Sorkun; Gökbel Dağı, Gencek Dağı, Asar ve Gavur Kalesi arasında kalan 150 metre derinliğinde bir platodur. Hititlerin Tarhuntassa denilen kutsal su bölgesinde yer almaktadır.
Çok eski su kaynaklarının bulunduğu bir yerdir. Eski yerleşimlere ait olduğu düşünülen bir kaç su kuyusu ile Hitit dönemine ait olduğu tahmin edilen lahitler ve mezar kalıntıları, kaya üzerinde ayak izleri bulunmaktaydı. Ancak bölge sit alanı ilan edilmediği için definecilerin talanına uğramıştır. Son kalıntılar da bölgedeki kontrolsüz yol çalışmaları sırasında tamamen toprak altında kalmıştır. Hitit döneminden kalma dikdörtgen mermerler bilinçsiz bir şekilde parçalanarak su çeşmelerine yan duvar yapılmıştır.
Sorkun ismi, Lokman Hekim ünvanlı Başoğuzlu İmparatoru (Basileus Empire)
Büyük Bedri’den gelmektedir. Onun bedeninin atıyla birleşmiş olarak
resmedilerek Xirkon (Zorkun) diye anıldığı bilinmektedir. Xirkon’u Kırkun, yani
Ken-Ger sıfatıyla birlikte düşünürsek Sümer Atası Orkun olduğu da
anlaşılmaktadır. Çünkü Sümerler kendilerine Kenger demiştir. Kengerler ise
Kençekler’in Kaslar’dan sonraki ata kavminin adıdır. Anadolu’daki Sorkun isimli
yerleşimlerin dillerinin Genceklilerle aynı olması bunu ispat etmektedir.
Zorkun’un antik kaynaklardaki adı Santor ve Kentour diye geçer ki; her ikisi de Büyük Bedri’nin atı ile birleşmiş halinin tasvir eder. Zir-Gon, Xirkon; sanatı, tıbbı, bilimi, müziği, cesareti, bütün özellikleri üzerinde toplayandır. Urfa Elifli Bahçe’deki mozaik tablosundan Xirgon şeklinde yazılıdır. Or-Kun olarak da açılır. Kenger yani Sümer Atası ile aynı kişiliktir. Sir-Kun ya da Sir-Hun manası Sir budun Kençekler’i işaret eder. Sur-Kun fonetiği ise bölgenin Sur olarak kullanıldığını ifade eder.
Sir aynı zamanda sarı demektir. Sarı (Sir) ise Ay’ı ifade eder. Bölgede yaşayan Sarı Kıpçak Gencig’lere Ay inanışlı Homanidler dendiğini de düşünürsek, Sir Baş Oğuz tabiri tam olarak ortaya çıkar. Homa, güneş demektir ve Kırmızı ile Kızıl Oğuz tabiri ile ifade edilir ki; Kızıl Işık Bozoklar / Bozulus ile Sarı Işık / Üçoklar’ın burada Kençeklenip bir oldukları anlaşılır. Zaten VI.Büyük Bedri Bozuklar’ı ve Üçokları aynı sancak altında toplayan kişidir. Sir ise, kitabelerde Türk Sir (Sır) Budun olarak geçen Kençek ata kavmi için kullanılır.
Sorkun, yüksek dağların sırt ve eteği, Sorhun, Sorgun, Sultani söğüt demektir. Sir-Kun; Sir yani Sarı Gıpçak Dağı’nın, Gencek Dağı’nın sırtı eteği, demektir. Sur-Kun; Sur Dağı’nın eteği manasını verir ki, çevresi doğal sur gibidir. Baş Oğuz Dağı’nın eteği, Sir (Sarı) Oğuz Dağı’nın eteği manalarına da gelir. Büyük Bedri’nin Zor Bey, Dor Bey gibi isimlerle de anıldığını düşündüğümüzde ise Zor güçlü, kuvvetli, demir gibi dayanıklı, yiğit manalarına gelir. Tir, Zir, Zor, Dor aynı anlama gelir ve Türk milletinin adlarındandır. Kun; gün, güneş, ışık, arka demektir ki, Kençekler’in bir ismi de Güncek’tir.
