Sır Derya ve Türk Sır Budunu Kençekler



Orta Asya’nın en büyük nehirlerinden birisi olan Sır Derya, aynı zamanda en eski medeniyetlerin ortaya çıktığı bir yerdir. Sır Derya ile Amu Derya nehirlerinin arasında kalan bölge Maveraünnehir diye ifade edilir. Bu iki ırmaktan; Sır Derya nehri Seyhun, Amu Derya nehri Ceyhun olarak bilinir. Sır Derya kadim Türk yurdudur. Günümüzdeki Kazak kültürü bu bölgede oluşmuştur.

“Asya’da iki büyük nehir vardır. Biri Mezepotamya’daki Fırat ve Dicle diğeri Seyhun ve Ceyhun’dur. Bunların her ikisi de insanoğlunun yaşadıkları en eski mekanlardır ve uygarlığın ocağıdır” [1]

MÖ.VIII.yüzyıldan itibaren İskit, Massaget, Hun, Kanglı, Peçenek, Karluk, Oğuz, Kıpçak kavimlerinin merkezi olan bölge; ana Türk kavimlerinin bir karması olan Kençekler’in de atayurdudur.

Sır Derya ve Amu Derya’nın Cana Deray, Kuan Derya, Barçın Derya, İnkar Derya ve Kalgan Derya olmak üzere beş ana kolu vardı.[2] Günümüzde kurumuş olan bu beş ana kol üzerinde beş ana Türk budunu oturmaktaydı. Günümüzde bu kollar kurumuştur. Yerleri bile bilinmemektedir. Ancak Kuan Derya (Quan) ile Cana Derya’nın yerleri Orta ve Aşağı Sır Derya kısımları olarak gösterilmektedir. (Togan 1945) Bunların dışında Karadağ’dan başlayarak İsficab ve Otrar’ı geçerek Sır Derya’ya katılan Arıs Nehri vardır. Bir de Türkistan’da günümüzde Karaçuk diye anılan  Karasu nehri vardı. Sır Derya havzasının uç bölgesinde ise Talas Nehri vardır. Mesela Karasu nehri çevresinde oturanlar Bazileus/Başoğuzlu İmparatorluğu’nu ve Akmenied Devleti’ni kuran, daha yakın dönemde ise Osmanlı Beyliği’ne katılarak Osmanlı Devleti’ni kuran Karesibeyliği’nin ataları (Kızılbaşlar) Bozulus Türkmenleri’dir. Arslan Hanedanı’ndandırlar ve bir dönem Pers/ İran coğrafyasına hakim olmuşlardır. Kökenleri Kençekler’e dayandığı için bazı alimler Kençekler’i Perslerle ilişkilendirmeye çalışmışlar, ancak netice alamamışlardır. Esasen bu karışıklık elli yıl evveline kadar İran coğrafyasını Türkler’in yönetmesinden kaynaklanmaktadır.

Sır Derya bölgesinine ilk yerleşen Türk kavimleri İskit / Sakalar’dır. Kençekler ise, tarih kaynaklarında  Gandsaq yani “Sak Atası” “Sak Kanı” “Sak Hanı” diye anılan bir kavimdir. Orta Sır Derya’da yaşayan Sakalar, Sır Derya nehrine Yaksart, aşağı kısmında ve göçebe yaşayan Sakalar ise Silis diyordu. Silis kelimesi “berrak, temiz, aydınlık” demektir. Yaksart kelimesi ise “hakiki inci” manasına gelmektedir. Göktürk kaynaklarında geçen “inci” isminin Sır Derya’nın Fergana ile Taşkent arasındaki kısmına verilen ad olduğu görülmektedir. [3]

Sır Derya nehrini besleyen beş ana kaynağa baktığımızda Talas, Arıs, Şu, Karasu, Narın nehirlerinin tamamının kaynağı Tanrı Dağları’dır. Bu ırmakların orta havzaları ise Kençekler’in yaşadığı  Kaşgar, Taraz (Talas) ve Fergana arasında kalan bölgedir. Bu bölge ise; Alp Er Tunga,  Ergenekon, Oğuz Kağan, Şu, Bozkurt, Göç, Yaratılış ve Manas destanlarının, yani Türk destanlarının geçtiği bölgedir. Taraz, Talas ve Kençek şehirlerinin bulunduğu Kençekler’in kadim yurdudur.

İşte bu bölgede yaşayan halk, Sır Derya nehrine Seyhun (Hocent Suyu), Ab-ı Hocend demişler, Moğol ve Özbekler de Sir Suyu (Ab-ı Sir) diye baksetmişlerdir. [4] [5]

Kazakistanlı A.Şilterhanov, Orhun Yazıtlarında geçen “Türk Sir Bodun” ifadesindeki “Sir” kelimesini halk, il anlamına çevirerek bugünkü “Sır” ismiyle özdeşleştirmiştir. Çünkü Orhun abidelerinde “Türk Sir Milleti” ifadesi sık sık geçmektedir. Sır Deryası için de “inci nehri” ifadesi kullanılmaktadır. Oğuzlar da Sır Derya için aynı manaya gelen “İnci Öğüz” demişlerdir.[6] Bilge Kağan kitabesinde ise, bir defa “Sir Tokuz Oğuz” ifadesi geçerken, Kül İç Çor yazıtında “ Sir İrkin oglı yigan çor kälti” ifadesi geçmektedir. Ögel, Türk Sir Budun ibaresini “Türk Birleşik Milleti” olarak açıklamaktadır.

