Mutluluğun Temeli Nedir?
Hani,
“Ağaç yaşken eğilir” derlerya… Daha küçücükken eğmişler, herkes gibi beni de
bir tarafa. Küçüklüğümde neler görmüş, neler duymuş isem, işte onlar kazınmış,
onlar temel olmuş bilinçaltıma. Nehir olup coşmuşsa duygularım, vadi olmuş
küçükken yaşadıklarım, yani bilinçaltım. Vadiye göre şekil almış köpüren
duygular. Önümde derin birer vadi olmuş önyargılar.
Ya
duygularım! Nasıl, tam olarak benim istediğim gibi dalgalanacak? Nasıl vadiler
düz bir ova olacak? Ya da hep sel baskınları, hep erezyonlar mı yaşanacak,
iklimi belirsiz şu iç dünyamda? Hep hayallerde mi kalacak mutluluk?
Huzura
ulaşmak için, gem vurabilecek miyim hırçın duygularıma? Hem de bu sarp vadinin tam ortasında. Ya da boşvermişlik
içinde kapılıp gidecek miyim hayatın akışına?
Bazen
sevgi oluyor, bazen sevda oluyor, bazen de aşka tutunuyor umutlarım.
Derdi
veren Allah, dermanını da verirmiş. Öyleyse yardıma koşacak bir güç olmalı, bir
sebep, bir vesile olmalı içimde. Bir çıkış kapısı, sırlı bir nokta olmalı; ya
akıntıya ya da vadiye etki eden. Akıntıyı arttıran vadidir ama ya vadiye etki
eden?
Sahi
bu vadide yankılanan sesler de ne böyle? Kuvvetli bir rüzgar gibi vadiye şekil
veren. Hani bazen işime gelen, bazense rahatsız eden. Tanıdık sesler sanki
bunlar! Evet, evet! Biri babam, diğeri ise annem!
Nasıl
yapmışlar bana bunu? Yapıp ettikleri ve öğrettikleriyle pusu kurmuşlar
geleceğime. Söyledikleriyle tuzak kurmuşlar fikirlerime, düşüncelerime. Ve
hatta tercihlerime. Ne zor bir engeldir
bu! Babamı ezip geçemem, anneme ise “öf” bile diyemem. En önemlisi, böyle bir
durumda kendimi asla affedemem.
Ama
geçmişim ve kendim ile yüzleşmem gerek. İnsanda, kendisi ile yüzleşecek kadar
yürek olmalı. En az annemin sıcaklığı kadar şefkat, babamdan gördüğüm kadar
merhamet olmalı içimde. Önce anne ve babamı affetmeliyim içimde. Çünkü onların
attığı tohumlarla şekillenmiş hep hayatım. Ancak onları affedersem yıkılacak,
aşılmaz zannettiğim tüm önyargılarım.
Affedince
gönlüm huzur ve mutluluk bulacak. Affedince; içimde yeni bir dünya doğacak.
Affedince, yuvam sevgi ile dolacak. Affedince bir tebessüm rahmet, bereket
olacak. Affedince, yüreğim yeniden “çocuk” olacak. En önemlisi, içim dışım bir
olacak, aydınlanacak dünyam. Ya huzurlu bir akvaryum olacak, ya da karanlık bir
zindan olarak kalacak yuvam.
Süreçle
ilgilenecek yerde sonuçla ilgilenmişim hep. Onlar da Allah’ın kulu. Sorgulama
öbür tarafta olacak.
Affediyorum
o zaman!
Affedeyim
ki, gönlüm huzurla dolsun. Affedeyim ki, ruhum zindandan kurtulsun. Affedeyim
ki, evim mutluluk okulu olsun. Affedeyim ki, Allah da beni affetsin!
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
Kaygılarınızı Dağıtıp Korkularınızı Nasıl Korkutursunuz?
Göz var, kem gözlere bile nazar değdiriyor. Dil var,
gevezelere bile taş çıkartıyor. El var, cimrileri bile şok ediyor. Yüz var,
yüzsüzlere bile paye veriyor. His var şeytana bile ders veriyor. Dünya
şirazeden çıkmış. Göklere yükseliyor ahlar. Umut ağır yaralı, ahireti bekliyor
bütün davalar.
