Gencek Gavur Kalesi ve Unutturulan Tarih

 

            

Gav, tahıl tanelerinin kabuğu, kapçık, kıpçak, ağaç kavuğu, ağaçlarda meydana gelen mantar, kav demektir. Gavur adının kullanıldığı bütün bölgelerde yaşayan halk ise, tek tanrılı Hilal inanışlı Homanidler ve onların aslı Kaşgari Oğuz Türkleri yani Sarı Gıpçaglar, Baş Sakalar’dır. Beş ana Türk budunu olan Kanglı, Kıpçak, Ouz, Uygur ve Karluk kavimlerinin hem karması hem atası olan Kençek kavminin de ataları olan Sakalardır. Gök Tanrılı, Işık inanışlı oldukları için Homanidler (Hilal inanışlılar, Huma –Umay inanışlılar ) denilmiştir.

Ur ise; Ur, Uz, Gur, Guz yani Oğuz demektir. Oğuz'un en eski söylenişlerindendir.

Gav-Ur; Kıpçak Oğuz yani Oğuz’un Kıpçağı demektir. Gav, Kıpçak; Ur /Gur/ Guz/ Uz ise Oğuz demektir. Kaynaklarda “Ga-v-Ur” “GaUr” şeklinde geçer.

Gavur Galesi; Gav- Ur; Kav-Ur. Ur/ Uz/ Oğuz Zanaat Merkezi, Oğuz’un Ağaç Kavuğu yani Kıpçak Kalesi demektir. Oğuz’un Kıpçak Kalesi  manası çıkar. Kırmızı killi topraktan çanak, çömlek, kaşık yapılan zanaat merkezi demektir.

Zaten “gavur” kelimesinin günümüzdeki manada kullanımı İslamiyetten sonra olmuştur ve Farsça kökenlidir. MÖ.3500’lü yıllarda İran’da yaşayan Zerdüştler tarafından ise “külle ateş karışımı” şeklinde manalandırılmıştır.

Kelimenin gerçek manası ve önemini anlamak için, bu adla adlandırılmış tarihi yerleri dikkatle incelemek gerekmektedir.

“Gavur” kelimesi; Anadolu, Kafkasya, İran ve Orta Asya bölgelerinde “Gavur Kalesi”, “Gavur Beşiği”, “Gavur Mezarı” ve “Gavur Dağı” gibi yer ifadeleri birlikte kullanılan bir kelimedir. Anadolu’daki en eski Ön-Türk topluluklarından olan “Aslar”, “Kaslar” zamanında yer adı olarak kullanıldığı anlaşılan bu kelime öz ve öz Türkçe bir kelimedir.

Hititler döneminde Tarhuntassa kutsal su bölgesinde yer alan ve çevresindeki bütün yer isimleri eski Türkçe ile adlandırılmış olan Toros Dağları’nı ve özellikle Homanada olarak işaret edilen Gencek ve çevresini ele almak konuyu yeterince netleştirecektir.



 

Gencek’te bulunan Gavur Kalesi; Hitit döneminden kaldığı sanılan iki tarafı uçurum kayalıklarla kaplı, diğer iki tarafında ise sur benzeri kaya oyuklarına gömme yerleşimler bulunan eski bir kale kalıntısıdır. Tepesinde ören yerleri vardır. Ön ve yan cephesindeki birçok ev eski kale kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Birçoğunun zemin katında üzüm ezmek için kullanılan düz kaya kapaklar bulunur. 


 

Kayalığın bir ucunda ise çok yaşlı bir ardıç ağacı bulunmaktadır. Bu ağacın hemen yakınında Gavur Kalesi iç yapısının havalandırma deliği bulunmaktadır. Sorkun tarafındaki diğer ucunda ise, balkon şeklindeki terası ile yüksek uçurum bir kayalık bulunur. Aşağı inen derin dehlizler ve inler zamanla tıkanmıştır. Ön ve arka cephesindeki uçurumlarda insan, keçi, koç,maymun, geyik  gibi kaya kabartmaları bulunmaktadır. 

