Gencek Ak Dağ ve Ak Dağ Kurt Kalesi


 


Ak kelimesi ve rengi, Türklerde arılık ve yüceliğin sembolüdür. Ak renk baş renktir. Bu yüzden manen bu dağa tırmanarak göklere ulaşan Abakan Kamlarının dualarında “Dağlar başı Ak Dağ’sın” deniliyordu.[1]

Türk kültüründe dağlar,  ataların ruhlarının toplandığı ve Göktanrı’ya giden yolda bir merdiven görevi gören kutsal mekânlardır. Yer altı, yer üstü ve gökyüzünü birleştirirler. Bu dağlar aynı zamanda bir ağaçtır. Eski Türklerin yaşadıkları yurtları ayakta tutan orta direği gibi bir sırık veya bir kazıktır. Kamlık mertebesine ulaşan kişi, rüyasında bu dağa tırmanır ve bir merdiven olarak kullandığı bu dağ yolu gökyüzüne ulaşır. Tanrı Ülgen’e kurban sunar. Bu dağ gökkubbeyi ayakta tutan bir direktir.[2]

Türklerin kutsallık atfettiği Altay Dağları, Kazakçada “Al Tay” yani “Al Dağ” şeklindedir. “Al”, kırmızı; “tay” at yavrusu olarak bilinir. Ancak eski Türkçede “Al”, altın; “tay” da dağ anlamına gelmektedir. Yani Altay, Altın Dağ demektir. Altın Dağ ise Türk, Altay ve Moğol mitolojisinde kutsal dağdır. Zirvesinde Altan Han (Altun Han) yaşar. Altın Direk olarak da söylenir. Zirvesinde Tanrı Ülgen’in tahtı bulunur. Bu yüzden Tanrı Dağı olarak adlandırılır. Altın Kazık yani Kutup Yıldızı ile bağlantılıdır. Göğün üst katlarına kadar yükselir. Dokuz rüzgârın kesiştiği yerde başlar. Dokuz ırmağın kesiştiği yerde ise Demir Dağ vardır. Dokuz yer altı denizinin birleştiği yerde  Bakır Dağ bulunur. Dağlar yaslanıp sırt dayanacak, güç alınacak bir yerdir. Ak, kara ve gök ya da gökçe renkleriyle adlandırılırlar.

Ak Dağ ismini, M.Ö. 2000’li yıllarda bölgede yaşamış olan ata Türk kavimlerinden Kençeklerden alır. M.Ö. 1000’li yıllarda bölgede yaşayanlar Sarı Gıpçag Genciklerdir. Toros Sıradağları’nın en yüksek noktalarından birisidir. Gencek, Zekeriya, Durak ve Derebucak yerleşimleri ile; Gencek Dağı, Küpe Dağı, Araplar Dağı, Çömlek Dağı arasında kalan bölgenin en yüksek dağıdır. Gencek’in 4 km güneydoğusunda yer alan Akdağ, 2135 m yüksekliktedir.

Hitit ve Roma dönemine ait kalıntılar bulunan Taşlıpınar köyü bu dağın eteğinde bulunmaktadır. Dağın zirvesinde gözetleme için yapılmış bir kulübe bulunmaktadır.

1221 yılında, Anadolu Selçuklu hükümdarı I. Alaaddin Keykubad, Alanya Kalesi’ni fethedince, birçok konargöçer durumdaki Türk aşiretini buraya yerleştirdi. Bu tarihlerde, diğer bazı boyların aşiretleriyle birlikte Alanya ve Manavgat çevresine yerleştirilen Kençeklerin Gencek ve Güncek isimli kolları bu bölgede birçok köy kurdular. Ancak bu cemaatlerin birçoğu yarı göçebe olarak yaşıyorlardı. Gencek yörüklerinin özü Gencek Cemaati ise Akseki, İbradı, Kaşaklı ve Beyşehir dağlarını yaylak olarak kullanıyorlardı.

Yörükhan-ı Gencek Cemaati, tahminen 1222 yılında, günümüzde Yukarıköy adı verilen eski yerleşim yerine çadırlarını kurup burayı yaylak olarak kullanmaya ve oranın adına Gencek Mezrası demeye başladılar. 1225’li yıllarda ise Yukarı Köy mevkisinde yarı konargöçer olarak yerleşmiş olan Gencek Cemaati, bugünkü Gencek mevkisini keşfederek yerleştiler.

1699 yılında; Çıplaklı, Gildirli (Gıldereli) ve Zekeriyalıların da dâhil olduğu Sofulu, Tekeli, Kara Hacılı, Kitreli, Yalçılı, İrikli ve Balcılar gibi aşiretler, devlet tarafından yerleştirildikleri yeri beğenmedikleri için şekavet etmeye ve eşkıyalık yapmaya başladılar. Bu cemaatler İçil sancağını terk edip Alaiye sancağının Manavgad ve Düşenbe kazalarına gelerek buralarda huzursuzluğa sebep oldular. Tekrar Içil sancağına gönderilmeleri için yapılan girişimlerde kan döküldü ve karşı gelen eşkıyaların cezalandırılması için 1699 yılında hüküm gönderildi. Osmanlı sultanı tarafından Kıbrıs’a sürgün edildiler. Ancak bazıları gemi kaptanlarının öldürerek Toroslara geri geldiler. [3],[4]