İyi ama benim de bir davam var. Şeytanla savaşım,
nefsimle kavgam var. Yoruldum, şeytan yordu beni. Yaralıyım, sırtımdan vurdu nefsim
beni. Sevgim düştü şehvet ateşine. Cismaniyette kaybettim aşkı. Kalbime kezzab
içirip, ruhumun kolunu kanadını kırdılar. Şimdi dil isyankȃr, hatta hȃl
isyankȃr.
Bir aklım kaldı, isyan ile aramda tek perde. Nasıl
kızarım kadere. Allah’tan geldi; hayır da, şer de. Bir zaman gelir, deva verir
verdiği derde. Nimet sırrı gizli; hem hayırda, hem şerde. Benim için bu büyük
bir değer. Çünkü Allah aşkı vefa ister, dua ister, gözyaşı ister, sabır ister.
Yudum yudum yudumluyorum acıyı, ekşitmeden yüzümü. Sabrın zehrini içiyorum
damla damla. Gözyaşlarım özgür artık, duayla siliyorum gözümü. Allah kuluna
bela vermez ki, belaya kulu eza eder. Kaygılarımı şükür ile dağıtıp,
korkularımı sabır ile korkutuyorum. Sabır ile yaşatıyorum özümü. Bekliyorum
isyan etmeden. Sabrediyorum…
Yine dertler buluyor beni, buluyor yeni belalar.
Bazen bedenimde dolaşıyor, bazen ruhumda acılar. Bazen bir hüzün takılıyor
ayaklarıma, sevgim bile dert oluyor, bir özlem yakıyor yüreğimi. Bazen de yalvarıyorum
dua dua, ama dileklerim gelmiyor bana. Dahası sığamıyorum içine, yoruyorum bedenimi.
Duygularım, birkaç beden büyük geliyor bana.
Her gecenin bir sabahı var. Sımsıkı sarıldım
umutlarıma. İyi de ne zaman sökecek şafak, göklere yükseldi ahım! Sabır hayra alâmet, sabrın sonudur selȃmet. Belȃya da selȃm olsun, belȃ bana kahretsin.
Şikayetçi de değilim, hiçkimseye değil kahrım. Ama yetmiyor nefsime sabrım. Herşey
Hakk’tan, herşey bir imtihan. İmtihan da zorluk da O’ndan. Sebepleri halkedeni
bulmak için, kendimi bulmam gerek. Acı geldimi cana, nefsimi yormam gerek. Dilim
Allah’ı zikrederken, kalbim Allah’a şükretmeli. Dilim tevbe ederken, kalbim
Hakk’a teslim olup tevekkül etmeli.
Bir uçurtma gibi, nefsin isteklerine karşı koya koya
yükselmeliyim ufuklara. Bir hüzün gurbetidir dünya. Yorsa da kaderin
senaryoları, çarpsa da hüzün dalgaları; beklemeliyim vuslatı. Şeytana inat,
geçmeliyim sabır denen sıratı. Şehvettir, öfkedir, kindir, nefrettir, hasettir
şeytanın okları. Aklın ve dinin gösterdiği yolda sabit durursam, duygularım
dengeyi bulur. İfrat ve tefritten kurtulup ölçülü olur. Şeytan defolur, nefsim
hapsolur, ruhum yol bulur.
Her dert büyür, her dert ölür. Dertleri yaratan
Allah, elbette beni de görür. Kusursuzdur O’nun sanatı. Zerreler de kürreler de
hatasız yürür. Adaletle, düzenle, intizamla yaratmış tüm ȃlemi. Hayrı şer, şer
olanı hayır sansam da, kusursuz bir kanun işliyor tüm kainatta: Kaza, kader ve
atȃ.
Acizlik içinde günahkȃrım, fakirlik içinde isyankȃrım.
Çaresizlik içinde perişanım. Affet beni Rabb’im! Çok pişmanım. Felȃh sendedir Allah’ım, silȃh
sende. Kalem senindir Allah’ım, razıdır kalbim takdirine. Güveniyorum Sen’in
adaletine. Kocaman bir eyvallah, tüm verdiklerine. Asıl sabreden Sen’sin
Rabb’im, acıyorum kendime. İbadetlerim çok cılız, bir de zulmetmişim nefsime. Sen
kimseye ağır yük yüklemezsin. Sen kimseyi hakir görmezsin. Senin rahmet
deryandan bir tek damla lütfet şu kuluna. Bir tek damla kȃfi gelir bana. Senin
adaletine itimat, benim çaresizliğime çare. Ne olur
Allah’ım yalvarıyorum sana.
Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle.
