülmek: Büzülmek, boylu boyunca uzanıp yatmak
Köstek: Ayak bağı
Köstü: Köstebek
Köş: Çatı kat
Köşgü: Evin balkon kısmı
Kudur: Kudret, güç, gazap
Kudurmak: Azmak, öfkelenmek
Kuduruk: Hareketli
Kulağel: Gencek’te bir sülale ismi. Kulaklılar
Kumüs: Gümüş, kadın kişi adı
Kupa: Bardak
Kupay: Tavşancı av köpeği
Kurgan: Kale, anıt, mezar
Kurna:Musluk, curun
Kurşunbaşel: Gencek’te bir sülale ismi
Kuskun: Atın kuyrğundan geçirilip eyere bağlanan kayış
Kut: Uğur, alih, baht. Mübarek. Can, ruh, dirilik, yaşam gücü. Kader, yazgı. Erk, iktidar. Bereket, nasip
Kutalmış: Kut almış, kutlu, mübarek, kutsanmış
Kutamış: Kutsamış, değer vermiş
Kutan: Dua, yakarış, niyaz, saban, pulluk
Kutlu: Mübarek, tanrısal. Bahtiyar. Kabul görmüş
Kutluğ: Kutlu, mübarek,
Kuyucel: Gencek’te bir sülale ismi.
Kuz: Dağın güneş görmeyen yamacı
Kücü: Uç kenarlarına dik olarak çekilmiş iki çivi bulunan ve düzgünce ip sarmaya yarayan bir ağaç değnek
Küçe: Sokak
Küçek:Güçlü
Küçüleme: Halı dokuma aleti
Küfül küfül: Serin serin esmek
Kükmekli: Ucu topuzlu
Kükremek: Kükreyiş, bağırmak, kabarmak, taşmak, coşmak, yüksek sesle bağırmak
Kül: Ateş, yakıcılık, yok edicilik. Yenilmezlik. Ulu, ünlü. Gözü karalık. Ateşten arta kalan toz
Külek: Rüzgar
Küllenmek: Eşek gibi hayvanların tozlu yerlerde yatıp yuvarlanması, Bir acının, bir sıkıntının, bir olayın unutulur gibi olması
Küllük: Çöplük
Külünk: Balyoz
Külünk gibi: Çok ağır, şişman, taşıması zor
Külümbe: Elle çevrilerek su çıkarılmada kullanılan çarkın kolu
Kümbemek:Sıçramak, atlamak
Kün: Gün, güneş, gündüz
Küncek / Güncek: Güneş özü, güneşin aynısı, gün özü
Künçek: Güneşlik, şemsiye
Künçük: Güncük, susam
Künde: Ucu eğri deynek, pusu, kuş yuvası
Künk: Suyu bir yerden başka bir yere akıtmak için küçük bir kanal açılıp oluk gibi taş döşemek ve üzeri tekrar toprakla kapatılmak suretiyle meydana getirilen toprakaltı su tesisatı
Kündüz: Gündüz
Kürt: Kurt, dağ Türkmeni
Kürdel: Gencek’te bir sülale ismi. Kurtlular
Kürem kürem:Yığın yığın, küme küme
Kürk: Kırlarda yetişen, yazın, siyah, küçük meyveleri olan ve yenilebilen bir meyve
Kürnemek: Yaramazlıkta aşırı kaçmak
Kürümek: Sürüklemek götürmek, kazımak
Kürtük: Keçinin kızışma dönemi
Küse demiri: Manevela
Küsge: Ağaçtan, küçük huni şeklinde yapılıp bir değneğe bağlı iple döndürülen bir oyuncak
Küsülü: Boylu boyunca yatmak
Küt: Ucu sivri olmayan
Kütülü: Boyunsuz şişman
L
Lakırt:Su içerken çıkartılan ses
Laklak etmek: Boş sohbet etmek
Lastık: Mestin giyildiği lastik ayakkabı
Laylay: Ninni
Lehti: Mezarda cenazenin konulduğu yer
Lele: Lale
Lemberlek: Tıka basa dolu, bir yerde kalabalığın fazla olması
Len:Ulan anlamında kabaca seslenme ünlemi
Lengirdeşmek: Gevezelik etmek, bağırarak konuşmak
Leşvetmek: Bir yere su taşması sebebiyle oranın bataklık ve çamur haline gelmesi
Letir: Kök kısmı topraktan çıkarılarak yenilen ve taze nohuda benzer tadı olan bir ot
Leyleğel: Gencek’te bir sülale ismi.
