Hayal, bu günkü kullandığımız manada
kuruntularla oluşturulan bir tür gerçeklerden kaçış değildir. Çünkü hayal,
madde âlemiyle ruhani âlem arasında bir köprüdür. Esasen hayal, hava içerisinde
bir tefekkür gezisidir.
Düşünme, düşleme, fikretme
manalarında kullanılan hayal, hakikatin iç yüzünü anlama adına yapılan
tefekkürdür.
Gizli bir hazine olan ve bilinmek
isteyen Allah, bunun için kâinatı yaratmıştır. Fakat O’na ulaşmak adına
yetmişbin perde geçmek gerekir. Bununla birlikte Allah hikmeti dilediğine
verir. İnsanın bu sırlı perdeleri açması adına gerekli olan hikmetin, Allah’tan
bir yardım olarak geliş şekillerinden bir tanesi de hayallerdir.
Namaz kılarken kendisini Kâbe’de ve
Kâbe’nin etrafındaki Arş’a kadar devam eden manevi zikir ve tesbih dairesinin
içerisinde hayal eden bir kul, Rabb’inin sonsuz varlığına karışmaya başlar.
Manevi olarak her yükselişinde kendini bir üst basamakta tahayyül eder.
Manevi olarak hakiki yükseliş ise,
insana verilen kalb, sır, ruh, akıl ve hayal gibi kuvvetlerin eğitilmesi ve
yüzlerinin sonsuzluğa çevrilmesi ile olur. Zaten akıl ve hayal sonsuz mutluluğu
arama yeteneğine sahiptir.
Hayal bir kimsenin aynada gördüğü
görüntü gibidir. Bir yönü ile kendi suretini aynada algılayan insan, hakikat
boyutuyla algılayamaz. Bunun diğer bir örneği gölgeyi gün ışığından ayıran
çizgidir. Çizgi gibi görünse de gölge ve gün ışığının varlığından, bu iki
gerçekliği birbirinden ayırdığından dolayı vardır.
Zaten hayalin en belirgin özelliği
bedensiz yani soyut olanı somutlaştırmak; cismani olanı da soyutlaştırmaktır. Şiir
ve edebiyat eserleri bu ufuktan doğarlar. Mesela şiir ile cansız bir cisim
konuşturulur. Yani insanın duyguları çıplak olarak hayal âlemine girerler ve
her biri kendisine uygun bir biçim ve şekli alırlar.
Allah ezeli ve ebedidir. Mutlak
güzellik ve mutlak varlıktır. İnsanın varlığı O’nun varlığını nisbeten bir
gölge hükmündedir. Bu yüzden âlimler “bütün
bir âlem, bir hayalden ibarettir” demişlerdir. Hayal yetisi insanın kendi
hiçliğini görüp Mutlak Varlık olan Allah’ı tanıması ve bulması için bir kapıdır.
İlahi belirtileri yani Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımada önemli bir rol
üstlenir. İlahi isim ve sıfatların tecelli ettiği varlıklar üzerinde tefekkür
etmede insan hayal kuvvetini kullanır. Görünmeyen varlıkları kavramamızda yine
hayal yardımcı olur.
İnsan ibadetlerinde ve zikirlerinde
aynı ibadet ve zikirleri geçmiş yapanlar ve gelecekte yapanlarla hayali olarak
buluşabilir. Hayal, bir sinema şeridi gibi insana gördükleri üzerinde tefekkür
ettirir ve görüleni lezzetli kılar. Dünya hayatındaki insana çirkin gözüken
haller ve üzücü olaylar karşısında insan hayal ile manzaranın görünüşünü
değiştirebilir. Mesela zindandaki bir insan hayali olarak özgür oduğunu
tehayyül eder. Ve dışardaymış gibi kısa da olsa geçici bir lezzet alır.
Bazen hayal insanın hayatını mahveden
tetikleyici bir unsur olur. Nefsin kontrolüne girdiği zaman, insanı günah
deryalarına daldırır. Çünkü günahın hayalinde günaha giden bir yol vardır.
Hayal, rahmet hazinelerinin bir
anahtarıdır. Ruh hayale, akıl da fikre binip seyahat edebilir. Ruh hayal atı
ile semaları ve yerin altlarını, hatta farklı asırları dolaşabilir. İlahi
isimlerin yansımalarını keşfedebilir. Bu keşifte hayal bir dürbün vazifesi
görür. Ve hayaliyle gezen insan yorulmaz. Bedeni ile gidemeyeceği yerlere gider
ve döner.
İşte hayal insanı böyle gizli
hazinelere taşıyan tılsımlı bir binek ve anahtardır. Yeterki doğru eğitilip
doğru ufuklara doğru yelken açsın.
Yorumlar
Yorum Gönder