Hakkımda hayırlı olanı gönlüme razı eyle. Ayaklarımı sabit tut, sabır dök üzerime.
Kurtar dertlerimden, deva ver.
Bir okyanus serinliği ver göğsüme.
Hasta duygularıma şifa ver.
Ferahlık ver yüreğime.
Sanata dönüştür duygularımı.
Güzellik ver hayallerime...
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
En Büyük Kurban nedir? Mal Canın Yongası Mıdır?
Nice
zorluklarla elde ettim. Elbette kıymetli olacak, kıymetlidir malım benim. Ama
her şeyden daha kıymetlidir, en
kıymetlimdir canım benim.
Mal
en büyük menfaat aracı. Bazen Cenneti temsil eder, bazen de olur Cehennem
kırbacı. Malım gitse acıtıyor beni, yanıyor canım. Canım gitse gelmiyor
benimle, terkediyor malım. Cesedim bile gelemeyecek, neyim var benim. Niye sahipleniyorum
ki herşeyi. Egom hasta, yongalarım mı yȃr benim. Maldan fedakarlık candan
fedakarlık. Cömertliktir imtihanım. Bir tek canım var benim.
Yonga
diye ağacın budak ve talaşına derler.
Ağaç yongası atılırsa mobilya olur. Yonga ağaca bir yük. Yükü alınmazsa
ağaç, olur bir kütük. Demek ki, kesmeliyim
malımdaki budakları. Temizlemeliyim canımdaki ulakları. Ödemeliyim malımın
kefaretini, canımın diyetini.
Malın
kefareti mal, canın diyeti can. Ey merhametlilerin en merhametlisi Rabb’im! Ey en
güzel isim ve sıfatların sahibi Sübhan! Sen kusursuzsun, benim ise her halim
kusur. Benim kusurlu olan. Benim günahlara dalıp, verdiğin kalbi karartan. Hatalarım,
kusurlarımdır benim yongam. Canı veren de Sensin, alan da. Can da Sen’sin canan
da. Bu can sana kurban.
Affet
Rabbim! Sen bana hayat verdin, Sen bana rızık verdin, mal verdin, can verdin.
Çalışıp gayret ederek ulaşmamı istedin rızkıma. Bir de yakınlaşma istedin sana.
Vefasızlık ettim Rabbim! Verdiğin mala benim dedim. Malı da, canı da veren
Sen’din. Verdiğin cana “ben” dedim. Benlik duygusunu da veren Sen’din. Sen
yerine “ben” dedim. Aşırıya gitmişim,
kirletmişim verdiklerini. Sen bir can verdin emanet, ben ise etmişim ihanet. Rabb’im
Sen durur iken, mülküne köle olmuşum. Senin aşkın yeter iken, sahte aşklar
bulmuşum. Benlik halka halka zincir olmuş boynumda.
Kurtar
beni Sultanım. Kurtulmam için diyet ver. Affet beni Rabb’im, arınmam için
kurban ver. Malım canıma kefaret olsun. Keseceğim kurban ile, benliğim sana
kurban olsun. En büyük kurbanım nefsimdir. Boğazlıyorum nefsimi, kesiyorum
bütün arzularımı. Boğazlıyorum; enaniyet, sahiplenme, kendini beğenme, öfke,
gurur, kibir, kin, nefret gibi bütün menfi duygularımı. İhlas bıçağı ile
kesiyorum, Sen’den gayri ne varsa içimde.
Mülk
senindir Rabb’im. Mülkünde dilediğin gibi tasarruf edersin. Ben senin rızan
için kurban kesiyorum, ortaya koyuyorum verdiğin malı. Şayet istersen, seve
seve veririm emanet verdiğin canı.
Sahip
olduklarımdan vazgeçmek zor gelse de bana, yalan dünya hoş gelse de şu cana;
vazgeçiyorum hepsinden. Aşıyorum tüm engelleri. Kurtuluyorum yongalarımdan. Geliyorum
kurban ile sana. Kahrın da hoş, lütfün da hoş. Senin rızan yeter bana.
Ey
sevgili! Ben senin sevgin için, dünya adına ne varsa terk ediyorum, yeter
ki Sen terk etme beni.
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
Vefa Sen Ne Engin Bir Duygusun!
Benim
güzel yeşil kuşum! Balkonumdaki yuvasında doğmuştu. Orda yaşıyordu. Kış gelince
uçup gitti. Kardeşleri gibi.. Bahar gelince geri geldi. Doğduğu yuvaya geri
dönmeyi gelenek haline getiren, ebeveynleri gibi.
