GENCEKLİ HATIP MEHMET EMİN EFENDİ


1870 yılında Gencek’te dünyaya gelen Mehmet Emin Efendi, sadece Gencek’in değil tüm bölge halkının manevi kanaat önderi olmuştur.

Büyük dedesi Osmanlı ulemasından olan Hicri 1240 yılı İstanbul doğumlu Hatıp Mehmet Emin Efendi’dir. Enderun-u Hümayun’da yetişmiştir. Ak Molla Ömer Efendi’den aklam-ı sitte dersleri alarak, icazet verdiği ilk tilmizi olma şerefine nail olmuştur. Hocası Dârü’s-sa‘ade ağası kâtibi idi. Daha sonra hâcegân rütbesiyle Dîvân-ı Hümâyûn Kitâbeti’ne naklolundu. 1824 yılında vefat etti. Bilhassa celî sülüste zamanının mümtâz sîmâlarından biri olan Mehmed Emîn Efendi, 1789 senesinde vefât etmiş olan Sultan Abdülhamîd Hân-ı Evvel’in türbesinin yazılarını yazmaya memur edilmiş ve tüm hünerini göstermiştir. Ayrıca Cerrâh Paşa Cami’nin mâhfilinde de H. 1236/M. 1820 tarihli yazısı bulunmaktadır.[[1]]

İstanbul’dan Orta Asya’ya Seyahat adlı eserinde Buhara, Hivye, Taşkent emirliklerini, Çarlık Rusya hâkimiyetini, inançlarını, folklorunu, savaşlarını anlatmakta ve Türklük âleminin içinde bulunduğu müşkül şartları dile getirmektedir. Kuzeyden gelen düşman orduları ile yiğitçe savaşan Türkmenlerin, saltanat kavgaları, şahsi menfaatler, cehalet ve dar görüşlülük yüzünden, içten bölünerek birbirine düşmesi ve sonunda mağlup olmasını ibret olarak anlatmaktadır.

Küçük yaşlarda dedesi Hatıp Emin Efendi'den ve babası Gencekli Müderris Abdullah Efendi'den ders alan Hatıp Mehmet Emin Efendi, Seydişehir’deki Şeyh Abdullah Efendi’den uzun bir süre ders aldı ve onun halifelerinden birisi oldu. Konya medreselerinde de eğitim alan Mehmet Emin Efendi, Ayşe hanımla evlendikten sonra, bölgede Dede Hoca namıyla gezici hatiplik yapmaya başladı. 

Babası Gencekli Müderris Abdullah Hoca, Derebucak’ta müderrislik yapıyordu. Hacı Rahim, Sait ve Mehmet Emin adında üç oğlu oldu. Hacı Rahim Akseki taraflarına taşındı. Diğer oğlu Sait ise Derebucak’ta kaldı. Saitler Sülalesi’nin erkek nesilleri kalmamıştır. Mehmet Emin Efendi’nin sülalesi ise büyük dedesi gibi Hatıplar Sülalesi olarak bilinmektedir.

Yine Gencekli olan Hattat Mehmet Vehbi Efendi ile birllikte önce Konya Numûne Mektebi’nde, daha sonra ise Sivas’ta Eskicizade Mahmud Hamdi Efendi’den ve onun meşhur öğrencisi olan Abdi Yazan’dan celi, nesih, sülüs, divani, gubari, rik’a, kûfi, muhakkak, reyhani, aklam-ı sitte  ve ta’lik dersleri alarak birlikte hüsn-ü hat talimleri yapmışlardır. Numûne Mektebi’de aldıkları derslerle, hat sanatının oniki kalemine de vakıf oldukları bilinmektedir.

Dedesinin kardeşi Hatıp Mustafa Efendi, Akseki ve çevresinde tanınan bir alimdi. Onun da Şeyh Mustafa ve Hüseyin Efendi adında iki evladı oldu. Hüseyin Efendi yine yakın zaman alimlerinden Büyük Aksekili Hoca olarak bilinen ve Akseki Sadıklar Köyü’ne defnedilen Aksekili Mehmet Emin Efendi’nin babasıdır.