Lingirdek: Hafif meşrep
Lik: Damlara dökülen saman ve kum karışımı harç
Lokman hekim:Hikmet sahibi olduğuna inanılan kişi
Löklemek: Kırılmı, çatlamış çanak çömlek gibi kabları yumurta akı, sabun ve kireçten yapılan özel bir macunla yapıştırmak
Löküs: Tüplü lamba
Lüçnüt: İmece, buğday ve buğdaya benzer şeyleri temizlemekte köylülerin yardımlaşması. Köylülerin bir köle veya bir hayvan göndererek harman dövdürmek için yaptıkları yardım
Lüt: Çıplak
M
Macır: Göçmen
Mafa:Vefa
Mafasız:Vefasız
Mağ: Su birikintilerinde oluşan yosun
Mağlanmak: Yosun tutmak , yosun bağlamak
Mahana: Bahane
Mah: Ay yüzlü, ay
Mahgeme / Maggeme: Mahkeme
Mahrama:Mendil
Mahşar:Mahşer
Makta: Kereste
Malak: Manda yavrusu. Aptal
Malama: Bir-iki gün düvenle sürülen ekin
Malamat Etmek: Rezil etmek
Malır: Marul
Malim: Malum, bilinen, belli
Mamak: Sakin , kendi halinde
Mamir: Memur
Manas: Huy, mizaç, heybetli, heybet
Mandal: Tarladan toplanan taşların oluşturduğu yığın
Mansır:Mana-Sır, Mana / Hilal inanışlı Sir budun yeri. Gencek’te bir yer adı
Mansur:Tanrının yardımıyla galip gelmiş. Mantar
Marag / Marak: Merak
Maraglı: Meraklı, ilgili, ilginç
Maral: Ceylan
Maraz: Hastalık
Martin: Silah
Masır: 10-15 cm. uzunluğunda, çubuk biçiminde, yuvarlak ve küçük kamış boru
Maşala: Alevli çıra
Maşat: Hıristiyan mezarlığı
Maşrafa: Metal veya ağaçtan yapılmış su bardağı
Matetmeg: Rezil etmek, ayıbını herkese göstermek
Mat: Şaşı
Mavrı: Kedi yavrusu, ham
Mavuş: Maviş. Mavi nesne. Gök rengi nesne
Mavuşel: Gencek’te bir sülale ismi.