Ah
vefa, sen ne engin bir duygusun!
Küçücük
bir kuşun, minicik kalbinde bile yer bulmuş; o küçük kuşun yavrularına
bıraktığı miras olmuşsun.
Temeli
vefa duygusuyla kurulmuşsa bir yuva, en güzel dua olur mutluluk ve huzur
ufkuna.
Ey
dost ikliminde yetişen gül!
Gel
de içime dökül. Nefsimle yüzleş. Gönlümle bütünleş, sevgimle geliş. Sırlı
kapıları açan bir anahtar ol kalbimde.
Gözümün
kamaştığı, gönlümün hayretle bakakaldığı engin semalara doğru, çek götür beni.
Minik
yürekli yeşil kuşum gibi.
Uçup
gidelim, engin ufuklara…
Vefa
dolu…
Dosta
doğru...
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
Mukaddes Çile
Bir
tarafta dini ve milli değerlerine yabancılaşmış sefil varlıklar; diğer tarafta
ruh ve düşünce ufkuna uzak kalmış, heyecanlı ve öfkeli delikanlılar. Millet
yıllarca bu zıt akımlarla pençeleşti, hırpalandı, ümitsizliğe düştü. Birileri
hep ötekileşti. Hani yetmiş iki millet kardeşti!
İsa
(a.s.) misali çarmıha gerildi kardeşlik. Devir değişti, pirim yapıyor
kalleşlik. Güya kardeştik!
Milleti
esir almış zararlı akımlar. Bunları yok edecek kim var? Kim var kul hakkını,
Hakk’ın hatırını her şeyin üstünde tutan? İçi dışı bir olan. Sanatımızda sanatkarı
gösteren, kültürümüzle dopdolu, beklentisiz, milleti için var olan. Bütün
değerlerimize saygılı, örf ve adetlerimize pîr olan.
Milliyetçi
olmak değil, milletin yükselmesi için pay almak gaye. Boş lafları bırak,
mukaddes bir çilen var senin. Yüzsüz virüsleri bertaraf edeceksin.
Neyin
var senin! Zarar veriyor düşünceleri, her iki zümrenin.
O
halde kendine gel, vicdanını dinle!
Hayır
olanı alkışla, şer olanın önünü kes, ya da setreyle.
Unutma! Bu
mukaddes bir çile!
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
İki Avuç Dua
İçim
içime sığmıyor. Kalbim yerinde durmuyor. Gözlerim dolu dolu olmuş. Patlayacağım
diyor, irademdeki volkan. Benliğimi sarmış alevler, yanıyorum kor gibi. Yusuf
misali bir kuyudayım. Çıkmak zor ama çok zor gibi.
Karartmış
günahlar kalbimi, içim kuyu gibi sanki. Havasız kalıyor, bir bir sönüyor yanan tüm kandiller. Bu ne ağır bir
musibet, bu ne zor bir çile, bu ne eşşiz bir azap. Hicranla doldu gönlüm, yine
de dinmedi ıstırap. Naçar kaldım Allah’ım! Rahmetine, şefkatine ve merhametine
muhtacım. Acizim, fakirim, yalnızım ve çok çaresizim Sultan’ım. Yardım et Rabb’im! Rahmetin her şeyi
kuşatmıştır senin. Rahmetinden bir zerre lütfet kalbime, merhametinden bir
ümit, şefkatinden azıcık bir ferahlık ver yüreğime! Senin yardımın olmadan düştüğüm yerden nasıl kalkarım!
Nasıl çıkarım bu kör kuyudan!
Dertlilerin
dermanı yalnız sensin Allah’ım.
Senden
başka İlah yoktur. Her türlü noksanlıklardan berisin. Doğrusu ben kendine
zulmedenlerden oldum.
Ağlıyorum
şimdi hata ve kusurlarıma. Tevbe ediyorum bütün günahlarıma. Gözyaşlarımı
duayla siliyorum. Bazen “olmadı” diye sızlandığım duaya, bazen “olmadı” diye
şükrediyorum.
Ey
en güzel isim ve sıfatların sahibi!
Ey
çirkinlikleri örten Güzeller Güzeli!
Dert
deryasına gark olmuş bir gönül ve iki avuç duadan başka neyim var!