Czegledy, Sir’in bir boy adı olduğunu söylerken, S.Q.Klayaştornıy Sir’i Kıpçaklar’ın atası olan bir Türk boyunun adı olarak değerlendirir. XII.yüzyılda Göktürkler’le Tokuz Oğuzlar’ın arası liderlik çekişmelerinden dolayı açılmıştır. Ancak İlteriş Kağan onları ağır bir mağlubiyete uğrattı. Tokuz Oğuzlar da Göktürkler’e tabi oldular. MS.646’da ise Tokuz Oğuzlar, Türk Sir Budun’u mahvetmek istedi. Kıpçaklar’ın  da atası olan Sir Budun, onlardan intikam almak için Göktürkler ile birleşti. Ve Göktürk Devleti’nin ortaya çıkmasında büyük rol oynadı. Onlar bu devletin iki esas dayanağından birini temsil ederdi. Orhun Abidesi’ne göre bu devlet Sir Budun yeri olmuştur. (T 3,58,60) Ih-Huşotu Abidesi’nde irkin (budun) “sir budun / irkin” olarak kaydedilmiştir. Bilge Kağan Abidesi’nde ise “Türk Altı Sir, Tokuz Oğuz, eki ediz kerekülüg begleri bodunı...” olarak geçmekte ve Türk Sır Budun’un altı Türk kavmini birleştirdiğini göstermektedir.[7]

Türk geleneklerinde, herhangi bir millete, bu tarz koruyucu bir ad verildiği az görülen bir şeydir. Satuk Buğra Han gibi. Ancak Klayaştorniy, Kıpçak ulusunun atalarının böyle koruyucu bir ad kullanmakta haklı olduklarını söyler. Türk Sir Budun, başlarına gelen felaketlerden dolayı böyle bir ad kullanmak zorunda kalmıştır. Nitekim uzun bir zaman sonra, Türk Sır Budun’un neslinden olan kavimlerden birine, Oğuz Kağan tarafından içi boş ağaç kovuğu manasına gelen “Kıpçak” adı koyulmuştur. Bazı bilim adamları ise Fars dilindeki “şir” (arslan) kelimesiyle birleştirip Arslanlar Hanedanı şeklinde izah ederler. Kıpçaklar’ın ataları olan Sir Budun, Göktürkler’in dağılmasından sonra parçalanmış, büyük bir bölümü Kimek Kağanlığı’na dahil olmuştur. Kaşgarlı Mahmud ise; XI. Yüzyılda Kıpçaklar’ın güneyde serhad vilayetlerinin Taraz yakınlarındaki Kençek Sengir olduğu belirtmektedir.(MK, I, 339)

Taşağıl ise; Türk Sir Budun’un, Oğuz gurubu gibi Tola Irmağı civarında yaşayan bir Türk topluluğu olduğunu belirtir.

Türk Sir Budunu, Ab-ı Sir suyundan içenlerdir. Tüm Türk tarihi boyunca Sır Derya’nın gözlerinin bulunduğu yerde yaşayanlar, yani Ab-ı Sir suyundan içenler ise Kençekler’dir. Zaten bu konudaki bütün referanslar ve kaynaklar Kençekler’i ve onların yaşadıkları yerleri tarif etmektedir. Türk mitolojisindeki “Sutaşı” veya “Yada Taşı” tabiri de ordan gelmektedir. Kençekler’in farklı coğrafyalarda yaşadıkları yerlere; “su, ırmak, taş, kaya” gibi isimler vermesindeki hikmet de budur. Iğdır, Hatay, Sivas’ta Sutaşı köylerinde Kençekler yaşamaktadır.

İskitler / Sakalardan sonra Sır havzasında,MÖ.1000’li yıllarda ve MÖ.III.yy’da eski Kanglı ve Kangyu Devleti kurulmuştur. Kanglı ve Kangyu’lar ise Kençekler’in ata kavimleridir. Beş Türk budununun birleşerek kurdukları bu devlet hakkında bilgi bulmak gerçekten çok zordur. Sadece Çin kaynaklarında esas bilgiye rastlanabilmektedir. Tolstov, Çin vakanüvisi Çjanü Siyan ve diğerlerinin verdiği bilgilere dayanarak Kangyuler’in Sır Derya’nın aşağı kısmında Otrar’a kadar olan bölgede yaşadıklarını söylemektedir.[8]

Sınırlarının doğuda Fergana, güneyde Part ükesi ile Baktriya, batıda ise Harezm ve Buhara topraklarıyla hemhudut olduğunu aynı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Kangyu Devleti’nin başkenti Bitan şehri idi. Sır Serya nehri bazı kaynaklarda ise Kang olarak geçmektedir. Kang kelimesi Farsça’da “sulu” anlamına gelmekteydi. [9] Kabışev ise; Kanglı kelimesini suyun kenarında, nehrin kenarında oturanlara verilen isim olarak tasvir etmektedir. Yine O.Pritsak, Taşkent kelimesini Kang’ın Türkçe tercümesi olarak  görmektedir. Kang, Farsça’da “taş” manasına da gelmektedir. Oğuz Kağan tarafında kağnıyı icad edip savaşta kullandıkları için bu isim verildiğini de bilmekteyiz. Muhtemelen icad ettikleri bu tekerlekli kağnıyı ilk olarak Farslılar’a karşı kullandılar. Böylece bu kelime Türk dilinden bir alıntı olarak Fars diline yerleşmiş oldu. Kençekler’in ata kavimlerinden olan Kanglılar, Kazak yüzlerinden Ulu Cuz’e dahil en eski kavimlerden birisidir.[10]

Moğol istilasından sonra nehrin ve bölgenin adı Sır suyu veya Sır Derya olarak anılmaya başlamıştır. Muhtemelen “Silis” ismi de “sır” ismiyle ilgilidir.(İA,X:567)

