Sonsuzluğa
giden yol
Şu kainat
içerisinde, acizlik ve fakirliğiyle nazenin bir çocuğa benzeyen her insan, “Ben
kimim, nereden geldim, nereye
gidiyorum?” sorularıyla mutlaka yüzleşmektedir. Aslında bu soruların doğru
cevabını insanın nefsine kabullendirebilmesidir zor olan. Her birey arayış
içerisindedir, hemde bir ömür boyu. Kimisi yaklaşmak kimisi kaçmak ister
gerçeklerden. Fakat kaçış yoktur ölümden. Zira her canlı gibi bizler de ölümü
tadacağız. Ölüm, ölüm öncesi ve ölüm sonrası derken hayatın dünyadan ibaret
olmadığını anlayacak ve bir sonsuzluk yolcusu olduğumuzun farkına varacağız.
Hem de çok uzun ve geçilmesi zor engellerle dolu bir yolun yolcusu.
İçimizdeki
duygular; denizin ortasında büyük bir tufana yakalanmış, küçücük bir gemi gibi
hissettirecek kendimizi. Her duygu farklı bir tarafa çektikçe farklı adacıklar belirecek ufkumuzda. İçimizdeki asi ve isyankar
duyguları bastıracak, “kalp” isimli bir kaptanın nidası yankılanacak iç
dünyamızda. Evirip çevirecek duygularımızı, bir halden başka bir hale sokacak
her an her dakika. Çünkü; ilk fırsatta bizi yok etmek isteyen,“nefs” isimli bir
düşman belirecek her seferinde karşısında. Zira öfke ve şehvet gibi öyle güçlü
silahları var ki; çölde susuz kalmış gibi, serap görerek kurtuluşu hayal
edeceğiz çaresiz. Güçsüz, takatsiz ve de aciz.
Bu dünyada o kadar aciziz ki, kâinata
halife olabilecek nitelikte yaratılmış olmamıza rağmen, bir zerreye bile hâkim
değiliz. Ya yaratılış vazifemiz! Her tarafın düşmanlarla dolu olduğu bir yola
çıktığımızı ne zaman fark edeceğiz. Sonsuz bir yolculuğa çıkanın sayısız düşmanı
olurmuş. Diğer taraftan bu sonsuz ihtiyaçlar demek. Bu, bitmeyen ve bitmeyecek
olan sonsuz ihtiyaçlarımdan dolayı çok fakiriz demek.
İşte bu acizliğimizden, işte bu
fakirliğimizden dolayı bize yardım gerek. Parçalardan bulamayınca yardımı,
bütüne bakmalı insan. Çünkü, parçadan bütüne kâinattaki her eşyada, her
varlıkta mükemmel bir sanat var. Kusursuz bir nizam ve intizam var her
tarafımızda. Hepsi de şeye gücü yeten, var olan, bir olan, eşi ve benzeri
bulunmayan bir ustanın yani Allah’ın eseri. Her şeyi sanatla yaratan ancak
Allah’tır. İnsan O’nun eşsiz eseri, insan bir sanattır. Ve O’nun bir eseri
olarak, sanatını tanımak, görmek ve göstermek gibi bir vazifemiz var. O’nun bir
eseri olarak bakmaya çalışırsak her şeye; O’nu çok severiz, O’na yöneliriz
bütün kalbimizle, dua ve ibadetle. O’nun şefkatine ve merhametine sığınırız. O’nun
lütfettiği imanla aydınlanır dünyamız.
Bizi yoktan var eden, içimizi
dışımızı en güzel şekilde yaratan Allah’a karşı şükretmeliyiz, budur asıl
vazifemiz. Her nimetin şükrü kendi cinsindendir demiş büyüklerimiz. Kâinattaki
fıtrat kanunlarına uyan, Allah’ın isimlerine ayna olan, bir kul olmamız gerek o
zaman.
Tefekkürle bakınca Allah’ın sanat
eserlerine, aynı eserlere bakan başkalarını da görürüz şüphesiz. Hani derlerya;
“bakmak ile görmek arasında fark var”, bakmak değil, baktığı yerde hikmet
perdeleri görebilmek asıl olan. Ve doğru bir yol bulabilmektir kendimize.
İçimizdeki duygu fırtınalarını dindirecek, bizi güvenli bir limana götürecek
bir yol…
yusufavcu.com'da bu sonsuz yolculuğun
sırlarından bir demet bulacaksınız. Okumayı öğreneceksiniz kainatı ve insandaki
sanatı. Ve tefekkürle hakikate ulaştıran bir yol bulacaksınız içinizde. Kuralları Kur’an,
kaynağı vicdan olan…
O yol ki; İnsandaki sanatın yorumu…
O yol ki; Acz, fakr, şevkat, şükür ve
tefekkür yolu…
Yusuf Avcu
Yorumlar
Yorum Gönder