Perişan
halim Sana ayan. Her günümde ayrı bir dert, her halimde farklı bir şikayet, her
anımda farklı bir isyan! İradem zayıf, korkularım kavi, kalmadı dizlerimde
derman. Hayır da Sen’den, şer de Sen’den. Sen’in elinde kaderim. Halime göre
değil, ilahi rahmetin ve sonsuz merhametin ölçüsünde ne olur; sun ihsan üstüne
ihsan, ey dertlerime derman!
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
Mutluluğun Gizli Anahtarları
Ne fırtınalar, ne kasırgalar koptu; şu kısa, şu fani hayatımda. Ne
zelzeleler, ne depremler oldu; ruhum, aklım, kalbim, her yanımda. Hiçbirinde
kopmadım umutlarımdan, terketmedim hayallerimi; içimde kıyametler kopsa da.
Çünkü ben, yarınlarımın özlenen baharıyım. Çünkü ben, yarınlarımın beklenen
sabahıyım. Ruhum, aklım, kalbim hepsi yarınlarda.
Ne geçmişimde sorun var, ne de gelecek zamanda. Kurtulmalıyım geçmişin
hamallığından, geleceğin ağırlığından. Benim derdim yaşadığım anda. Acı tatlı
birbirine karışmış. Binbir türlü hali var dünyanın. Huzur ararken hüzne
takılıyor ayaklarım. Sınırlı dünyanın sınırlı dertleriyle boğuşup duruyorum. Süzülmüş
gidiyorum hayatın inişli ve çıkışlı yollarında. Bu ne sırlı bir hayat, bu ne garip
bir dünya.
İhtiyaçlarım sınırsız, arzularım sonsuz, hiç bitmiyor endişelerim.
Unutmuşum şükretmeyi, hiç doymuyor nefsim. Sadece dünya değil; ben de garibim,
meçhul bir garibim şu dünyada. Öyle garibim ki; şefkat duygumu yetim
bırakmışım, merhamet duygumu öksüz. Sakız gibi çiğnemişim, insafsızca
dişlemişim, ezip geçmişim içimdeki mazlumu. Vicdan terazim mi kırıldı, fıtratım
mı bozuldu, ne oldu bana?
Kainatın ve
insanın mayasıdır sevgi. Tüm kȃinatı
istila edecek güçte bir sevgi var içimde. Ya fani olanları sevecek tatminsizlik
yaşayacağım, ya da tatmin olmak için seveceğim bȃki olan Allah’ı. Hayatımın
sırrı; içimdeki bu sevgiyi neye, kime ve nereye kullanacağımda saklı.
Nefis ve vicdan diye iki sistem var, tepişip duruyorlar içimde. Vicdan
kazanırsa oluyorum bir insan, nefis kazanırsa sanki oluyorum bir hayvan. Gurur
seline kapılıp kibir uçurumundan düştüm. Vicdanım önünde eğemedim boynumu,
nefsimin önünde yerleri öptüm.
Acizim, fakirim, faniyim. Çaresiz ve muhtaç bir zerreyim ȃlemde. Oysa
sonsuz arzularım, bitmeyen isteklerim var benim. Yani hiç bitmiyor dertlerim.
Ne derdi! Derdi icad eden de benim! Yȃr ile bir olmayınca, yerle bir oluyor
insan. Yine düştüm yüzüstü, yine yerdeyim. Ne düşündüğüm, ne söylediğim ne de
yaptığım uyum içinde. Çile kokluyorum gül niyetine, sabrı tadıyorum bal
yerine. İnsan suya düştüğü için değil,
sudan çıkamadığı için boğulur. Ama çıkamıyorum; ağır geliyor hata ve günahlarım
bana. Takıldım sebeplere, göremedim varlığın gerçek sahibini. Hayırları da
şerleri de var eden Rabb’imi. Yoruldum ıstırapla, yoğruldum acılarla. Artık Rabb’ime anlatıyorum tüm dertlerimi.
Sadece O’na söylüyorum isteklerimi. Varlıklardan gelen üzüntülerden, kurtarsın
diye beni…
Derdimi sana bildirmiyorum Rabb’im. Seni derdime derman biliyorum.
Ulaştır beni huzur ufkuna. Hayallerim sonsuz, ama Sen hayallerimden de yücesin.
Ulaştır dualarımı rahmet katına. Dert Sen’den, deva Sen’den. Ferahlık Sen’den,
şifa Sen’den. Aydınlat içimdeki karanlıkları, umut ver hayallerime! Herşeyi
görensin, duyansın, bilensin. Kendini
bilenlerden eyle beni!