1717 yılında ise devlet daha cebri tedbirler aldı. Müsait arazide, köylerde iskânlar yaptı. Affı umumi ilan etti.[5]

1730 yılındaki yörük defterlerinde ise Karahacılı, Turgutlar, Eski Yörük, Narencili ve Zekeriyalı cemaatlerinin yerleştiği kayıtlıdır. Bu tarihlerde Çıplaklı ve Girdirli sülaleleri de Gencek’e yerleştiler. Zekeriyalı aşireti ise Gencek’e bağlı Sekere (Taşlıpınar) köyü mevkisine yerleşti. İbradı ve Kaşaklı’ya yerleşenler oldu.[6]

Akdağ, Gencek efsanelerinde de geçmektedir. Efsanelere göre, eskiden Akdağ’da ve Kızıldağ’da birer kişi yaşarmış. Birbirlerine taş atmışlar. Her ikisinin taşı da karşı dağa ulaşmış. Akdağ’dan taş fırlatanın taşı Kızıldağ’dakinin başına, Kızıldağ’dan taş fırlatanın taşı Akdağ’daki kişinin başına değmiş. Birisinin kafası şişmiş beyaz olmuş, öbürünün kafası şişmiş kızarmış. Bu yüzden bir tarafa Akdağ, diğerine Kızıldağ demişler.

Gencek Göleti’nin su kaynaklarından bazıları Ak Dağ’ın eteklerinden çıkmaktadır. Tarihî Yarık Muyar Pınarı, Ak Dağ’ın eteğinde Gencek ile Taşlıpınar köyü arasında bulunmaktadır. Ak Dağ’ın arka tarafı Sırçalık, Topurdum ve Sarınç antik şehirlerine ve ören yerlerine bakar. Bu bölgedeki su kaynaklarının çoğunluğu da yine Ak Dağ’ın eteklerinden çıkmaktadır.


 

Son dönemlerde mermer şirketlerinin kontrolsüzce açtığı taş ocakları ve definecilerin talanına uğrayan Ak Dağ, idari yönetimlerin ilgisizlikleri yüzünden ihtişamlı görüntüsünü kaybetmeye başlamıştır.

Ak Dağ Kurt Kalesi

Kurt Kalesi Akdağ'ın tam tepesindeki kayalık plato üzerinde yer alır. Doğal kayalık yapı üzerine gizlenerek inşa edilmiş doğal bir kaledir. Muhtemelen Hitit döneminden kalma olup, Roma döneminde Homanada kalelerinden birisi olmuştur. Adada Türk Beyliği'nin merkezi savunma kalelerinden birisi olduğu anlaşılmaktadır. 2000 metrenin üzerinde bir yüksekliğe sahip olması nedeniyle, buradan tüm bölge rahatlıkla görülebilir.

Kurt şeklinin ağzı ve memelerine denk gelen giriş kesimleri zamanla çökmüş ve kapanmıştır. Çevredeki doğal yapı incelendiğinde yakınlarında eski bir su kaynağı olması muhtemeldir. Zira Ak Dağ2ın Topurdum yaylasına bakan tarafında güçlü su kaynakları vardır.

Yakın çevresinde Sırçalık Antik Kenti, Gencek Homanada Antik Kenti, Taşlıpınar antik yerleşimleri, Balat ve Çamlık antik yerleşimleri bulunmaktadır.

Kurt Kalesi Akdağ'ın tepesinde yer alır. Doğal kayalık yapı üzerine inşa edilmiş doğal bir kaledir. Muhtemelen Hitit döneminden kalma olup, Roma döneminde Homanada kalelerinden birisi olmuştur. Adada Türk Beyliği'nin merkezi savunma kalelerinden birisi olduğu anlaşılmaktadır.

Etrafında antik yerleşim kalıntıları ve kaya mezarlıklar bulunur. Tengri'ye en yakın yer dağın zirvesi inancıyla Sarı Kıpçak Türkleri'ne ait mezarlıklar bulunur.

Kurt Kalesi, kurt şeklinde tasarlanmış olup, etrafındaki ve içindeki kayalar oyularak veya taşınarak şekillendirilmiştir. Topurdum tarafındaki su kaynaklarına inen dehlizler ve bu dehliz mağaralara giden girişler bulunur. Bazıları mermer ocağı şirketleri tarafından yok edilmiştir. Bu yüzden acilen sit alanı ilan edilmeli ve koruma altına alınmalıdır.

Yusuf Avcu

Türk Sır Budunu KENÇEK, Kutlu Birlik Kanı GENCEK, sayfa 286

 



[1] Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi II. Ankara 1935, s. 431.

[2] Sacide Çobanoğlu, 2001, s. 55; Abakan Türklerin Destanlarında Halk İnanışları Bağlamında Dağ Kültü s. 45.

[3] Ahmet Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1930, s. 148-151.

[4] Ahmet Refik, a.g.e., s. 1\8- ı20.

[5] Kemal Özkaynak, Akseki Kazası, Akgün Matbaası, Ankara 1954.

[6] Anadolu’da ve Rumeli’de Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu, Yör-Türk Vakfı, Ankara 2000.

Yorumlar