Dünyanın en hassas terazisi
İnsanın iç dünyasını oluşturan hisler
dış (zahiri) ve iç (Bâtıni) olmak üzere ikiye ayrılır. Görme, duyma, koklama,
tatma ve dokunma duyguları kadar; akıl, hayal, vehim, hafıza ve müşterek hisler
de vicdan için bir bilgi kaynağıdır. Ruhun bu bâtıni hislerle bilme ve tartma
kabiliyetine “vicdan” denilir. Bu hislerle elde edilen bilgilerin ilk yaratılış
fıtratı ile kıyaslanıp yargılanmasına da “vicdaniyat” denilir.
Vicdan, doğuştan insanın fıtratına
yerleştirilmiş olan hakikatler ile insanın iç âleminde beliren bütün his ve
duyguları, oluşan bütün düşünceleri kusursuz tartan ve sonuçlarını kalbe gönderen
bir adalet sarayıdır. İnsanın manevi mahiyetine yerleştirilmiş Sırat köprüsü
misali, kıldan daha ince ve çok hassas duyguları bile tartabilen fakat ancak
hissedilebilen bir terazidir. Ruh denilen sonsuz hakikatin farklı bir
yansımasıdır. Vicdandan gelen hakikatler kalbde depolanır. Kalb bu hakikatlere
göre şekil alır. Vicdan hak ve hakikatleri her şart ve koşulda hissettiren bir
erken uyarı sistemidir. Manevi âlemlerin bir haristası gibidir. Ahlaki
değerlerin merkezidir. Kâinatta bizzat gördüğümüz kanunlar nasıl yalan
söylemiyorlar ve doğrudan şaşmıyorlarsa vicdan da fıtrat kanunlarından şaşmaz.
Ve her zaman her şartta doğru söyler. Fakat insan anlık durumu ve seviyesine
göre onları duyabilir, anlayabilir.
Fakat bu hassas terazideki denge
günahların etkisiyle alt üst olabilir. Bu yüzden insan fıtratı günahtan
rahatsızlık duyar. Fakat insan günahları alışkanlık haline getirirse vicdan
tephi vermez bir hale gelir. Fıtrata yerleştirilmiş ilk hali saç kılını bir
tartabilirken, günahlarla hassas ayarları zedelenmiş ikinci hali tonluk
ağırlıkları tartamaz bir hale gelir. Böyle birisinin sağlıklı hükümlere varması
mümkün değildir.
Bu haliyle ayçiçeğine benzeyen
vicdan, devamlı olarak insan fıtratına yaratılışta yüklenmiş olan hakikatlere
yüzünü çevirmektedir. Sürekli olarak yüzünü güneşe doğru yönelten ayçiçeği,
başı ağırlaşınca ancak yere bakabilmektedir. Vicdan da aynıdır. Günahlarla
hakikatlere bakan yüzü kararırsa, artık hakikatlerin kaynağını takip edemez.
Yapılan her iyilikte iyiliğin özünde
gizli olan mutluluk duygusunu kalbe ve ruha hediye olarak sunan bu sistem,
yapılan her kötülükte de vicdan azabı dediğimiz acı ve hüznü ruh ve kalbde
hissettirir. Ve buvazifesini yaparken asla affetmez ve insan fıtratına ilk
yerleştirilen ilahi kanunları mutlaka uygular. Çünkü vicdan, insanın bozulmamış
fıtratıdır.
Vicdanın ve ruhun, irade, zihin, his
ve Rabbani latifeler olmak üzere dört esası vardır. Bunlardan iradenin asıl
amacı Allah’a ibadet; zihnin asıl amacı Allah’ı tanımak; hissin asıl amacı
Allah’a muhabbetti temin etmek, Allah’ı sevmek ve Rabbani latifelerin asıl
amacı ise, Allah’ın isim ve sıfatlarının yansımalarını görmek ve onlara ayna
olmaktır.
Vicdan, madde âlemi ile mana âleminin
buluşma noktasıdır. İnsanın bedeni görünen varlıklardan istifade ettiği halde,
aklı ve kalbi yaratıcısını tanımakla ve bulmakla tatmin olur. İşte vicdan beden
aracılığıyla maddi âlemden gelen verilerin ve akıl, kalb ve hisler aracılığı
ile manevi âlemlerden gelen verilerin ilk olarak birleştiği bir yerdir.
Bu nedenle insana Allah’ın varlık ve
birliğini tanıttıran, anlatan manevi bir sistemdir. Çünkü vicdan, sanatla en
güzel surette yaratılmış olduğunu hissettirir insan denilen eşsiz varlığa.
Vicdandır insanı Allah’a yönelten. Aciz ve muhtaç bir varlık olduğumuzu bize
hissettiren. Ve dua ederek yalnız ve yalnız Allah’a sığınmamızı sağlayan ve her
vakir Allah’ın rahmetini celbeden. İnsan her aciz ve muhtaç olduğunu
hissettikçe vicdan penceresinden yaratıcısına rahatlıkla sığınabilir.
Çünkü vicdan cezbesi sayesinde
Allah’ı tanır. Allah’ın sonsuz ve mutlak güzelliği, isim ve sıfatları kâinatta
müthiş bir cazibe kaynağı olmuştur. Bu cazibeye karşılık verecek olan çekilmeye
müsait haller ve duygular ise, insanın fıtratına ve vicdanına
yerleştirilmiştir. Vicdandaki bu Allah’ın cazibesine kapılma, çekilme ve
bağlanma haline “incizap” denilir. Bu cazibe ve incizap hali sürekli devam eder
durur. Bu durum alıcı ve vericilerden oluşan radar istasyonları gibidir.
Vicdanın bu hali Allah’ın varlığına en büyük delillerden birisidir. Çünkü nasıl
radyo alıcılarından çıkan ses bir radar istasyonunun varlığınına delil ise;
insanların vicdanlarında hissettikleri cazibe halleri cazibedar bir hakikati
insana gösterir.
Diğer taraftan vicdan nurun kaynaği
ve sahibi ile muhatap olurken, akıl kaynaktan yayılan nur ile muhatap
olmaktadır. Dolayısı ile vicdanın akla üstünlüğü, ışık kaynağının kaynaktan
çıkmış olan ışığa üstünlüğü gibidir. Çünkü ilahi isim ve sıfatlar ilk olarak
vicdan aynasına yansır. Vahye dayanan hakikatlerin ilk tecelli ettiği yer
vicdandır. Akıl ise vicdan aynasına yansımaları görebilir ve değerlendirebilir.
Ruhun bir şeyleri sezip kavramasıdır vicdan.
İman bir nurdur. İnsanların vicdanına
Allah tarafından ihsan edilen bu nur ile hem vicdanın iç yüzü aydınlanır, hem
de kalb bu nur üle bütün his ve duyguları aydınlatır.
Vicdanın mekanizmasını oluşturan
öğeler hayal, rüya, irade, zihin, duygu, Rabbani latifeler, hafıza ve şuur
şeklinde ifade ettiğimiz estetik kodlamalardır.
Yusuf Avcu, İnsan Bir Sanattır 1
Yorumlar
Yorum Gönder