Araplar arasında Fırat ile Dicle, Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin cennet nehirleri olduğu yönünde bir rivayet vardır. [11] Aslında cennet nehirleri hakkındaki rivayetler Araplara Yahudilerden geçmiştir. Çünkü bu isimlerin aslı, Tevrat’ın Tekvin bölümünde geçen cennet nehirlerinin adı olan Geyhun ile Peysun veya Feysun olarak geçmektedir. Yani Ceyhun Geyhun’un bozulmuş şekli, Feysun da Seyhun’un aslıdır. [12]
Bölgede yapılan arkeolojik kazılar, MÖ.8000 ile 12 bin yıllar arasında burada insanların yaşadığı anlaşılmış ve taş devrine ait birçok eser bulunmuştur. Egizkök ve Köksengir meskenleri de bunlar arasındadır.(Erzakoviç 1975:60) Aktepe, Yedi Asar, Karaultepe, Altın tepe, Otrar’da yapılan kazılarda Kanglılar’ın çamurdan testi, vazo yapma işinde de ciddi gelişme katettikleri görülmektedir.[Tolstov 1962:136] Kazılarda ortaya çıkan; yerleşim yerlerini çepeçevre saran surlar ve saray biçimindeki yapıtlar Kanglı devrinde mimarinin ileri derece gelişmiş olduğunu göstermektedir. [Kozıbayev 1996:132] Şehir halkının dokumacılık, silah yapımı, günlük hayatta kullanılan demir eşya yapımı, altın ve bronz yüzük, bilezik ve gerdanlık yapımı gibi konuların da gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yine duvarlara boya ile resim yapmaya kadar geniş bir sanat yelpazine sahip oldukları da ortadadır. Şehir halkları tarım ve hayvancılıkla da uğraşmaktadır. Mezarlıkları şehrin hemen yanındadır. [Tolstov 1962:137]

Hun döneminde Talas’da bir ordu bulunurdu. Türgişler zamanında ise; Türgiş Kağan’ın büyük ordusu Çu vadisinde Tokmak’ta, küçük ordusu Kangyue şehrinde idi. Karluklar döneminde ise ordular Çu ve Talas şehirlerinde idi. Yani Çu ve Talas çevresi bütün Türk devletleri zamanlarında ordu merkezleri idi. [13]

Yedisu bölgesindeki dağ etekleri, İli, Çu, Talas ve diğer nehir kenarları yaylak ve kışlak olarak kullanılıyordu. Bu bölgelerde yaşayan göçebe kavimler Sır Derya ile Talas ve diğer nehir boyunda yaşayan ve tarımla uğraşan yerli ve yarı göçebe kavimlerle sıkı münasebet içinde idiler. Bir anlamda bu iki değişik hayat tarzını benimsemiş topluluklar, varlıklarını sürdürebilmeleri için birbirlerine muhtaçtılar.

Türk Devletleri yıkıldığı zaman ilk tahrip edilen yerler doğu ve batı şeklinde iç içe kalelerle inşa edilmiş “Ordu Kent”ler olmuştur. Bunun en büyük örnekleri Gandzak, Kanzag, Otrar(Yengikent - Kence) ve Merv şehirleridir.

Orta Asya’daki Türk tarihini iyi incelediğimizde; Tür budunlarının devlet kurmak için birleştikleri ve merkez seçtikleri yerlerin tamamı Sır Derya bölgesindedir. Bütün Türk destanlarının yaşandığı bir yer olmakla birlikte, aynı zamanda destanların da kaynağı olan bir bölgedir. Yani Türkler açısından vazgeçilmez bir yerdir. Çünkü Kaslar’ın, Sakalar/ İskitler’in, Hunlar’ın, Göktürkler’in, Türgişler’in, Karluklar’ın, Oğuzlar’ın, Kangarlar’ın, Karahanlı ve Selçuklular’ın ataları hep burada yaşamışlardır. Bölgenin “Sır” olarak ifade edilmesi muhemelen bu yüzdendir. Çünkü bu bölge Türk Birliği’nin bir göstergesi, ana merkezi, kengeş meclisi ve birleşme noktası olmuştur. Kençekler’in bütün Türk devletlerinin temellerinde yer almasındaki sır da budur. Çünkü beş ana Türk budunun birleşmesiyle ortaya çıkan bir budundur.

Kençekler, Türk devletlerinin hanedan ailelerinin, beylerinin ve ulu bilgelerinin oluşturduğu bir kavimdir. Bünyesinde, Türk devletlerine danışmanlık eden ulu bilgeler, ulu atalar ve ak sakallı ihtiyarlar bulunduran bir kavimdir. Bu yüzden göğe ve yere verilen sırların kilitleri Türk Sir Budunu olan Kençekler’dedir. Kençekler, Türk devlet teşkilatlanmalarındaki merkez kuvvetin aynasıdır. Gök soylu ve gök ilmine sahip lider tabiatlı Kayılar ile, yer soylu ve Türk soyunun kadim sırlarını gelecek kuşaklara aktaran yer ilmine sahip muhafızlardan oluşan Kençekler daima iç içe olmuşlardır. Kençekler ise, sadece Kayılar ile değil, diğer tüm Türk budun ve boylarıyla iç içe olmuştur. Bu yüzden Türk devletlerinin düşmanlarının en büyük gayesi bu iki Türk budununun arasını açmak olmuştur.

Türk tarihindeki büyük göçlere baktığımızda ise, Kurtlar’ın temsilcisi Kayılar’ın terk ettiği yerlere Kençekler’in oymak ve boylarının gelip yerleştiği veya Kayılar ile birlikte göç ettikleri görülmektedir. Zaman zaman dağılan Türk birliğinin, bu bölgelerde küllerinden yeniden doğması tasadüf değildir. Çünkü, diğer budun ve boylar ayrı düşseler de Kençekler parçalanıp ayrılamazlar. Çünkü beş ana Türk budunun beşiyle de kardeştirler. Bu ön Türklerden olan Kaslar zamanında böyleydi. Sakalar, Hunlar ve Göktürkler zamanında da, sonraki zamanlarda da böyle oldu. Dağılan Göktürkler’i Kençek merkezli kurulan Kangar Birliği yeniden toplayıp önce Kutluk Devleti, sonra Türgiş, Karluk, Oğuz Yabgu, Karahanlı devletlerini kurmuşlardır.

Kençekler, diğer budun ve boyların parçalanıp dağıldığı dönemlerde, yeniden dirilişin kıvılcımları olmuştur. Türk kültüründe, birbiriyle küsen akrabaları hepsiyle hala dost olan ata konumundaki birisi barıştırır.