Muhtemelen bu kayalığın farklı yerlerinde, bu toprak kap ve kaçaklarda tahıl saklanıyordu. Elbetteki sadece zanaat merkezi değildir. Konumu ittbari ile tam bir kaledir. Bu ismi MÖ.1600’lü yıllarda Hititler döneminde almıştır. Hemen yakınındaki Asar Kalesi, Peynirli İni (Panir), Sorkun ve Gencek Dağı ile yer altı tünelleri ile birbirine bağlanmış, Başoğuzlu döneminden kalma son kale niteliğindedir. Bölgede Eğirdir- Beyşehir- Kara İn arasında yer altı geçiş güzergahlarının olduğu rivayet edilir. Düdenlerde yapılan samanlı su tesleri bunu doğrulamış, dedenlerden bırakılan samanlar Manavgat yakınlarından çıkmıştır. Buyüzden bölge taşocağı kılıfı altında hazine avcılarının istilasına uğramaktadır.

Gavur Kalesi’nin çevresinde yine bir kale surları gibi dizilmiş eski Gencek taş evleri bulunur. Bu evlerin yapımında eski kale kalıntısı taşlar kullanılmıştır. Yine bu evlerin bir çoğu eski harabe evlerin üzerine inşa edilmiştir. Kalenin hemen ön tarafında, Gedik mahallesine doğru toprak altında kalmış, mediven basamaklarından oluşan bir yol bulunur. Gencek Dağı tarafında ise Su Deposu bulunmaktadır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             

Tepenin üzerinde çanak, çömlek kalıntıları, topraktan yapılmış eşyalar ve ok uçları bulunmuştur. Kayalığın ön cephesinde kayaya işlenmiş kadın kabartması, keçi gibi hayvan kabartmaları ile el işçiliği olduğu belli olan şekiller bulunmaktadır. Kalenin tepe noktasında kalıntılar mevcuttur. Beş farklı noktasında ise büyük oda gibi kesilmiş kaya bölmeleri bulunur. Kayalığın üstünden geçen patika yolun bazı bölümlerinin sağ tarafı geçit gibi kesilmiş düz kayalardan oluşur. Kalenin iki tarafı uçurum şeklindedir. Sorkun tarafına bakan uçurum önünde yıllar önce lahit mezarlar bulunmuştur.

Kaygış(Kayının Kışı/ Kuşu) mevkiinde ise Gavur Mezeri bulunur. Homanadlar Savaşı incelendiğinde bu mezarların bölgeyi Romalılara karşı savaşan Kıpçak askerlerine ait olduğu anlaşılmaktadır.

Yine aynı isimle, Gencek çevresindeki Çamlık Beldesi’nde, Gavur Beşiği (Boyalı) Mağarası bulunur. Suluin mağarasının kuzeyinde, bir uçurumun yüzeyinde birkaç metre yüksekliktedir. Mağarada Roma veya Bizans çağından kalma havari resimleri olduğu sanılan tarihi kalıntılar vardır. Gavur Beşiği Mağarası (Boyalı) Hıristiyanlarca kutsal sayılan, eski ve gizli mabet olarak kullanılan bir mağaradır. Gavur Beşiği, Oğuz’un Kıpçak Beşiği manasına gelir. Gav (Kıpçak), Ur (Gur, Guz, Uz, Oğuz) demektir. İslamiyet öncesi döneme ait olduğundan, günümüzde “Kafir”, "Küffar" ya da “Kefere” yani inançsız manasına gelen kelimelerle aynı manada kullanılması, malesef kimseyi rahatsız etmemektedir. Oysa İslamiyet öncesi aynı dönemde dünyaya gelmiş olsaydık, bizler de onlar gibi inanıyor olurduk. Zira o dönemin müslümanları, tek ve bir olan Tanrı’ya inananları onlardır. Hz.İbrahim, Hz. Nuh, Hz.Musa, Hz. İsa döneminde yaşayıp onlara iman etmiş olan Türklere “kafir” yakıştırması yapmak çok yanlıştır. Zira “Türk” kelimesi aynı zamanda “İman eden, inanan, Müslüman” demektir.

