Allah İle İnsan Arasındaki En Büyük Sır Nedir?



 
Sabrınız mı tükendi, enerjiniz mi, yoksa ümidiniz mi?  Çevrenizde kimse mi kalmadı “oof” dediğinizde, “ben varım” diyecek? Eski dostlarınızı, uzaktaki yakınlarınızı mı özlediniz? Yada yakınlarınızda olup uzaklık duyduklarınız  mı canınızı sıkıyor? Alışmıştınız değil mi, tiryakisi oduğunuz dostluğa ve muhabbete? Şimdilerde bulamıyor musunuz? Dizlerinizin üstüne yığılıp, tırnaklarınızı avuç içlerine kenetlerken, gözlerinizden yaşlar mı boşalıyor? Derinden derinden konuşuyor musunuz kendi kendinize?
Öyle ise siz yalnızsınız! Ama üzülmeyin! Çünkü sırlı bir yol var önünüzde. Asıl gerçek olana doğru çok boyutlu bir kapı açıldı artık. Yalnızlıktan kurtulup farklı bir dünya bulma, ya da farklı bir dünya kurma arayışınız vardı ya hani! Kutsal olanların çekim alanına çekti götürdü sizi…
Herkesin yeniden keşfini yeni bir  marifet zannettiği nice güzellikler var artık gözünüzün önünde. İlahi sanatın sırlarının ve hikmetlerinin bin bir farklı mecazlarla sunulduğu bir güzellik. Çirkinin çirkinliğinde bile güzellikleri keşfettiren, her tarafında ayrı bir incelik farklı bir gizem gizli olan bir güzellik. Ve her bir ayrıntıda bizi yüce yaratıya doğru biraz daha yaklaştıran sırlar ve gizemler yumağı.
Bir ucunu görünce gerçek budur deyip aldanarak gizemi çözemediğimiz, bulmacayı çözmek ve sırrı yakalamak adına uğraşıp durduğumuz bu hal nedir biliyor musunuz? Bu hal; insana beyanı öğreten, insanı kendisine muhatap alarak ona bunun için gerekli yetenekleri  veren Allah’ın bize bir rahmet olarak ihsan ettiği sanatını okuma gayretidir.
Bu gayret hem insanı Allah’a yaklaştıran bir sır olur, hem de üstü açılıp ortaya çıkan her gizemin diğer insanlara da anlatılmasına vesile olan bir sanat dalı olur insanın elinde. Ve iyilik ve güzelliğe, gerçekliğe götüren bir elçi olur; insan da ortaya koyduğu eser de. Sanattaki gizemi yakalayınca insan, sanattaki güzelliğin ve o güzelliğin içini dolduran iyiliğin Allah’tan geldiğini, O’nun güzel isim ve sıfatlarından süzüldüğünü görür ve anlar.
İlahi sanatın sergilendiği yeryüzündeki süslere, süslemelere, mükemmellik ve güzel manzaralara şahid olan, gezip gören, hayretler içinde kalan ve derin düşüncelere dalan insan bir aşamadan sonra bu güzelliklerin gerçek sahibine yönünü çevirir. O’nun sonsuz kudretini, sonsuz mükemmel ve güzelliğini görür ve azemetine secde eder. Zaten insanın yaratılış vazifesi bu değil midir?
Her ne kadar insan cahil, unutkan ve isyankar da olsa, aleme örnek ve numune olacak potansiyel kendisinde vardır. Bir de insanın üzerine aldığı öyle bir emanet vardır ki, onun ile gizli defineyi bulup açabilir. İlahi sanattan yola çıkarak Allah’ı tanır ve bilir. Yine kendi varlığına verilmiş olan özelliklerden yola çıkar ve kendi aciz ve fakirliğini ve sınırlı ve ölümlü hayatını görür. İnsanın nazarını hayret ve tefekkürle izler. Maneviyatı ve gönül alemiyle arş, kürsi ve levh-i mahfuz gibi manevi değerlere; aklı, nefsi, idraki ve maddi yapısı itibari ile de yer ve gök unsurlarının oluşturduğu kainata karşılık geldiğini görür. Ve varlığın birlik ilkesini öğrenir. Allah’ın var ve bir olduğuna tam iman eder.
Ve daha nice güzellik dalgaları belirir insanın düşünce burçlarında. Varlığın görünen güzelliğinin arkasındaki  hakikat güzelliğini yakalayınca, Allah’ın isim ve sıfatlarının varlıklardaki tecellileriyle şereflenir insan. Sayısız ve iç içe daha nice güzellikler görünür olur gönül gözüne. İman nuru daha bir başka parlar artık kalbinde. Ve sonsuz duyguları çoşturan bir sevgi ırmağı çağlamaya başlar yüreğinde. Ve insan kendini bulur bu sırlı gizem içinde. Sonra yüreğinden şiirler, öyküler dökülür diline. Ruhunun dünyasını tasvir eden bir yetenek gelir eline. Artık kendisine yansımakta olan isimlerin her farklı dalgalanmasında farklı bir sır yakalayan insan, her defasında farklı bir eser ortaya koyar. Her eserine de farklı bir duygu katar. Estetikte, ahlakta ve sanatta sürekli en güzeli arama ve en güzele ulaşma düşüncesiyle yükselir yeni ufuklara…
Yusuf Avcu, İnsan Bir Sanattır 2

Yorumlar