Hatıp Mehmet Emin Efendi’nin Mehmet, Hasan ve Hüseyin isimlerinde üç çocuğu oldu. Dedesi ve babası gibi Gencek’teki evini medrese olarak kullandı. Hem Gencek halkına hem de çevre köylerden gelen talebelerine ders vermeye başladı. Yetiştirdiği talebelerinden birisi de kendi ismini alan torunu Mehmet Emin Efendi oldu.

Evliyaullahtan olan Hatıp Mehmet Emin Efendi, kendisine herhangi bir konuda yapacakları işin hayırlı olup olmadığını danışmaya gelenlere Kur’an-ı Kerim’i açarak tefe’ül ile istiare yaparak ayetle cevap veriyor, insanların gönüllerini rahatlatıyordu. Keramet gösterip aynı anda dokuz köyde namaz kıldırdığı rivayet edilen Hatıp Mehmet Emin Efendi’nin adı, başta Gencek olmak üzere birçok köyde caddelere isim olarak verildi. Sonraki dönemlerde Hattat Mehmet Vehbi Efendi ve Hüsem Efendi gibi zatların da kendi evlerinde ders vermeye başlayınca Gencek’teki medrese sayısı dörde çıktı. Seydişehir müftüsü olarak atanan  Hacıbakizade Mehmet Efendi ise, Gencek nahiyesi ve köylerinde gezici vaiz olarak görev yapıyordu. Bu dönemde Gencek bölgenin ilim merkezi haline geldi.

Mehmet Emin Efendi çok zeki, zor meseleleri çözmede mahir bir insan olduğundan, çözülemeyen problemler için, “Bu e Gencek’li Emin Efendinin bile aklı sarmazlafı Derebucak civarında meşhur bir söz olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı toprakları dış güçlerin işgaline uğradığı zaman işgalci güçlere karşı milli ve güçlü bir refleks sergileyen öncü şehirlerin birisi de Beyşehir’dir.[Tansel, I/242]

Binbaşı Nazım Hikmet Bey (Miralay Nazım bey), Beyşehir Süvari Alayı’nın elinde bulunan ve Mondros Mütarekesi’ne göre teslim etmesi gereken silahları yerli halka dağıtmış ve Genceklilerin “yoldaş” adını verdiği bir örgütlenme oluşturmuştur. Örgütlenmenin başında ise bölgenin manevi dinamiklerinden olan Gencekli Hatıp Mehmet Emin Efendi vardır. "Memiş Efendi" ve "Mehmet Emin" olarak bilinmektedir. İstanbul Hükümeti'ne muhalefet etmiş olduğu için ve önce "Mehmet Emin" sonra ise "Memiş" kod adları ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne üye olduğu için kısmi bir yargılanma süreci yaşamıştır. Önce ertelenmiş, mevcut siyasi durum değişince de beraat etmiştir.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne bağlı Beyşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Şubesi, Memiş Efendi'nin başkanlığında kuruldu. Cemiyetin diğer üyeleri; Süleyman Sırrı Bey (galgay), Miralay Şehit Nazım Bey, Belediye Başkanı Mevlüt Bey, Bakkahade Ahmed Efendi, Faik (Babaoğlu) Bey, Dava Vekili İkbal (Soylu) Bey, Osman (Tultay)Bey (nohçu), İsmail (Taşkoy) Bey (ğalgay), Sadıkhacı Köyü 'nden Mehmet (Cadal) Efendi’ den oluşuyordu.[2]

Birliğin lojistik ihtiyaçlarını ise Seydişehir ve Beyşehir’deki dönemin bazı kanaat önderleri ile yine Gencekli olan Hattat Mehmet Vehbi Efendi, Sadıkhacı Köyü'nden İmam-Hatip İbrahim Efendi, Karaali Köyü'nden Ali Efe, Emen Hatibi Hasan Efendi, Bayındır' dan Araboğlu Mehmed Efendi, Gökçimen Köyü'nden Hatip Ali Efendi ve Hoyran Köyü'nden Hatip Ahmed Efendi halktan toplama yolu ile karşılamışlardır.