Aynı ismi taşıyan Gavur Kalesi, Ankara’nın Haymana ilçesinin Dereköy Mahallesi’ndedir. Kale kalıntıları ve kaya yazıtı bulunur. Gaziantep, Osmaniye, Hatay ve Kahramanmaraş arasında kalan Gavur Dağı’da aynı dönemden kalmadır. Gavur Dağı; Nur Dağı ve Bereket-i Cebel yani Bereket Dağı olarak bilinir.

Gencek çevresindeki Yünlü Dağ efsanelerinde, Sırçalık’ta bulunan tahıl deposundan bahsedilir ki; zanaatla gelen bereket ifadesi yani “Bereket Kalesi” manası tam örtüşür. Batman’ın Hasankeyf ilçesindeki Gavur Vadisi’nde bulunan Gavur Kalesi, Adana’nın Aladağ ilçesindeki Gavur Kalesi, Giresun Alucra ilçesindeki Gavur Kalesi, Osmaniye’deki Gavur Kalesi, Denizli’nin Çardak ilçesindeki Gavur Kalesi, Çankırı’nın Orta ilçesinin Sakaeli Köyü’ndeki Gavur Kalesi, Niğde’nin Ulukışla ilçesindeki Gavur Kalesi, Kastamonu’nu Tosya ilçesindeki Gavur Kalesi aynı dönemlerden kalma Oğuz Kıpçak kaleleridir.

Konu o kadar önemlidir ki, bir sonraki örnek herkesin kafasına tokmak gibi inecek türdendir.

Türkmenistan’ın Merv şehrinde, yani şehirlerin anası denilen Şehristan’da, Erk Kale’in yanında MÖ.3. yüzyılda Selevkos İmparatorluğu’na bağlı ve bugün “Gavur Kale” denilen bir şehir kuruldu. Şehir 900 yol boyunca çeşitli imparatorluklar arasında el değiştirdi.[1]

Selevkos İmparatorluğu bir Türk devleti olduğuna göre, şehirlerin anası denilen yerde kurduğu bir kaleye bu ismi hangi mana ile vermiş olabilir?

Divan-ı Lügat-it Türk’te, “Kaz'ın babası olan 'Tonga Alp Er' yani Afrasyap, Merv şehrini yapan zâttır. Afrasyap burayı 'Tahmures' tarafından şehrin iç kalesi yapıldıktan üçyüz sene sonra kurmuştur" yazılıdır. Şehrin iç kalesi Gavur Kale’dir.

Türklerin bilinen eski atalarından olan, Sakalar’ın büyük hakanı Alp Er Tunga, Merv şehrini kurarken, şehrin merkezine kurduğu bu kaleye Gavur (Ga-Ur Gala) adını toplumun anladığı gibi “inançsızların kalesi” manasında mı yoksa “Oğuz’un Kıpçağı” manasında mı vermiştir.

Merv’de bulunan Gavur Kalesi mevkii, Büyük Selçuklu Sultanları Çağrı Bey, Sultan Alparslan ve Sultan Sencer’in mezarlarının bulunduğu yerdir. Gavur Kale, merv şehrinin ilk kurulduğu yerdir. Gavur Kale, Cuma Camii’nin bulunduğu yerdir.

O halde günümüzdeki gibi “kafir” manasına kesinlikle gelmez. Hatta Oğuz’un merkezi olması nedeniyle, Oğuz’un tek tanrı inancının dahi merkezi manasına gelir.

 Şair Hakim Senai Gaznevi, İbnü’l-Cevzî, İbnü’l-Esîr, Sıbt İbnü’l-Cevzî, Bundârî, İbnü’l-Adîm ve Ebu’l-Ferec, Sultan Alp Arslan’ın cesedinin Merv şehrine götürülerek burada babası Çağrı Bey’in yanına defnedildiğini yazarlar. XIII. yüzyıl müelliflerinden İbn Hallikan, Çağrı Bey’in Merv’de bir medreseye defnedildiğini kaydeder.

XIV. yüzyıl Memluk tarihçilerinden Halil b. Aybek es-Safedî, Melikşah’ın, babası Sultan Alp Arslan’ı Merv’de kendi meliklik döneminde yaptırmış olduğu medresede defnettiğini kaydeder.