Orhun Abideleri’nde ise “Kengü Tarman olarak geçen Kençek Senir; Talas ile Sır Derya  arasında, Soğd bölgesinin doğusunda olup Şaş memleketinin başşehridir. Kengeresler; Konga, Kangar ve Peçeneklerin kuvvetli bir ata kavmidir. Kengü Tarman’da otururlar [14] Görüldüğü gibi Kençekler’in tüm Türk budunları içerisinde ata kavim misyonu vardır. Bu yüzden kengeş meclisleri hep burada kurulmuştur.

Özetle tüm sırlar kengeşe yani atalar meclisine gelir, kengeşten başka bir sır olarak çıkar. “Türk Sır Budunu” ifadesindeki kastın bu olduğu anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile; Türklerde Aşina (Kurt) ve Aşite (Arslan) diye iki hanedan vardır. Aşina, kurt demektir. Aşite ise Arslan demektir.

Aşinalar göğün, Aşiteler yerin direğidir. Devlet merkez yapısının liderleri Aşina Hanedanı temsilcisi iken; devlet sırlarının ve geleneklerinin bir sonraki döneme aktarılması için yetiştirilen muhafızlar ise Aşite Hanedanı temsilcileridir.  Arslan devlet kurar, Kurt yönetir. Binlerce yıldır bu hep böyledir. Ne zaman Kurt iktidarını yitirdi veyahut Aşina boyuna ait liderlik tehlikeye düştü,  o zaman Arslan Hanedanı ortaya çıkar ve Aşiteler arasından ikinci sır bir hanedan seçilir ve “muhafız” koduyla yeni bir devlet kurulur. Aşinalar iktidarı tekrar alana kadar Aşiteler yönetir.

Göktürkler’de Aşina (Kurt) ailesi Bumin Kağan’ın, İlteriş Kağan’ın mensup olduğu kabiledir. Aşite (Arslan) ailesi ise ünlü devlet adamı, alim ve komutan Tonyukuk’un ailesidir. Zaten Tonyukuk’un ismindeki “Tun veya Ton, tam şekliyle Tung- Tong” Aşite’yi temsil etmektedir. Efrasiyap ünvanlı efsane Türk hakanı Alp Er Tunga’nın asıl adı Tonga Alp Er’dir. Kaşgarlı “Tonga kaplan cinsinden bir hayvandır. Çok kere kişi adı olarak kullanılır” der. Bögü Kağan’ı öldürerek Uygur tahtına çıkan Tonga Baga Tarkan da büyük ihtimalle Tonyukuk’un soyundandır. Ayrıca daha sonraki yüzyıllara ait bir kitabede, Tonyukuk’un nesillerinin Uygurlar’a da hizmet ettiği söylenmektedir.[15]

Alp Er Tunga Destanı’nda ise büyük Türk Hakanı Alp Er Tunga’nın o dönemlerde Kençekler’in yaşadığı bölgede konar göçer bir Kençek obasından Aybirgen Hatun’a nasıl aşık olduğu, yaşadığı aşkın etkisiyle yoldaşı Belek ile yaşadıkları ve Aybirgen Hatun ile nasıl evlendiği anlatılmaktadır.

Çin kaynaklarında Toharistan yabgularının Aşina soyundan olduğu bildirilirken, Batı Kök Türk Devleti’nin hükümdarı olan Toharistan hakimi Tong Yabgu Kağan Aşite soyundandır. (Salman Özgüdenli, C.43,2003:171)

III.Babil Devleti, Ak Hun Devleti, Kangar Devleti, Batı Göktürk, Kutluk Devleti, Turgiş Devleti, Uygurlar, Karahanlılar, Gazneliler, Tolunoğulları, Babürler, Kırım Hanları, Harzemşahlar, Safeviler, Memlükler, Kaçar Devleti, Delhi Türk Sultanlığı, Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu Beylikleri, Gence Hanlığı, Azerbaycan Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Aşite Hanedanı’nın kurduğu devletlerdir. Bu devletlerden büyük çoğunluğunun bayrak veya flamalarında “Arslan” motifi kullanılmıştır. Ve bu devletlerin kuruluşlarının tamamında Kençekler’i aktif kurucu olarak görmek mümkündür. (Bkz Beş Soylu Ulus, Bir Ulu Devlet- Gencek Kençek)

Örneğin köken itibari ile Kençekler’in Ağaçeri Aşireti,  Azerbaycan ağzında Ğaçeri, Gecer veya Kacer, Gacer olarak geçer. Kaçarlar, Türkistan’ın Horasan boyudur. Kanglı ve Kengerliler’le bağlılıkları muhtemeldir. [16] Oğuzhan’ın İran seferi sırasında Azerbaycan’a gelip yerleşen büyük bir Kençek topluluğudur. Karabağ bölgesinde yaşamaktadırlar.[17] 1794 tarihinden 1925’e kadar İran tahtını idare etmişlerdir. Şah Kulu Han’da Kaçar’lardandır.[18] Kafesoğlu, Harzemşahlar Devleti’ni kuran sülalenin de Kaçarlar’dan olduğunu ifade eder.[19]

Ögel; “Türklerin İslamiyet’e girmesi ve Uygurlar’ın büyük bir imparatorluk kurmaları üzerine Arslan motifi kendini göstermeye başlamış ve Mısır’daki Memluk efsanelerinde olduğu gibi Türkler’in ilk ataları Arslanlarla beraber yaşamıştı” demektedir. [20] Batı Göktürk kağanının tahtı dört altın arslan üzerinde oturuyordu. Uygur ve Karahanlı hükümdarları ise “Arslan Han” lakabını kullanıyorlardı. Özellikle Karahanlı Devleti, Kençekler’in doğrudan etkisiyle kurulmuştu. İran’a ve Hindistan’a Türklerin hakim olduğu dönemlerde ise gücün timsali “Arslan”motifi iyice öne çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Atatürk’ün mezarı olan Anıtkabir’e baktığımızda ise Aşite (Arslan) Hanedanının halı ve mermer işlemelerine kadar “Arslan” sembollü tamgalarını vurduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Yukardan bakınca büyük bir kilit şeklindeki Anıtkabir’de Oğuz boylarının tamamı, sır ehli muhafızlara istinaden Arslan sembolü ile temsil edilmiştir.  Yürüme yolu üzerinde ise sağlı sollu mermerden arslan heykelleri de yer almaktadır. Kazakistan’da Esik kurganında bulunan ve Alp Er Tunga’nın oğlu Altın Han’a ait olduğu anlaşılan “Altın Elbiseli Adam” ve en eski halı olan “Pazırık Halısı” üzerinde de atslan motifleri yer almaktadır.