Hayır da Sen’den, şer de Sen’den. Çaresiz kaldığım yerde, elbet açarsın
bir perde. Çağlatırsan dert pınarını, dermanın deryası Sen’de. Derde sabır
nedir ki, asıl sabreden Sen’sin. Hemen cezalandırmayıp, bana bile sabredersin. Sendedir
çarem, muhtacım sana. Sana muhtaç olmak şereftir, zenginliktir bana. Lütufsuz bırakma beni!
Acizliğime kudretinle, fakirliğime rahmetinle cevap ver. Senin rahmetin
öyle geniştir ki, bir damlası cennetim olur. Merhametin öyle büyük ki, bir
zerresi beraatim olur. Şefkatin öyle sıcak ki, kalbim onda aşkı bulur. Gerçek
aşk ver kalbime, ve aşkımı sonsuz eyle!
Sen’in aşkın vefa ister, dua ister, gözyaşı ister, sabır ister. Vefasızlık
edip Sen’den uzak kalsam da, kalbim aşka doymasın. Vefasızlığımla değil, acizlik
ve fakirliğimle talibim lütfuna. Acizim Rabb’im! Sen dilersen asla zillete
düşmem. Sen vermezsen bende izzet mi kalır! Huzur ver ruhuma. Zulme dalıp, hapsolmak
istemiyorum vicdanıma. Kurtar içimdeki putlardan. Kurtar; kibir, haset, kin,
öfke, nefret, şehvet ve gururdan. Koru aklımı; heva ve hefeslerimin
tuzaklarından, nefsimin aldatmalarından. Korkudan emin olmalı, hüzünden azat
etmeli, inandığından emin olmalı kalbim. Şükrüm ile dağıt kaygılarımı, sabrım
ile korkut korkularımı. Kurtar şüphelerimden. Gözümü toprak doyurmadan, Sen
doyur Rabb’im. Sen tutmaz isen, kim tutar ellerimden!
Musibet de Sen’den, bela da Sen’den. Lütfunla ağırla koru beni. Sabır
Sen’de, şifa Sen’de. Hikmet Sen’de, rahmet Sen’de. Aklımı hikmetine aşina eyle.
Lezzette şükür, şükürde ayrı bir lezzet ver. Ruhumu cesedime, kalbimi nefsime,
aklımı mideme hakim eyle! Yalnız bırakma beni!
Güç Sen’de, kuvvet Sen’de. Nazarlardan koru beni, nazarımı güzel eyle.
Hayra yönelt her halimi. Derdin içindeki derman Sen’de. Dert de derman da
bahane, Sen’i bulmak esas gaye. Duygusal, zihinsel, ruhsal ve bedensel açıdan
öyle bir zirveye çıkart ki; Sen’i beklentisiz sevdir beni.
Ey “Ol” deyince olduran! Âlemleri lütfuyla dolduran. Tüm dertlerim sana
ayȃn. Her günümde farklı bir isyan. Ruhum pişman, aklım pişman, kalbim pişman.
Ancak Sen’in affınla temizlenirim, ancak Sen’in affınla olurum insan.
İki avuç dua ve bir damla gözyaşıdır sermayem. Sen’sin bunlara değer
veren. Sen’sin günahları, hata ve kusurları affeden. Damla iken derya olsun
gözyaşlarım. Söndürsün nefsimin isyan ateşini. Sevabım az, günahım çok. Sevincim az, elemim
çok. Ateşten uzak eyle beni! Nefsimi pak eyle. Tüm mekanların sahibisin, darlık
verme yüreğime. Sevginle temizle, aşkınla doldur kalbimi. Ateşinle değil,
aşkınla yak beni!
Geçmişimi affeyle, geleceğime lütfeyle. Ney gibi inliyorum. Affını
istiyor, lütfunu bekliyorum. Kabul et tevbemi. Zikrinle meşgul et dilimi.
Zikrinle rahatlat; ruhumu, vicdanımı ve kalbimi. Senin için affettim, beni
incitenleri. Sen de affet, bağışla beni!
Ey kalbime ebedi sevdaları düşüren! Ey kalbimi halden hale çeviren!
Kalbimi en güzel hallerle hallendir.