Maya: Dişi deve
Maya deberden: Kışkırtıcı
Mazarat: Şımarık
Mazarat Dağarcığı: Çok yaramaz, kötülüklerle dolu, ortalığı karıştıran
Me / Meh: Buyur al anlamında
Mehek: Görüşüp konuşmaya müsait yer
Mehle: Mahalle
Mehluk: Mahluk
Mekiç: Sopa gibi zayıf
Meke: Göl kuşu
Meleksi: Yufka ekmek yapmak için yoğrulan hamurdan bir ekmek yapılabilecek kadar ayrılan ve oklavayla eylemeye hazır hale getirilen yuvarlak hamur parçası
Melez: Kırk günlük yazlık buğdayı ile arpanın karışımı
Melham/ Melem: Merhem, krem
Melle: Duvarcı aracı, mala
Mellec: Gencek’te bir yer adı. Ezik, ezilerek birbirine karışık
Mellengeç: Mürvez ağacı
Melli: Göçten geri kalan
Melügülü: Halı, kilim dokumak için kullanılan ve ip sarılan araç
Memlekat:Memleket
Mencilis: Meclis, topluluk
Menevşe: Menekşe
Mengen: Nişancı, iyi ok atan. Becerikli, mahir
Mengene: Onarma, işlemi, düzeltme işlemlerinde nesneyi sıkıştırıp sabit tutmaya yarayan alet
Mengü: Ebedi, sonsuz, sonsuza kalan, ölümsüzlük
Mercik:Boncuk
Merçem: Kakül, perçem
Merdane bilmek: Karşısındaki insanı kendinden daha iyi, güçlü olduğunu göz önüne almak
Merdek: Düzgün yapılı, biraz ince ve uzunca kesilmiş kerestelik ağaç
Merduvan:Merdiven
Meres: Miras.Veraset yoluyla geçen şey, ölen bir kimsenin bıraktığı mal, mülk
Meresker: Mirasçı
Merkep: Eşek
Meslel: Gencek’te bir sülale ismi.
Mest: Ayağa giyilen yumuşak ayakkabı
Mete: Soylu, saygıdeğer, bütünlükçü
Mete zoruyla: Bağırarak kızarak iş yaptırma
Meymene mesmene: Herkesin gözü önünde, alenen
Mezer: Mezar
Mıh: Çivi
Mıkla: Patates yemeği
Mıkın kökü: Kızgınlıkla söylenen sorma anlamında bir kelime
Mimber:Camilerde vaaz veren kişinin çıkıp hutbe okuduğu, kapısı, merdiveni, sahanlığı olan, üstü külahlı yer
Minara: Minare
Mindanat: Tarladan biçilen tahılı kağnıya yığma esnasında kullanılan, uç kısmında üçgen şeklinde üç çatalı bulunan ve uzun saplı bir çiftçi aleti
Mitli: Her şeyiyle benzer, aynısı
Miyar / Mınar: Pınar
Miyene:Un kavurması
Molla:Büyük kadı, medrese öğrencisi
Moza: Domuz yavrusu
Mönük: Halı dokurken el üzerine dolanan ip yumak
Mucuk: Meyve ve sebze çürüklerine, sirkeye konan küçük sinek, kumuç. Sevimli güzel göz.
Mucuğel: Gencek’te bir sülale ismi. Mucuklar
Mudul: Tomurcuk. Öğendire çivisi. Nodul
Mudullamak: Hayvanı öğendire ucuyla dürtmek
Muduloturdumu: Gencek’te eski bir yerleşim bölgesi. Tomurcuk at yetiştirilen alan
Muh: Tomurcuk. Çivi
Muhanet: Hayırsız, kötü
Muharı: Bacı
Muhdamat: Tomurcuk damat, yeni damat manasına gelen Gencek’te bir yer adı. Tomurcuk at yetiştirilen alan. Muh-Dam-At.Toy atların yetiştirildiği dam, alan
Muhdar:Muhtar
Mulla / mul: Karaağaç, değirmen
Mullel: Gencek’te bir sülale ismi.