Türk yazıtlarında; Türk düşmanlarının Sir Budun’u ortada sıkıştırmak ve mümkünse tamamını yoketmek için kurdukları plan bile anlatılıyor. Sir Budun mutlu olmazsa Kağan’ın tahtta oturamayacağı açıkça yazılmaktadır [21]

...Tengri ança temiş erinç, Kan bertim,kanıngın kodup içikding.İçikdök üçün Tengri öl temiş erinç.Türk bodun ölti alkıntı yok boltı.Türk Sir bodun yerinte bod kalmadı.Ida taşda kalmışı kuwranıp yeti yüz boltı...

Tengri şöyle demiş elbette, Kan(Han) verdim. Hanını bırakıp tabi oldun. Tabi olduğun için Tengri öl demiş elbette. Türk budunu öldü, mahvoldu, yok oldu. Türk Sir Budununun topraklarında (ülkesinde) boy kalmadı. Ağaçta (ormanda) taşta (mağaralarda) kalmış olanlar toplanıp yedi yüz kişi oldu... [22]
...Tawgaç berdin yen teg,Kıtany öngdün yen teg,Ben yırdınta yan tegeyin.Türk Sir bodun yerinte idi yorımazun usar idi.Yok kışalım...

Tabgaç (Çinliler) güney taraftan saldırın, Kitanylar doğu taraftan saldırın, Ben (ihanet eden boylar) kuzey taraftan saldırayım. Türk Sir budunu oldukları yerde hiç yürümesin Hepsini yok edelim. [23]

Elteriş Kagan kazganmasar yok erti erser ben özüm bilge Tonyukuk kazganmasar ben yok ertim erser,Kapgan Kagan Türük Sir Bodun yerinte bod yeme bodun yeme kişi yeme idi,yok erteçi erti. Elteriş Kagan bilge Tonyukuk kazgantok üçün Kapgan Kagan Türük Sir bodun yorıdokı bo. Türük Bilge Kagan Türük Sir bodunug oguz bodunug igidü olorur”

Elteriş Kağan kazanmasaydı, o olmasaydı, ben, kendim bilge Tonyukuk kazanmasaydım, ben olmasaydım, Kapgan Kağan, Türk Sir budununun topraklarında (ülkesinde?) boy da budun da kişi de olmayacaktı. (T.60)

Elteriş Kağan ,bilge Tonyukuk kazandığı için Kapgan Kağan, Türk Sir budunu yaşamaya devam etti. Türk Bilge Kağan Türk Sir budununu ve Oğuz budununu besleyerek (sahip çıkarak) yaşayabilir (tahtta oturur diye de çevirmişler). [24] Yine Tonyukuk kitabesinde, yüzbin kişilik çok büyük bir kuvvete karşı az bir kuvvetle saldırdıkları ve Türk Sır Budun’u korudukları anlatılmaktadır.

Bilge Kağan anıtında ise; “12. Üze Tengri erglig <...> bod <...> tümen u/og <...> ya men <...> ün/ön <...> rig (erig) bod (unug) 13. <...> igidin emgetmen tolgatman <...>m
“Yukarıdaki gök güçlü (bir budun olan) on bin kişilik halkı iyi besleyin, eziyet sıkıntı çektirmeyin!” yazmaktadır. [25]

Karahanlı Devleti, kavimleri Altay sistemine uygun olarak iki kağan idaresinde kısıma ayrılmıştı. Doğu kısmının hakimi olan büyük kağan Kara-Ordu’da yerleşti. O Arslan Kara Han ünvanını taşıyor ve aynı zamanda Karahanlılar’ın en yüksek hakimi sayılıyordu. Batı kısmının hükümdarı, ortak-kağan, önce Taraz’da (Taraz Kençek), sonra Kaşgar’da ve daha sonra tekrar Taraz’da yerleşmiştir. Unvanı Buğra Kara Hakan’dır. Her iki hayvan ismi arslan ve buğra, Karluk kavmi birliğine dair büyük grupların ongunuydu. Bu iki baş hükümdardan başka, hakimler zümresine, sülaleye mensup, daha dört alt kağan ile altı hükümdar vekili bulunuyordu. Rütbeler kademe kademe yükseliyordu. Arslan-ilig, mevki boşaldığı takdirde buğra-han yerine geçebiliyor, buğra-han da aynı şekilde arslan-han yerine geçebiliyordu.[26]

Tarih boyunca Taraz ve Kaşgar’da yaşayan kavim ise Kençekler’dir. Bu bile başlı başına küçük ordugah ve şehzade (tigin) şehrine hakim olan Kençekler’in, Aşite hanedanının temsilcisi olduğunun delilidir.

İktidar sahibi olan, devlet yöneten yani Kurt olan Kayılar’dır. Devlet sahibi olan, devlet kuran Arslan ise Sakalar’ın da atası olan Kençekler’dir. Yani Kençekler, devlet kurup devlet yıkan Türk Sır Budunu’dur. Kayılar 24 Oğuz boyuna hükmedip “Han” yani Hakan, Kağan olurken, Kençekler 24 Türk budununa hükmedip “San, Kan, Saq” yani “Ata, baş, lider, atasaghun” olmuştur.

Zaten kasıt ne olursa olsun, o bölgenin kadim kavmi Kençekler’dir. Demek ki Kençekler, Türk Sır Budunu’dur. Sırrın ne olduğuna gelince, yeterince anlaşılmış olacağı üzere “Birlik Sırrı” dır. Bu yüzden Kençekler, Türk milletinin külleridir. Ve Türk Milletlerinin varlığı, ancak ve ancak Türk Sır Budunu ve Oğuz Kağan nesline sahip çıkmakla mümkündür.