Kaldır kalbim ile kafam arasındaki engelleri. Denge ver bana. Öfkemi
cesaretin tohumu, şehvetimi iffetin çekirdeği, aklımı hikmetin sermayesi eyle. Bazı
duygularıma dünya bile yetmiyor, bazılarına ise bir damla çok geliyor. Hasta
duygularıma şifa ver. Sabır ver, güçlensin duygularım. Şükür ver, bereketlensin
umutlarım.
İçimde saklı karanlığın tohumu, içimden doğuyor aydınlık. Aza şükrettikçe
çoğu buluyorum. Aydınlık arttıkça hastalık azalıyor; geliyor şifa, geliyor
sağlık. Aklım için ilim, bedenim için ibadet, kalbim için iman, ruhum için
marifet ver. Sıhhatli eyle beni!
Denge ver her halime, ifrat ve tefrite düşürme beni. Gark olmuşum
dertlere. Derman ver yüreğime. Genişlik ver dara düştüğümde. Şükrün lezzetini
tattır kalbime. Sığınıyorum rahmetine, güveniyorum adaletine. Şükrün izzetini
yaşat gönlüme. Eyup (a.s.) misali bir sabır, Yusuf (a.s.) misali bir tavır
nasip eyle! Şükreden bir kul eyle beni! Razıyım adaletine!
Mutluluğun kaynağı Sen’sin. Başkasına minnet eylemem. Huzurunda eğilip,
huzuru Sen’den dilenirim. Minnet altında ezdirme kalbimi. Hiçbir duygumu yetim
bırakma. Sana yakın eyle, Sen’siz bırakma beni!
Susuz olan benim, kuyudaki Yusuf olan ben. Kırıp atıyorum benlik kristalini.
Şükrediyorum her halime. Çok şükür ki; sana aşığım, çok seviyorum seni.
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
Bak
nefsim! Madem kalbimi dinlemedin, bari atalarının sözünü, kelimelerin özünü
dinle!
Çiftçi
üç şeyden zengin olur: Arıdan, karıdan, darıdan. Bunu yaz bir kenara! Çiftçiye
hikmet sana ibret olsun.
Bir
ala geyik muhabbetiyle sana “dağa bak bağ olsun, arıya bak bal olsun” derler.
Sofrada yeterki yağ, bal olsun deyip yağlayıp ballandırırlar. Çünkü onlar bal
dedin mi bel bel bakarlar. Balı ye arısını sorma deyip hemen bala banarlar. Sen
ne kadar arıdır sokar desen de, ‘bal veren arının iğnesi zehirsizdir, balı
olandan pekmez mi esirgeyeceğiz’ derler. Arı için darıyı sattırmakla kalmaz,
bal arıdan kavga karıdan çıkar der gönül bile yıktırırlar. Ve nihayetinde bir
Acem balının tadına bile baktırırlar. Öyle ya; deliye bal tattırmışlar, çarşıda
katran bırakmamış.
Bal
ile kaymak isteyenin, akçesine kıyması gerek. Arıya iyi bakıp, karıya elmas
takacağını zannedersin. Ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır,
sadece dişi olanları sokar bilmez misin? Balın sahibi arıdır, balın etrafında
dolaşır niye görmezsin? Artık, “arının dikenini gördüm, balından el çektim
desen” ne fayda! Arının tek istediği
kovan değil midir?
Hem
bir Acem dilberi türkü yakmış; ‘arı aldım balın yiyin, kocaya vardım malın
yiyin diye’ hiç duymadın mı? Karı sırrı, arı sırrı derler. Arını satmış, namusu
tellala vermiş haberin yok mu? Arının balını çalan ayıdır, ayıdır ama hırsızın
başında arılar oynar bilmez misin?
Bir
dirhem bal için, bir çeki keçiboynuzu çiğnemek sana yakışıyor mu? Ballı pide
yeniçeriyi bile yumuşatmış. Arıya kovan mı emanet edeceksin?
Şimdi
ahu efgan edip duruyorsun; bal istedik belaya düştük diye. Değer miydi? Hadi
söyle!
Bal
da senin, belası da. Belasını çekmeyen balı nasıl yesin! Bir de balı dibinden
alıp, yağı yüzünden alıyorsun. Yüzü kızarmayanlar öyle bir yağ çeker ki,
kendini padişah oldum sanırsın! Ne nasihat dinler, ne söz dinlersin. Arı bana
neyledi, balı neylesin dersin. Bak kardeşim! Gün dönümünden sonra, yaz
ortasında veya zemheride oğul veren arı işe yaramaz. Hem kimi balı yer, kimini
ise arı sokar. Arı gibi vızıldatırlar adamı… Bal yapmaz arı gibi her sözünden
dönersin sonra. Dönüşüp gidersin başka ufuklara…
Türkmen’e
bile ‘arı alır mısın’ demişler. ‘Paramla vızıltıyı nideyim’ demiş. Yaban arısı
kılavuzsuz olmaz bilmez misin?