Mullalel: Gencek’te bir sülale ismi
Muraf: Karşı karşıya, yüz yüze
Muraylanmak: Birisine yaranmak için onu överken başka birisini yerecek, kötüleyecek sözler sarf etmek
Mureyi: Dedikoducu, laf götürüp getiren kimse, kötü kimse
Musa Yurdu: Gencek’te bir yer adı
Musdan: Mustafa
Musdanel: Gencek’te bir sülale ismi
Muşduluk: Müjde hediyesi
Muyar: Suyu güçlü akakn çeşme, pınar, Oğuz’un Suyu
Muzur 7 Munzur: Aksi, hayırsız
Mücürüm: Beceriksiz, elinden bir iş gelmeyen
Müdane etmemek: Tenezül etmemek, bağımlı olmamak
Müddiemin: Savcı, polis
Mülcem: Şaşkın, beceriksiz. Ondan dolayı
Mülüd:Uslu, yumuşak, sakin
Münnez: Evin temeli
Müreyi: Fesatlık, birisine yaranmak için iki kişiden birisini övüp diğerini kötülemek, fesat çıkarmak
Müsefir: Misafir
Müzdelemek: Müjdelemek
Müzevirci: İspiyoncu
N
Naal:Nasıl
Nacak: Tek ağızlı bir çeşit balta
Nahı emi: Sinirlenme anında söyleniir
Nahıl: Nasıl
Namarna: Oluklu, çinko saç
Namlı: Ünlü, meşhur. Namlu, ateşli silahların fişek yerleştirilen metal bölümü
Narın:İnce yapılı
Nasıb: Nasip, baht, kısmet, talih
Nebat:Bitki
Neçe: Kaç, ne kadar
Nedcez: Ne yapacağız
Neddin:Ne yaptın?
Nefer: Kişi
Neft: Yağ, sperm
Neliklerile: Zorlukla, güçlükle, çok emek harcayarak, zahmetle
Nene:Nane
Nenni: Ninni
Nen çekmek: Çocuklara dinni söylemek
Neniklerile: Ne emekler sarfederek
Nevri dönmek: Kafa karışması
Nevruz çiçeği: Toroslara has bir çiçek
Nezgep: Kadınların başına taktıkları, gümüş paralarla süslü evlilik sonrası takılan ve atadan ataya intikal eden başlık
Nıfırgı: Ergen çocuk
Nişlen: Ne yapıyorsun?
Niyaz:Yalvarma, yakarma
Nizam: Düzen
Nobal: Vebal
Nobal boynuma: Vebali boynuma, günahı benim olsun
Nörün: Ne yapıyorsun
O
Oba: Yurt, mekan, mesken, diyar, çadır, kabile, aşiret
Obusa: Çift sürerken pulluğun bıçağına yapışan çamuru sıyırmak için öğendirenin arkasına takılan kisiren
Ocak: Otak, odak. Ateşlik, ateş olan yer
Ocaklı: Ocak sahibi
Ocaklık: Evlerin bir kenarına ve duvarın içine doğru oyuk olarak yapılıp üst kısmı bacaya açılan ve yemek vs. pişirmekte kullanılan yer
Od: Ateş, ot
Oğlak: Keçi yavrusu
Oğramak: Uğramak
Oğraş: Uğraş, mücadele, meşgale
Oğru / Oğrun / Uğrun: Hırsız
Oğul: Oğlan, erkek çocuğu, evlat
Oğurlamag: Çalmak, adam kaçırmak
Oğrun oruun: Gizli gizli, hırsız (oğrun ) gibi
Ok: At arabası direği
Okunuk: Düğünde davet için gönderilen havlu, kumaş, giyecek
Oktar: Bilgili, akıllı. İyi ok atan. Davetçi, davetkar
Oleyin:Olayım
Olgun: Yetişkin, olmuş, kamil
Oltan: Ayağı muhafaza etmek için
Oluk: Su yalağı, içi oyuk ağaç kayık
Omaca: Üzüm ağacı
Omarel: Gencek’te bir sülale ismi
Omur: Umur. İlgi, heves, güç, dayanıklılık
Ongarmak: Tamir etmek, bir işi yanlış yada eksik yapmak
Ongun: Bolluk, bereketlilik, uğurluluk ve verimlilik
Onmak: Hayatta talihli ve şanslı olmak, mal sahibi olmak
Ondan kericeğim: Ondan başka
Onşama:Okşama, gelini ağlatma
Orak:Ekin biçme aracı
Ordağı:Ordaki
Orhun:Sır saklayan, sırdaş, gizli, gizemli
Orman: Ağaçlık, bölge
Orum: Mera, otlak
Orun: Makam, mevki, özel yer, taht, karargah, görev yeri
Ot: Ateş, ocak, ev. Nebat, bitki
Otak: Yedi taşın dikilmesi ve devrilmesi ile oynanan oyun
Otluk: Ateşli
Otman: Ailenin en küçük oğlu, ocağın ateşini yakıp ısıtacak ve devamlılığı sağlayacak olan
Otra: Cephe, cephe hattı
Ot süpürgesi: Evi süpürmeye yarayan süpürge
Otul: Sazlık
Otulel: Gencek’te bir sülale ismi.