Sadece Moğol istilası döneminde İlhanlı Devleti’nin emirlerinin kimler olduğuna baktığımızda bile, Kençekler’in izlerini derin bir şekilde görmek mümkündür. İlhanlılar’ın Anadolu Emiri Esen Kutlug’un soyunu Kâşânî ve afız Abru; Altan Han(Altun Han) oğlu Tosbuka (Tağar Sabuka) oğlu Kençek (Kencik) oğlu Sunkur (Sungur) oğlu Kılıç oğlu Kutlug(Tuğrul) oğlu Tarım oğlu Senta(Sina) oğlu Zengi(Zeki) oğlu adaletli hüsrev büyük emir Muizzu’d-din Esen (İsen) Kutlug şeklinde anlatmaktadır. Yine aynı dönemin İlhanlı veziri Reşideddin ve Atabeg Emir Sevinç Aka’nın da aynı soydan geldiği anlaşılmaktadır. Anadolu Emiri Esen Kutlug’un, Olcaytu Han’ın baş emiri Emir Çoban’ın oğlu Demirtaş Noyan’ın Anadolu beyliklerine yaptığı zulümleri önlemek için neler yaptığı birçok kaynakda anlatılmaktadır. Kencik ise kaynaklarda “Asya’nın Genç Kralı” olarak geçmektedir. Altun Han’ın altın elbiseli oğludur. Kazakistan’ın Eşik kurganında 5 adet altın elbiseli adam ve 5 altın elbiseli hanım zırhı ile leopar, pars, kartal, koç, geyik, dağ keçisi, at ve kuş motifleri ile işlenmiş 3 bin kadar plaka bulunmuştur. Bölge ise Kençekler’in kadim yurdudur.

Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte Mondros Mütarekesi’ne dayanarak, kadim Türk yurdu Anadolu’nun işgal edilmeye başlandığı yıllar ise, gerek Kençekler’in işgallere karşı verdikleri mücadele, gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda üstlendikleri misyon bakımından büyük bir kitap konusu olacak kadar uzun bir mevzudur.

Atatürk’ün, Samsun’da kıyıya ilk çıktığı yer olan ve  milli mücadele hareketinin ilk eyleminin başlatıldığı Engiz (Ondokuzmayıs) ilçesi ve çevresindeki köyler Kençek kökenli Gencek ve Gence Türklerinin yaşadığı yerlerdir. Bu bölge, çoğunluk itibari ile, Sinop Türkeli ve Ayancık ilçeleri ile birlikte, Kastamonu  tarafından gelip yerleşen Gencek yörüklerinden oluşmaktadır. 1878 yılında ise, Ruslar Azerbaycan ve Kafkasya’yı işgal edince ordaki Kençek kökenli Gence yörükleri Engiz’e yerleştirilmiştir. Zaten İlçenin adı “Engiz” kelimesi Türkçe değil sanılarak “Ballıca” olarak değiştirilmiş, daha sonra ise Ondokuz Mayıs olmuştur. Oysa “Engiz” çok eski Türkçe olan Kençekçe bir kelimedir ve “ağaç filizi, biçilmiş tarla, anız, rahatlık, ferahlık, ağaç karanlığı” gibi manalara gelmektedir. Engiz çevresindeki Dereköy, Yörükler, Kertme, Çakallık, Üçpınar ve Karakavuk köyleri, Gencek yörüklerinin ve daha sonra yerleştirilen Gence yörüklerinin birlikte yaşadıkları bir bölgedir. Kurtuluş Savaşı’nın fitili burada ateşlenmiştir. Atatürk’ün kurtuluş hareketini başlatmak için buraya gelmesi tesadüf değildir. Derin ve stratejik bir hamledir.

Diğer taraftan Gencekler’in yaşadığı diğer bölge olan Beyşehir, ülke dış güçlerin işgaline uğradığı zaman, işgalci güçlere karşı milli ve güçlü bir refleks sergileyen bir bölgedir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı topraklarının işgaline en sert tepkiyi veren şehirlerden birisidir Beyşehir (Tansel, I/242). Binbaşı Nazım Hikmet Bey, Beyşehir Süvari Alayı’nın elinde bulunan ve Mondros Mütarekesi’ne göre teslim etmesi gereken silahları yerli halka dağıtmış ve Genceklilerin “yoldaş” adını verdiği bir örgütlenme oluşturmuştur.[27] Örgütlenmenin başında ise bölgenin manevi dinamiklerinden olan Gencekli Hatıp Mehmet Emin Efendi vardır. Birliğin lojistik ihtiyaçlarını ise Seydişehir ve Beyşehir’deki dönemin bazı kanaat önderleri ile yine Gencekli olan Hattat Mehmet Vehbi Hoca, Hüsem Efendi, Halid Efendi gibi zatlar, halktan toplama yolu ile karşılamışlardır. Bölge halkı ellerindeki devlete ait silahların bakım ve temizliğini yaparken hasar gören bazı parçaları kendileri üretmeye başlamış, ilerleyen yıllarda ise bu durum bölgede av tüfeği üretiminin temellerini teşkil etmiştir.

Bölgedeki çoğunluk tıpkı Samsun’daki gibi Gencek yörükleri ve Çeçenistan tarafından getirilip bölgeye yerleştirilen Gence Türkleridir. Günümüzde bu yüzden Çeçen kökenli bilinirler. Oysa Azeri, Çeçen, Özbek gibi tabirler sonradan Rusya tarafından sindirmek ve bölmek amaçlı kasıtlı ortaya atılmış tabirlerdir. Toros Dağları’nın neredeyse tamamına dağılmış olan Kençek aşiretlerinin yardımıyla tüm aşiretlerle temas kurularak iletişim sağlanmış, gizli bir savunma hattı oluşturulmuştur.