Sonra
haline balcı ağlar, pekmezci ağlar, katırcının gözü çıksın! Beddua etti
diyeceksin, ama beddua etmedim atalar öyle söylemiş. Yalan söyleyenin dilini
eşek arısı soksun!
Bak
nefsim! Ne olursan ol gel yine nasihatleri dinle! Çünkü arı söğüdü, akıllı
öğüdü sever. Bal olan terde sinek de olur. Arıyla kalkan bal başına, sinekle
kalkan leş başına varır. Sana musallat olan arıyı duman, insanı ise iman yola
getirir.
Yoksa
herkes; ‘Önce baldın pekmez oldun, şimdi beş para etmez oldun’ der, geçer gider
yoluna. Nasihat bedava. Bedava sirke baldan tatlıdır bilirsin.
Diyeceksin
ki, niye iki de bir “arı” ve “bal” deyip duruyorsun?
Nasıl
demeyeyim ki! Arı var bal yapar, arı var can yakar. Her arı bal yapsa, balın
okkası parasız olurdu. Sen arıları karıştırıyorsun. Arı var; arı gibi
vızıldıyor, ama eşek arısı gibi bal yapmıyor. Arı var; dünyanın dört köşesinde
bin bir renkli çiçek dolaşıyor, senin için ağzından hakiki bal damlatıyor.
Nasıl
demeyeyim ki! Eşek arısının kovanına elini sokuyorsun, bal arısı diyerek.
Ölmeyi kabul edecek kadar zevk mi alacak beni sokmakla diyorsun. Oysa dilini
sokan bal arısı değil eşek arısı, ama bilmiyorsun. Yetmiyor bal arısına
kovandan çıkmış diye kızıyorsun. Muhabbet şerbeti yerine zehir akıtıyorsun
kovanına. Sonra bir de çıkıp bu bal sahte diyorsun. Hakikate ermekse niyetin,
parmağına bal dök yala. Çirkin ile bal yiyeceğine, güzel ile taş taşısaydın. Kovandan
çıkmayan, çıkamayan arı bal mı yapar sanırsın!
Arı
olana bir söz, olmayana bin söz…
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
KAPAT ÇENENİ!
Ev alırken, kapat çeneni!
Araba alırken, kapat çeneni!
Terfi alırken, kapat çeneni!
Evlenirken, kapat çeneni!
Çocuk beklerken, kapat çeneni!
Tatile giderken, kapat çeneni!
Hayallerinin olması gerektiği halde gerçekleşmemesinin %99 sebebi, yanlış zamanda yanlış insanlara her şeyi anlatmandır.
Başarılarını arkadaş olduğunu iddia edenlerle paylaşmakla hata ediyorsun.
Unutma! Kıskançlık ve haset, enerji olarak seni yıkmak için yeterlidir.
Bir tek akla nazar değmez, aklını kullan!
Sende kalması gereken değerleri etrafa saçarsan kendi değerini düşürürsün.
Nazar deveyi kazana, insanı mezara sokar. İnsanların yarısı nazardan ölür, sakın unutma!
Kusuru kem göz görür, güzelliği güzeller!
Güzel gör, güzel düşün!
Bakmışken dua et!
Hayatın güzel olsun!
Allah ruhumuzu bedenimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eylesin!
Yusuf Avcu, Dertlere Derman
***
Işık varsa gölge de vardır.
Ancak ateşin gölgesi yoktur.
Hiç düşündünüz mü, neden?
Çünkü ateş ışık kaynağıdır.
Işık yakmaz, ama ışık kaynağı yakar.
Özde kaybolur, aslına erince yok olur.
Ya sen insanoğlu! Gölge olmaya devam mı edeceksin?
99 isim ve 1001 sıfatın sahibi olan Allah,
Sana kendi ruhundan, nurundan niçin üfledi?
O ruha gölge kalasın diye mi?
Yoksa ruhun aslına eresin diye mi?
Aslını bulup benliğinden kurtulman gerekmiyor mu?
Aslını bulmak için, önce kendini bulmalısın
Bunu asla unutma!
Yorumlar
Yorum Gönder