Otururkana: Otururken
Ovcalamak: Avuç içinde sürtmek
Oya: Oyularak yapılan el işi
Oyanna: O yana
Oylum: Çukur, kuyu, boşluk, kurucu
Oyma: Kadın elbisesi
Oymak: Yığın, kitle. Obadan büyük, boydan küçük olan akrabalar topluluğu
Oynak: Gencek’te bir yer adı.
Oynak:Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli, güvenilmeyen, kararsız. Yeraltı suları nedeniyle kayan toprak arazi. Üstü çayır altı bataklık yer
Ö
Öcümek: Korkmak, çekinmek
Öd: Safra
Ödem: Vücut içi iltihaplanma. Borç, bakiye
Ödüçle: Ödünç alıp verme
Ödüm sıddı: Çok korktum
Ödün: Uzlaşmaya varabilmeki için bazı haklarından vazgeçmek
Öge: Öke, dahi, zeki, çok akıllı
Öğ: Ön
Öğ: Ön, ok, ana, anne, yaratan, doğuran
Öğeç: Yaşlı erkek davar
Öğendire: Kağnıya, çifte, dövene koşulan hayvanları idare etmekte kullanılan, bir ucunda küçük bir çivi bulunan, ince ve uzunca ağaç değnek
Öğer:Över
Öğey: Üvey
Öğeyin: Bir çeşit zararlı böcek
Öğle yeli: Lodos
Öğselemeç: Ateşi karıştırmaya veya yanan korda bir şey pişirmeye yarayan uzunca değnek
Öğseri: Dövme ya da köşeli çivi
Öğsü / eğsi: Bir ucu ateşte yanmış odun
Öğsülcan: Yaraların daha cabuk iyileşmesi için kullanılan sıvı, oksijenli su
Öğsüz: Öksüz
Öğü:Önü
Öğün: Yemek vakti. İtina, dikkat, sıra
Öğük: Çok sevimli, cana yakın, sevgili
Öğünmek: Övünmek, gururlanmak,
Öğünmüş: Öğünmeyi hak etmiş, övünmüş, gururlu
Öğünür: Gururlu, mağrur
Öğürmek: İç bulantısı
Öğüt: Nasihat, tavsiye, deneyim aktarımı
Ök: Öz, doğuş, gelişme. Zeka, bilme, us, yetenek. Ana, doğuran
Öksüm: Arzu, murat
Öksüz: Anası ölmüş olan çocuk. Desteksiz, arkasız, gelişmeye engel durumu olan
Ökte: Ökeli, akıllı, deneyimli
Öküz: Öküz. Irmak, nehir, akarsu. Uzman, bilge, ehil, dahi
Ölçermek: Sönmeye başlayan ateşi yeniden alevlendirmek
Ölet: Salgın hastalık
Ölmez: Dirayetli, dayanıklı,unutulmaz, iz bırakmış
Ölünkörü: Kızgınlıkla cevap verme
Ön: Doğu, güneşin doğduğu yön. İlk başlangıç, doğuş. Öncelik, ön taraf
Önmek: Takip etmek
Önceğez: Önündeki söz. (Bu deyeseğin bir önceğezi varıdı amma…)
Öncek: Koyu lacivert pamuklu kumaştan yapılmış, kadınların giydiği uzun etek
Önez: Pusu, gizli izleme
Öneze: İz sürmek, iz takip etmek
Öncü: İlk, orijinal, lider, yol açan, önde olan
Ören: Yıkık virane
Örme: Kazak
Örü: Geceleyin uyuyan koyun sürüsünün uyandığı zaman
Örüm: Çit, ağıl. Saç örgüsü
Örün: Saç örgüsü, beyazlık, temizlik. Ürün, hasılat
Örüstüne: Ayak üstü durma
Örselemek: Sersemletmek, hırpalamak
Örtmek: Gizlemek, korumak, saklamak, görünmez duruma getirmek, kapamak, kaplamak