Toros Dağları’nın neredeyse tamamına dağılmış olan Kençek aşiretlerinin yardımıyla tüm aşiretlerle temas kurularak iletişim sağlanmış, gizli bir savunma hattı oluşturulmuştur. Konya’ya gitmek üzere Beyşehir’e yaklaşan İtalyan askerlerine sıkılan ilk kuşun Hatıp Mehmet Emin Efendi’nin mavzerinden çıkmıştır. 

Toroslarda oluşturulan bu gizli hattın başına ise halkın Süleyman Sırrı Bey diye bildiği, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Süleyman Askerî bey bizzat geçmiştir. Bölge öyle bir hale gelmiştir ki, dağlardaki eşkıyalar bile Süleyman Sırrı Bey’in pusulasını taşıyanlara dokunamıyorlardı.[3]

Birliğin lojistik ihtiyaçlarını ise Seydişehir ve Beyşehir’deki dönemin bazı kanaat önderleri ile yine Gencekli olan Hattat Mehmet Vehbi Efendi, Hüsem Efendi, Yüzbaşı Gencekli Halid Efendi gibi zatlar, halktan toplama yolu ile karşılamışlardır. Bölge halkı ellerindeki devlete ait silahların bakım ve temizliğini yaparken hasar gören bazı parçaları kendileri üretmeye başlamış, ilerleyen yıllarda ise bu durum bölgede av tüfeği üretiminin temellerini teşkil etmiştir.

Eski evinde kendi el yazması yedi farklı dilde eserler bulunduğuna bizzat şahit olduğum ve dedemin büyük dedesi olan Hatıp Mehmet Emin Efendi, bu yüzden durumdan habersiz olan mülki idare tarafından kısa süreli bir yargılanma süreci yaşamıştır. Eserlerinin bazıları, torunu olan dedem Mehmet Emin Hoca’nın üvey kayın babası tarafından İzmir’in Bornova ilçesine kaçırılmış, çeviri yapan kişi eserlerin değerini farkedince az bir ücret karşılığında o zattan eserleri satın alıp kayıplara karışmıştır.

Hatıp Mehmet Emin Efendi; Arapça, Osmanlıca, İbranice, Farsça, Fransızca, Latince ve Uygurca olmak üzere 7 dil biliyordu ve aynı zamanda hattat idi. Ebced hesabı ve vefk ilminin yanısıra firaset ve fizyonomi, himiya (Nefslerin tesiri) ve simiya (vizyon gösterme) ilimleri, burçların vasıfları ve astronomi gibi ilim dallarına vakıf idi. Tüm eserlerini kendi el yazısı ile yazmıştı. Eserleri arasında Kur’an-ı Kerim tefsirleri, Tevrat ve İncil incelemeleri, tarih araştırmaları, seyahat hatıraları, hadis şerhleri, fıkıh ve tasavvuf yazıları, şifa için yazılmış vefkler yer alıyordu.

Hatıp Mehmet Emin Efendi’nin sülalesi Hatıplar; Kençekler’in Atçekenler oymağının Günkar ve Hatıp aşiretlerini oluşturmuşlar ve Atçekenler adıyla Kayılar’a bağlı olmuşlardır.

Osmanlı dönemi Teşkilat-ı Mahsusa yöneticilerinden olduğu anlaşılan Hatıp Mehmet Emin Efendi; vefatından sonra sessiz sedasız, isimsiz ve sembolik bir mezar taşıyla Gencek’e defnedilmiştir. Yakın zamanlarda ise, duruma vakıf olmayan bazı akrabaları mezarını ve mezar taşını tahmini bilgilerle yenilemişlerdir.

Hatıp Mehmet Emin Efendi’nin soyu ve nesli aşağıdaki şekildeki gibi olup; Gencek, Derebucak, Akseki, Manavgat, İzmir,İstanbul ve Edirne’de akrabaları vardır.

Hatıp Mehmet Emin Efendi, 1920 yılında Gencek’te vefat etmiş ve Gencek Mezarlığı'na defnedilmiştir.

 


Yusuf Avcu, Gencek Kençek

www.yusufavcu.com



[1] İsmail Orman, https://www.ketebe.org/en/artist/mehmed-emin-efendi-553

[2] Ashap Dorbek, Murat Yılmaz

[3] Tansel, I/270; Alperen 2001, 52



[1] Tansel, I/270; Alperen 2001, 52

Yorumlar