İşgalin Yeni Yüzü: Deccalizmin Görünmez Kuşatması ve Zihin İşgalinin Tehlikesi


İşgal ediliyoruz…

İşgal ordusuna gerek yok ki!..


Dizileriyle evlerimizi, paralarıyla cebimizi, fikirleriyle zihinlerimizi, gıdalarıyla midelerimizi, kanunlarıyla yönetimimizi, internetleriyle nesillerimizi, bankalarıyla topraklarımızı, ilaç ve aşılarıyla bedenimizi işgal ediyorlar zaten, zaten işgal ediyorlar.

Dünya tarihindeki işgaller, çoğu zaman tanklar, silahlar ve ordular aracılığıyla gerçekleşti. Fakat bugün, çok daha sinsi, çok daha derin ve kapsamlı bir işgal biçimiyle karşı karşıyayız. 


Artık fiziksel ordulara gerek kalmadı. Çünkü dizilerle evlerimizi, paralarla cebimizi, fikirlerle zihinlerimizi, gıdalarla midelerimizi, kanunlarla yönetimimizi, internetle nesillerimizi, bankalarla topraklarımızı, ilaç ve aşılarla bedenlerimizi kuşatan görünmez bir işgal sürüyor. 


İşgal ordusuna artık gerek yok; çoktan içimize girmiş, hayatlarımızın her alanını kuşatmıştır. Bu, Deccalizmin en sinsi, en derin stratejisidir.


Bu yeni işgalin adı, Deccalizmin görünmez kuşatmasıdır. Deccal, yalnızca korkunç yüzüyle değil, aynı zamanda usul usul, sinsice yayılan ve insanın iradesini, bilinç alanını ele geçiren bir sistemdir. Diziler aracılığıyla kültürel yozlaşmayı yayar, genç nesillerin değerlerini zedeler. Para ve ekonomik sistemle insanları borç batağına sürükler, özgürlük alanlarını kısıtlar. Fikirleriyle algı operasyonları yapar, zihinleri manipüle eder, toplumsal bölünmeleri derinleştirir. Gıda ve ilaç sektörleri üzerinden sağlığı tehdit eder, bedenlerimizi kontrol altına alır.


Kanunlar ve politikalar aracılığıyla halkları kölelik düzenine hapseder, internet ve dijital medya üzerinden nesillerin ruhunu zehirler. Bankalar ise toprakları ve maddi kaynakları ele geçirerek, ulusların kaderini ellerinde tutar. Aşı ve ilaçlar, kimi zaman şifa aracı gibi görünürken, aslında bedenlerimizin zayıflaması ve kontrol edilmesi için kullanılan araçlardır.


Deccalizm’in asıl amacı, evvelâ kalpleri ve zihinleri işgal etmektir. Çünkü kalbi ve zihni işgal edilmiş toplumların itaate yatkınlığı, düşman için en kestirme yoldur. Toplumların inancını örseler, geleneklerini yıkar, tarihinin şanlı satırlarını silik bir hatıraya dönüştürürsen, onları yalınayak, çırılçıplak bırakmış olursun. Artık o toplum aç, susuz, çıplak, evsiz ve mazisiz bir varlık haline gelir. Zihin birikimleri iflas etmiş, iman tahtası çürümüş, nereye gideceğini bilmeden savrulan bir ceset gibidir.


Bu cesetlere yeni bir kalp, yeni bir zihin monte etmek, onları arzu edilen istikamete yönlendirmek çok kolaydır. Toplumu tamamen zihin ve kalpten mahrum bırakmak mümkün olmasa da, asıl hedef idareciler, yazarlar, din adamları ve medya sahipleri gibi topluma yön verebilen kişileri bu işgalin içine çekmektir. Çünkü hafızası silinmiş, inancı kalpte sağlamca tutan sütunları devrilmiş bir toplum için şeytana itaat etmek bile zorlayıcı olmaz.


Deccalizm, Müslüman toplumların idarecilerini, din âlimlerini, kanun yapıcılarını, gazetecilerini, yazarlarını, medya organlarını, öğretmenlerini ve toplumun yönünü belirleyen bütün segmentlerini bu kurgu üzerine dizayn ettiğinde, o ülkeyi fiziksel olarak işgal etmeye, bombalar yağdırmaya, topraklarını ele geçirmeye gerek kalmaz. Çünkü bu şekilde toplum zaten kendi kendini yok etmeye başlar.


Topluma yön veren kurumları, devlet düzenini, inancı ve kültürü duru tutan organizmayı işgal etmek; bir toplumu baştan sona kuşatmaktır. Yüzyıllık en büyük yaramız, işte bu “zihin işgali”nden henüz tam anlamıyla kurtulamamış olmamızdır.


Bütün öğretilerimiz, kanunlarımız, filmlerimiz ve kitaplarımız bu sinsi saldırıyı bertaraf etmek için çaba sarf etti; ancak topluma yön veren mekanizmaların kumandaları hâlâ işgal güçlerinin elinde. Bu yüzden biz, Allah’a yakın ve O’nun yolunda bir ömür sürmeye çalışırken, bizi anlatıyor görünüp aslında Batı yaşam biçimlerinden devşirilmiş, değerlerimizi aşındıran diziler ve filmlerle karşılaşıyoruz.


Bu vasat, en büyük işgallerden biridir; ölümlerin en beteridir. Çünkü dışarıdan gelen bombalar kısa sürede yok olur, ama zihinlere ve kalplere yerleşen zehir uzun yıllar etkisini sürdürür, nesiller boyu devam eder.


Bu işgal biçimi, görünmeyen bir savaş alanında, insanlığın ruhu ve bilinci üzerinde yürütülen bir kuşatmadır. İnsanların farkına varmadan esaret altına alınmasıdır. Asıl hedef, bireyin özgür iradesini yok etmek, toplumu küçük parçalara bölmek, böylece direnci kırmaktır.


Oysa her işgalin bir direnişi, her zulmün bir hakkı vardır. Bu görünmez işgale karşı en büyük silah, bilinç uyanışı, hakikat bilgisi ve birlik olmaktır. Deccalizmin sırlarını görmek, onun tuzaklarından sıyrılmak için önce kendi iç dünyamızı işgal eden karanlıkları tanımalıyız.


Bugün, görünmeyen bu işgale karşı koyabilmek için öncelikle nerelerde işgale uğradığımızı eksiksiz saptamalı, topluma zehir gibi zerk edilen bu alanları temizlemeliyiz. Terör örgütlerinin piyonlarını kurumlardan temizlemek kadar hayatî bir adım atmış oluruz. Ancak o zaman hem yaşarken, hem ölürken zamanın anlamını kavrayabilir, varlığımızla mazlumlara daha fazla kol kanat gerebiliriz.


Yeter ki özü unutturmaya yeminli deccalizmin zihin ve kalp işgalinden bir an evvel kurtulalım! Unutmayalım; zihin ve kalp özgür olmayanların, gerçek hürriyet ve imanla buluşması mümkün değildir.


Unutulmamalıdır ki, insan ruhu özgürdür ve hakikatle buluştuğunda, en kalın zincirler bile eriyip gider. İşte o zaman, gerçek özgürlük ve kurtuluş mümkün olur.


Yusuf Avcu, Deccalizm ve Şeytanın Sırları

Yorumlar