Örüm: Saç örümü
Öteberi: Diğer malzemeler
Öteyaka: Gencek’te bir yer adı
Öteyüz: Gencek’te yaylanın uzak tarafı
Ötlek: Korkak
Ötmeg: Geçmek
Ötmek: Ötmek
Ötürmek: İshal olmak
Ötürük: İshal
Övbise: Uc çivili öğendire sopasının arkasındaki çamur sıyırma demiri
Övcelemek: Ovalamak
Övelek:Bir tür kuş
Öyke: Öfke, hiddet, hınç
Öykü: Hikaye, taklit, benzetme
Öyük: Çoşku, çoşkunluk
Öz: Benlik, ben, tin, can, ruh, gönül. Asıl, esas, temel. Şahsi, kişisel, kendi
Özbek: Cesur, kendine güveni tam
Özüm: Gücüm
P
Palan: Binek ve yük hayvanlarına vurulan geniş ve süslü bir cins eğer, semer bağı
Palaz: Kaz, ördek, güvercin gibi hayvanların civcivlikten sonraki durumu. Gürbüz, şişman, dağınık, düzensiz kişi. Çirkin, kötü. Manda yavrusu. Ekin biçildikten sonra tarlaya dökülenleri toplarken, tırmığın dişlerine takılan ince saplar. Keçi kılından yapılmış ve eskimiş kilim, çul, çuval, keçe
Pambık: Pamuk
Papara: Gencek yöresinde yapılan bir çeşit yemek
Parı: Para
Pardı: Damı tutan ardıç kütüğü yarması
Parıl parıl: Pırıl pırıl, güzel bir çehre
Parlamak: Aniden sinirlenmek, ışık saçmak
Pas: Küf
Pana: Ucuna bez bağlanmış bir değnekten oluşan fırın temizleme çubuğu, ağaç oluk
Papk: Şapka
Park: Ev, bark
Parsak:Acıma duygusu, merhamet, porsuk
Paşalı: Şalvar içine giyilen etek, ipek çizgili düğün giysisi
Patgı: Ağaç köprülerin yan kenarlarına dikey olarak ve belli aralıklarla sağlam bir şekilde dikilen kalın ağaç kazıklar
Patı patı: Darı(Mısır) ekmeği
Patlanguç: Vücutta çıkan kabarık, kızarıklık
Pavguş: Baykuş
Payam: Badem
Pazı:Sarma yapılan ot, kas
Peçen: Çayır, çimen, çayırlık, otlak
Peçenek: Bacanak, otlak, çayırlık
Peg:Pek
Pek: Sağlam, berk
Pekiy: Pekiyi
Pelaz: Palazlanmış, millet olmuş halk
Pelit: Meşe ağacı ve meyvesinin ismi
Pelitli: Gencek’te pelit / meşe ağaçlarının bol olduğu bir yer adı
Pelize: Nişastadan yapılan tatlı
Perçem: Yan saç
Perikmek: Hayvanın yuvasını terk etmesi
Peşkir: El havlusu
Peyke /Seki: Taraça, merdiven payı
Peynirli İni: Gencek’te içerisinde tarihi yazıtlar ve küçük yeraltı su birikintileri bulunan, ince, uzun, tünel geçit şeklinde bir in
Pınarlı Yorak: Gencek’te pinar ağaçların yoğun bulunduğu bir yer adı
Pırlanda: Dolan da, dön de
Pıskırmak: Hapşurmak, aksırmak
Pısmak: Korkmak, azaltmak
Pinik: Kümes
Pis: Kötü, kirli
Pise: Çam vey ardıç reçinesinin damıtılmasıyla elde edilen siyah renkli sıvı yağ
Pisi: Kedi
Pişgin: Pişkin, olgun, pişmiş. Gururlu
Pişi: Börek çeşidi
Pişik: Kedi.
