Cevap: Allah’ın koyduğu ilahi kanunlara uymadığımız için.
Nasıl mı?
İnsanın yaratılışının özü bir damla menidir.
Meni ise, insanın yediği gıdanın özüdür.
Gıda ise dört aşamalı sindirim sürecinden geçerek, kana dönüşür; kana karışamayan kısım ise atık olur: idrar, ter, tırnak, gözyaşı, kir…
Karaciğer ve mide tarafından süzülen latif kandan erkekte MENİ, kadında ise meni ve ANNE SÜTÜoluşur.
Yani insanın neslini devam ettiren sıvı, doğrudan gıdanın saflığına bağlıdır.
Gıdanın aslı ise topraktır.
Toprak nasılsa gıda öyle olur.
Gıda nasılsa, meni de öyle olur.
Meni nasılsa, nesil de öyle olur.
Ama bu zincirin ilk halkası olan TOPRAK, artık eski toprak değil…
Toprağı bozduk toprağı…
Toprak, yaratılışın ana rahmidir.
Kimyasal tarım ilaçlar ile, yapay gübreler ile, Su israfıyla, aşırı madencilik ile, betonlaşma ve orman katliamı gibi doğa cinayetleriyle biz bu rahmi kirlettik…
Toprağın bereketi alındı, fıtratı bozuldu.
Ve toprak bozulunca, tohum da bozuldu.
Tohumu değiştirdik tohumu…
GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla), GMO tohumlarla, hibrit tohumlarla, suni gübre ve hormonlarla büyütülmüş sebzelerle, katkı maddeleriyle dolu raf ömrü uzun ama ölü gıdalarla doğanın dengesini kendi elimizle yıktık…
Artık gıda canlı değil; hayat değil, sadece doyum taklidi. Ve böyle gıdalarla beslenen bedenlerden çıkan meni de, hayat verici özünü kaybediyor.
Suyu kirlettik suyu…
Canlı su çemedik. Su, sadece bedenin değil, ruhun da iksiridir. Şehir atıklarıyla, endüstriyel kimyasallarla, tarım ilaçlarıyla, kanalizasyon ve plastik atıklarla suyu kirlettik...
Kirli suyu temizlemek için ise suyun ruhunu öldüren işlemden geçirdik:
Klorladık, florladık, şişeledik, filtreledik, damıttık; yani öldürdük suyu…
Ve sonunda canlılığı ölmüş “ölü suyu” içmeye başladık.
Canlı su, yaratılış sırrı taşır.
Oysa biz artık musluktan değil, şirkete ait bir ambalajdan su içiyoruz.
Hayat fışkırması gereken su, bugün ruhsuz, enerjisiz ve cansız.
Ve unutma: Suyu ölü olan bir toplumun, menisi de diriltici olamaz.
Meni ölüyse, nesil de ölü doğar.
Ateşi de bozduk biz…
Ateş, enerjidir. Ateş, ışıktır. Ateş, hareketin, ısının ve hayatın kalbidir.
Aşırı enerji tüketimiyle, nükleer ve termik santrallerle doğanın yakılmasıyla, yapay ışıkla,elektromanyetik radyasyonla, telefon, bilgisayar, mikrodalga ve 5G dalgalarıyla bedenimizi çevreleyerek, doğal ısınmanın yerine hormon bozan sistemlerle ateşi çoktan yaktık biz…
Ateşi bozan toplum, şifa yerine hastalık yayar. Ateş artık pişirmiyor, yakıyor.
Isıtmıyor, bunaltıyor. Aydınlatmıyor, kör ediyor.
Havayı zehirledik havayı…
Hava, ruhun nefesidir. Fosil yakıtlarla dolu egzoz gazlarıyla, sanayi dumanlarıyla, elektromanyetik kirlilikle, 5G ve WiFi ile, radyasyon dalgalarıyla, parfüm, deodorant ve kimyasal temizlik ürünleriyle, ormansızlaştırma nedeniyle oksijeni düşürerek biz bu bu nefesi de zehirledik…
Artık insan temiz nefes bile alamıyor. Nefesi kirli olanın, zihni de berrak olamaz. Nefesin bozulduğu yerde, ruh daralır, rahim kurur, nesil tükenir.