Bu gizli hattın başına ise halkın Süleyman Sırrı Bey diye bildiği, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Süleyman Askerî bey bizzat geçmiştir. Bölge öyle bir hale gelmiştir ki, dağlardaki eşkıyalar bile Süleyman Sırrı Bey’in pusulasını taşıyanlara dokunamıyorlardı.[28]

Bölge halkı, hem genç evlatlarını kurulan bu orduya vermiş, hem de onların tüm techizatlarını tedarik etmiştir. Ve Beyşehir’den yola çıkan Beyşehir Sadıkhacı köyünden Gazi Ali Tatar, İzmir’e ilk girip Yunan bayrağını indirerek, yerine Türk bayrağını asan kişi olmuştur.[29] Neticede, Konya’ya doğru yola çıkan İtalyan kuvvetleri Beyşehir’den öteye geçememiştir. 

Amasya’da Atatürk’ün isteği üzerine 30 bin kişilik halka hitap edip Atatürk’ü tanıtan Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi ise buradaki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşuna vesile olarak tarihe geçmiştir. Amasya Müftüsü Abdurrahman Kemal Efendi ise, Çorum’ludur. Ancak ailesi Kırım Bahçesaray şehrinden Çorum’a gelen, köken itibari ile Kençeklerin yaşadığı Kence şehrinden Kırım’a gelip yerleşmiş Kıpçak- Tatar karışımı bir ailedir. 
Atatürk’ün Erzurum Kongresi için Erzurum’a giderken ziyaret ettiği Sivas’ın Suşehri, Akıncılar ve Zara ilçeleri ise Gencek yörüklerinin ve Azerbaycan’dan göçüp gelen Gence Türkleri’nin yerleşim yerleridir. Ziyaret esnasında Suşehri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Gence Türkleri’nden Çeçenzade İsmail Hakkı Bey, Erzurum ve Sivas Kongrelerine delege olarak katılmıştır. 
Atatürk’ün Sakarya’da “Hatt-ı müdaffaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh tüm vatandır” dediği yıllarda ise Adapazarı Müftüsü Gencekli Hacı Baki Zade Mehmet Efendi’dir. Bu yüzden Atatürk’ün bu sözü Gencekliler’in sloganı haline gelmiştir. Meclisin açılışına kadar Atatürk’ün yanında yer alan Hacı Baki Zade Mehmet Efendi güzel sesi ve etkileyici vaazlarıyla halkı işgalcilere karşı örgütlemiştir. Gencekliler üzerinden Kuvay-ı Milliye örgütlenmesi ve iletişimini de sağlamış ve vilayetlerden gelen bilgileri Atatürk’e ulaştırmıştır.
"İlk meclisin açılışında Atatürk ile yan yana dua eden Gencekli Hacı Baki Zade Mehmet Efendi""

Uşak’taki Eşme Yörükleri ise Uşak Kongresi’nin yapılması için çalışmışlar ve Redd-i İlhak Cemiyeti (Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Milliyesi)’nin kuruluşuna ve faaliyetlerine ön ayak oldular. Yunanlıların Uşak’ı işgal etmesi üzerine Eşme merkezli yeniden örgütlenme gerçekleştirdiler ve Yunan askerleri Uşak’ı terk edene kadar mücadeleyi bırakmadılar.

Manisa’nın Şehzadeler, Turgutlu, Ahmetli, Salihli ilçeleri ve çevrelerindeki birçok yerleşim  Kençekler’in Sancaklı, Gancaklı ve Gencek yörüklerinin yerleştikleri önemli bir merkezdir. Bölge, 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandığı öneli siyasi merkezlerden birisi olmuştur. Bu dönemde II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi Osmanlı tahtına oturmuş padişahların da olduğu 16 şehzade Manisa’da sancak beyliği yapmıştır. Genceklerin Gancaklı Yörükleri yanlarında padişahın sancağıyla dolaştıkları için Fatih Sultan Mehmet tarafından isimleri Sancaklı olarak değiştirilmiştir.

Kurtuluş Savaşı döneminde Mondros Mütarekesi’nin 7.maddesine dayanarak bölgede Yunan işgali başlamıştır. İşgal sırasında; Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci’de Müdafa’a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes’de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç’da İstihlâs-ı Vatan, Kula’da Redd-i İlhak, Soma’da Müdafa’a-i Hukuk ve Turgutlu’da Müdafa’a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı çetin mücadeleler verilmiştir. Derneklerin kurulduğu yerler Gencek ve Sancaklı Yörükleri’nin yaşadığı yerlerdir.

Aynı dönemde, Kütahya’da bulunan Gencek yörüklerinin ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında Kütahya Milli Alayı’nın kuruluşuna vesile olarak işgale karşı direnci başlattıkları görülmektedir.

Kurtuluş Savaşı döneminde Aydın ve çevresindeki durum ise daha ilginçtir. Bölgede dernekler değil efeler ortaya çıkmıştır. Gencelli yörüklerinden Yörük Ali Efe, Tekeli İbrahim Efe, Gurbetin Ali Efe, Sancaktar’ın Ali Efe, Emir Ayşe Efe, ce Mestan Efe tabiri yerinde ise işgalci güçlere kök söktürmüşlerdir.

Urfa’da da durum farklı değildir. Yine aynı isimle yani Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında oluşturulan gizli teşkilat, direnişe öncü olmuştur.

Maraş’a gelince, işgalci güçlere karşı, milli güçleri organize ve komuta etmesi için Kuvay-I Milliye teşkilatına Albay Selahattin Bey, Binbaşı Suzi Bey, Kılıç Ali lakablı Yüzbaşı Asaf Bey ile birlikte Yörük Selim lakablı Yüzbaşı Salim Kurtoğlu, bizzat Atatürk tarafından memur edilmişlerdir.[30] Kılıç Ali ve Yörük Selim lakaplarını ise bizzat Atatürk vermiştir. İki yüzbaşı, Maraş ve Antep müdafaalarında adeta destan yazmışlardır. Atatürk’ün meşhur Kılıç Ali’si, aslen Buhara’dan gelme Kençekler kökenli bir aileden gelmedir. Anne tarafı Çerkez kökenlidir. Yörük Selim ise Kastamonu’nun İnebolu ileçesinde yaşayan Gencek yörüklerinden bir ailenin çocuğudur. Antep savunmasında yaralanmış, Maraş’ta şehit olmuştur. Kurulan Elbistan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başına ise Şam emeklisi Sulh Hakimi Ali Rıza Bey getirilmiştir. Cancık mevkiinde özel bir karargah kurmuşlardır.