Pite pilte: Fitil fitil
Polat: Dayanıklı, güçlü, demir, çelik
Pontil: Pantolon
Poşu: Başa sarılan ipek veya pamuktan dokunmuş parlak kumaş, dolama
Pökeç: Suyun önünü kesmek için yapılan boğum
Pörtlek: Gözü çıkık
Pöskülü: Yanan kıyafet ve bez parçalarından yayılan koku, şamdan
Pul: Para
Pür: İğne yapraklı ağaçlarda yaprak; çivi, silahla donanmış
Pürlü/ Pürü: Çam ağacı dalı
Püs: Badem ve erik ağaçlarının gövdelerinde çıkan sıvı bir madde, reçine
R
Rahmed: Rahmet, yağmur
Rahvan: At yürüyüş sitili
Rapçat: Angarya, beyin halkın gönlünü alarak üzerlerine yük yüklemesi
Rey: Oy
S
Saban- karasaban: Çift sürmekte kullanılan , toprağı kazıp alt üst ederek ekime hazırlayan demir uçlu alet
Sabı: Aklı ermeyen küçük yaştaki çocuk. Yeni doğmuş bebek. Söz , sohbet
Sabın: Sabun
Saç: Yufka pişirilen yuvarlak ve ortası tümsek demir metal
Saç ayağı: Ateş üzerine koyulan üç ayaklı demir altlık
Sadaka tası: Sadaka istemeye gelenlere verilen kıyma, fasulye veya buğdayın ölçüldüü tabak
Sadana: Saf, salak
Sadığel: Gencek’te bir sülale ismi. Sadıklar. Sıddıklar
Sağanak: Sağanak, sert vehızlı yağan yağmur
Sağdıç: Sağlıklı günlerin arkadaşı. Damadın en yakın en güvenilir arkadaşı
Sağlıcak: Sağlıklı, diri, esenlikli
Sağsak: Kötü kokmuş
Sağlığıla:Sağlıkla, esenlikle, rahatlık içinde
Sahab: Sahib
Sahan:Bakır tabak
Sahife: Sayfa
Saka: Akıllı, arif, düşünceli, saygılı, sakal, saklı, saklayan, koruyan. İlk Türk kabilelerine verilen ad
Sakağa: Grip hastalığına tutulmuş hayvan
Sakar: Uğursuz, sakıncalı. Sakar. Alnında beyaz lekesi bulunun at, keçi. Ağzı burnu kara kuzu
Sakardaş: Gencek’te bir yer adı
Saklı / saglı: Gizli, mahfuz, korunmuş, esirgenmiş
Saksağan beyni: Yoğurtla pekmez karışık yemek
Sal: Kılıç
Sal: Üstü açık tabut
Salam: Sağlam
Salgaraya: Salınmış, azade, başına buyruk, otorte tanımaz, kendi halinde, gelişi güzel
Sallazort: Ne yaptığını bilmeyen, sersem
Salmak: Salmak, bırakmak, saldırmak, serbest bırakmak, uzatmak, yaymak
Salık: Serbest, azade, hürriyetine kavuşmuş
Salkanak: Öküzün boynuzunun altındaki gerdan
Salkım: Sarkmış, salınmış. Üzüm dalı
Sallım saçak:Salkım saçak, kalabalık bir biçimde
Salta: Eskiden el dokuma kumaşlarından yapılan uzunca bir ceket
Salur: Oğuz’un kılıcı manasına gelen Gencek’te bir yer adı
Sançar: Saplayan, batıran, dürten,iyi silah kullanan