İnsanı bozduk insanı…
İnsan, yediğiyle yoğrulur. Ancak biz insanı sadece gıda ile değil, başka yollarla da bozmaya başladık.
Aşılarla genetik yapısına yapılan müdahale ile, gereksiz ilaçlarla bağışıklık sisteminin ifsat ederek,katkı maddeleriyle dolu ambalajlı ürünlerle epifiz bezine saldırıp basiretini körelterek, sentetik kimyasallarla dolu kozmetik ve temizlik ürünleriyle bağışıklık sistemini çökerterek, elektromanyetik dalgalarla çevrilmiş bir yaşam ve yapay hormonlarla dengesizleştirilmiş bir beden ile bozduk insanı…
İnsan, artık kendi doğasına yabancı. Ruhu kısırlaştı, bedeni yozlaştı. Bu nedenle bazı insanlar artık sadece dünya için doğuyor, ama ahiret için ölü kalıyor. Tohuma benzer ama filizlenemezler. Çünkü fıtratları ifsat olmuş.
İnsanın özü değişti. Ve özü bozulan, nesil veremez. Doğursa da diriltemez.
Allah’ın kanunlarından, adaletten, sevgiden koptuk…
Oysa Allah’ın “diriltme kanunu” ile; tohum toprakta yeşerir, hayat sudan fışkırır, nefes havayla dirilir, enerji ateşle canlanır, Anne sütü anneden fışkırır ve yeni bir ruh, yeni bir insan babanın bir nutfesinden meydana gelir. Ve kalp, dua ile diriltebilir…
Ama bu kanun ancak fıtrata sadakatle işler. Fıtrat bozulursa sistem çürür. Bugün sadece nüfus oranımız değil, neslimiz, nesebimiz, ruhlarımız azalıyor.
Sayımız değil, özümüz tükeniyor.
İşte bu zincirin halkasını bozan biz olduk.
Toprağı bozan, tohumu değiştiren, gıdayı ifsat eden insan, aslında kendi özünü ifsat etmektedir.
Çünkü bozulmuş bir gıda, bozulmuş bir meniyi doğurur; bozulmuş meni ise kısırlaşan bir nesildemektir.
Bugün hibrit tohum nasıl verimsizse, ifsat olmuş insan da nesil verimsizliğine mahkûmdur.
Kısır zihinler, kısır kalpler ve kısır bedenler…
Artık yalnızca nüfus değil, ruh da çoğalmıyor.
Çünkü bazı insanlar toprağa ekilen ama yeşeremeyen tohumlar gibi. Dünya için doğmuş, ama ahiret için ölü.
Ruhları kararmış, benlikleri çürümüş bir halde toprağa karışırlar;
ama bir filiz gibi yeniden yeşeremezler.
Çünkü onların “tohumluk” özelliği, yani fıtratı ifsat edilmiştir.
Oysa Allah’ın koyduğu “diriltme kanunu” evrende her şeyde işler:
Topraktaki tohumda, insanın nutfesinde, gökten yağan yağmurda, annenin memesinden akan sütte…
Çözüm: Fıtrata Dönüş
• Tohumu arındıracağız,
• Toprağı arındırıp onaracağız,
• Suyu arındırıp içeceğiz
• Havayı arındırıp soluyacağız
• Ateşi arındırıp ısınacağız
• Gıdayı arındırıp saflaştıracağız,
• İnsanı arındırıp dirilteceğiz,
• Kalbi arındırıp temizleyeceğiz.
Çünkü toprağı kirleten tohumu öldürür.
Suyu kirleten hayatı kurutur.
Havayı kirleten ruhu boğar.
Ateşi kirleten ümidi yakar.
İnsanı kirleten ise nesli yok eder.
Çünkü insanın özüyle bağını kurduğu tek zincir, ilahi düzenin kendisidir. Ve bu düzenle bağ kuran yeniden çoğalır. Hem bedenle, hem ruhuyla.
“O sizi topraktan, sudan, ateşten ve nefesten yarattı…”
“Ve O, her şeyi bir ölçüye göre yarattı…” (Furkan, 2)
Hazırsan şimdi yeniden toprağa dön,
Çünkü toprağın sırrı, suyun sırrı dirilmenin sırrıdır.
Yusuf Avcu
Yorumlar
Yorum Gönder