Yine Kurtuluş Savaşı döneminde Orta Asya ülkelerinde maddi ve manevi yardım için örgütlenmeler oluşturulmuş, Kençekler kökenli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ve özellikle Gence halkının desteği ise dillere destan olmuştur.

Yani; Türk Sır Budun olan Kençekler, Türk’ün özü, Türk’ün yörüğü, yörüyen Türk’tür. Her mevsim farklı bir yurda yürüdükleri için yörüktürler. Osman bey bir yörüktür. “Domaniç Dağını ve Ermeni Dağı’nı onlara yaylka ve kışlak verdi”[31] ve “Erdungırıl Gazi zamanında savaş olmadı. Yaylaklarında yayladılar. Kışlaklarında kışladılar” [32]  ifadeleri ve onların  yaşayış şekli bunun en büyük kanıtlarındandır. Karamanoğulları Tarihi müellifi Şikârî, Germiyanoğulları Beyliği’nin Beyi Ali Şah’a, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey hakkında, onu aşağılamak için “Aslı, cinsi yok bir “yörük oğlu” iken bey oldu” tabirini kullanmıştır.[33]

“Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenler’dendir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya –Karaman çevrelerinden gelmişiz” diyen Atatürk de öyle.[34] Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.” diyen Atatürk’ü şimdi anladınız mı? Bölge Türk devlet geleneğinin kadlarını barındırmaktadır. Anlamadıysanız gidip bakın Toroslar’a! Şimdisinde evvelinde Karakeçili Kençek Yörükleri’ni göreceksiniz.

Görüldüğü gibi Türk Milleti’nin bekası söz konusu olduğu her dönemde, Kençekler can olmuşlar, kan olmuşlar; tüm kurtuluş ve özgürlük savaşlarında işgalcilere karşı direnişin ve yeniden doğuşun lokomotifi olmuşlardır.

Kençekler, Türk Ulusu’nun hürriyet güneşi, Kençekler Türk Ulusu’nun özgürlük ateşidir. Kençekler, Türk Sır Budunu’dur. Kençekler;  Türk Ulusu’nun sırdaşı, 24 Türk budununun yoldaşı, 24 Oğuz boyunun kandaşı, beş ana Türk Oymağı’nın kardeşidir. 

Yusuf Avcu, Gencek - Kençek



[1] Auelbek Konratbayev 1983.13, (Kazak tarihçi ve etnografı)
[2] Auelbek Konratbayev 1996:18, Tolstov 1962:273,
[3] Klaştornıy 1953:3; Durmuş 1993:137; Kontratbayev 1996:7
[4] Sümer 1994:88;
[5] Dana Moldobayeva, Sır Derya Havzası’nın Türk Tarihindeki Yeri ve Önemi
[6] Ergin 1996:61;
[7] Talet Tekin, 162, s.258,294
[8] Tolstov, S. Eski Harezm Uygarlıkları’nın İziyle
[9] Tolstov 1948:143;
[10] Sadibekov 1994:34;
[11] Kurt 1998:27;
[12] Guy le Strange, 1968:434;
[13] Ibn Hurzazbah ve Kudamah, de Goeje s.29; Cahvannes, Documents s.10
[14] S.G.Kılyaştorniy 1954:91-104
[15] Şükrü Öztürk, Türk Kültüründe Aslan, Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi Cilt 2, Sayı 2; Gömeç, 2014:29-33;
[16] Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I, s.124
[17] Togan, Prof.Z.Veledi, Azerbaycan Etnografyasına Dair, C.II. s.56
[18] Caferoğlu, A. Türk Kavimleri s.67; Mehemmedhesen Velili, Azerbaycan s.49
[19] Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.147
[20] Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2001, s. 689; Ögel, c.1, s. 574
[21] Baran Aydın, Türk Sır Budunu; Oktan Keleş, Kulbak Bilge ve Tengrinin Türkü
[22] Tonyukuk Anıtı Batı Yüzü 2,3,4
[23] Tonyukuk Anıtı Güney  Yüzü 4 (11);  Baran Aydın, Türk Sır Budunu; Oktan Keleş, Kulbak Bilge ve Tengrinin Türkü
[24] Tonyukuk Anıtı Kuzey Yüzü 1,2,3,4 (59,60,61,62); Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türklerde Devlet Anlaşıyışı
[25] Bilge Kağan Anıtı, Kuzey 12.satır ve 13. satır
[26] Pritsak, C.6, 1977:252-253;
[27] Eski evinde kendi el yazması yedi farklı dilde eserler bulunan Hatıp Mehmet Emin Efendi, bu yüzden durumdan habersiz olan mülki idare tarafından kısa süreli bir yargılanma süreci yaşamıştır. Eserlerinin bazıları, torunu olan dedem Mehmet Emin Hoca’nın üvey kayın babası tarafından İzmir’in Bornova ilçesine kaçırılmış, çeviri yapan kişi eserlerin değerini farkedince az bir ücret karşılığında o zattan eserleri satın alıp kayıplara karışmıştır.
[28] Tansel, I/270; Alperen 2001, 52
[29] Karaca- Koç, 2000, s79
[30] Gazi Mustafa Kemal, Nutuk- Söylev, 1989:2
[31] Oruç Beğ Tarihi, s.23
[32] Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.17
[33] Faruk Sümer, Yörükler, TDV İslam Ansiklopedisi
[34] Enver Behnan Şapolyo, Mustafa Kemal Atatürk 1972

Yorumlar