Ramazan Şeşen,49 Arapça kaynaklar üzerinde yaptığı çalışma sonucunda, Sultan Alp Arslan’ın cenazesinin Oğlu Melikşah ve Veziri Nizâmü’l-Mülk tarafından orduyla birlikte Merv’e getirilerek Merv Medresesi’nde babasının kabri yanında gömülmüş olduğunu tespit etmiştir. Alp Arslan’ın babası Çağrı Bey, 1059 yılı sonlarına doğru vefat edince önce Serahs’ta defnedilmiş ancak sonradan oğlu Sultan Alp Arslan tarafından Merv’de yaptırılmış (Cuma Camii) Türbesine nakledilmiştir.[2]

İslâmî Kaynaklar, Melik Çağrı Bey’in ve oğlu Sultan Alp Arslan’ın defnedildiği şehrin, bugün Türkmenistan sınırları içinde yer alan Merv şehri olduğunda birleşmektedirler. Kuruluşu Milad’dan öncelere dayanan Merv şehrinin ilk kurulduğu yer olarak tahmin edilen Gavur Kale (Gaur Gala), VIII. yüzyıldan itibaren batı yönünde genişleyerek Sultan Kal’a adı verilen ikinci bir bölge daha ortaya çıkmıştır. Bölgede yapılan bütün kazılarda sadece ve sadece Türklere ait eserler çıkmaktadır.

Sultan Sencer, Selçuklu Başkenti olan Merv şehrine en parlak dönemini yaşatmış, Merv’i geliştirerek şehrin batısında yeni surlar yaptırmak suretiyle “Sultan Kal’a” olarak anılan Yeni Merv Şehri’nin kesin olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Eski Merv’i çevreleyen eski surların bulunduğu bölge de Gavur (Gaur) Kale olarak adlandırılmaktadır.

Şimdi akıllara şu soru gelmektedir: Ön-Türkler, Sakalar, Başoğuzlular, Selevkoslar ve Büyük Selçuklular döneminde Türklerin merkez kalesi olarak bilinen ve adlandırılan, Oğuz Kıpçak Kalesi demek olan Gavur Kalesi’ni “Kafir Kalesi” olarak öğretip zihinlerimize kazıyanlar kimlerdir?

Tarihimizin belkide en büyük delillerinin ortaya çıkacağı bu yerleri gözümüzde öcü gibi gösterip viraneye çevirenler kimlerdir?

Anadolu’daki Gavur Mezarı olarak bilinen mezarlıkları, “inançsız, kefere, kafir” manalarında beyinlerimize sokup, ecdadımızın mezarlarını aklı kıt yeni yetmelere çiğnetenler kimlerdir?

Bizim tarihçilerimiz, öz Türk tarihini Helen tarihi olarak adlandıran Avrupalı oryantalistelere daha ne kadar inanacaklar ve onları nereye kadar referans olarak alacaklar?

Binlerce yıllık öz Türkçe kelime olan ve Oğuz’un Kıpçağı manasına gelen “Gavur” kelimesini; hayatımıza İslamiyet’ten sonra yerleşen “Kafir” ve "Küffar" kelimelerine ne zaman ve nasıl dönüştürdük?

Öz ve öz Türkçe olan ve dahası atalarımızın adını taşıyan, dilimizdeki en eski köken kelimelerden biri olan “Gavur” kelimesini, nasıl dinsiz kafir ilan ettik?

Bu mana değişikliği ile atalarımızın on binlerce yıllık “Tek Tanrı” inancını unutturmaya çalışmış olmasınlar sakin! Türk kelimesininin “inanan, Tek Tanrı inançlı, müslüman” manalarına gelen anlamını unutturmak istemiş olmasınlar!

Tarihin özünü yazması gereken tarihçilerimiz bu konuda neden söz sahibi olmazlar, olamazlar?

Hiç düşündünüz mü?

Yusuf Avcu, Gencek Kençek

 

Yusuf Avcu, Gencek Kençek

 

Yorumlar