Gencek Dağı’nın eteğinde olan Sorkun, bize Gencek Dağı’nın Sir Dağı, Sır Dağı, Dor Dağı, Baş Oğuz Dağı, Beş Oğuz Dağı, Zor Dağı, Zir Dağı, Sarı Oğuz Kıpçak Dağı, Ur / Kün Dağı gibi adlar aldığını göstermektedir.
Sir olmakla Dor olmak eş anlamlıdır. Çünkü Dor / Zor / Zir aynıdır, Ur ışıktan Ur olmayı ifade eder. Başında ışıklı omak SİR olmaktır, işin sırrını bilmektir, başı ışır olmaktır, SIR olmaktır. Kafkas kökenli olmayı, 7 ışık, altın renginde akan 7 dereyi koruyan SİR BAŞ OĞUZ olmayı ifade eder.[1]
Sorkun; Dor(Türk) Güneşi, Zir (Türk)Güneşi, Sur Dağı’nın eteği, Sır Dağı’nın eteği, Sir / Kençek Dağı’nın eteği, Sultan söğüdü, Güneş’in (Dor) gölgesi, Güneş ışığı manalarına gelir.
Zorkun, Tarkan’ın adıyla sesteştir. Zorkun Yaylası, Osmaniye’de Oğuz Ata Beli Kastabala yaylasıdır. Buranın MÖ.1.yüzyılda kralı Tarkan Di Mete’dir. Osmaniye’de Zorkun yaylası bulunur.
Peynirli İni’nin iki ucunun buraya çıkıyor olması ve güçlü iki su kaynağının bulunması bölgenin Hitit döneminden kalma olduğunu göstermektedir. Zira su kaynaklarının üstünde havuzları da bulunmaktadır. Bulunduğu söylenen lahitler ve taş kalıntıları da bunu ispat eder niteliktedir.
Sorkun; Beyşehir ile Karain arasındaki sırlı yeraltı yollarının kavşak noktalarından birisidir. Sorkun’dan; Gencek Dağı’na, Gavur (Gav-Kıpçak) Kalesi’ne, Peynirli İni’ne, Asar’a ve Gökbel tarafına çıkan sırlı yer altı geçit yolları bulunmaktadır. Bir hayli tehlikeli oldukları da söylenen bu geçit yolları Gencek efsanelerinde anlatılır. Sırlı yeraltı yollarından birisinin Gencek Dağı’nın altına doğru gittiği, muhtemelen bölgede bir yeraltı mağarası olduğu köyün yaşlıları tarafından anlatılırdı. Eskiden çıra ışığıyla bu ince uzun inlere girenlerin çıralar söndüğü için geri çıkmak zorunda kaldıkları anlatılırdı.
Gavur Kalesi (Kıpçak Kalesi) giriş yolu olduğu düşünülen in şeklindeki bir yarık ise çocuklar için tehlikeli olduğundan yıllar evvel toprakla doldurulmuştur.
Asar tarafındaki dar bir girişten ise, ince uzun bir yer altı yolu Peynirli İni’ne doğru gider. Rivayetlerde yolun ikiye ayrıldığı bir yolun Asar tarafından çıktığı anlatılır. Sorkun, kavak ağaçlarının silüetleriyle gölgelenen, verimli toprakları olan eğimli bir yerdir.
Ayrıca Huğlu ile Gencek arasında derinliği 100 metre civarında olan, karstik kanyon Sorkun Vadisi boyunca Sorkun Deresi akmaktadır.[Selçuk Biricik, 1982, s.93]
Gökbel Dağı ve Gencek Dağı arasından akan ve Asar’ı adeta yarıp geçen Sorkun Deresi’nin hemen kenarında, Sorkun mevkiinin aşağı kısmında, Hitit döneminden kalma güçlü bir su kaynağı olan Sorkun Garatoyuk Muyarı bulunmaktadır.
Sorkun Garatoyuk Muyarı; Hitit döneminden kalma güçlü bir su kaynağı olan Gara Toyuk Muyarı (Kara Tavuk Muyarı), Sorkun bölgesindedir ve bölgede karatoyuk diye adlandırılan kuşların yaşadığı bir yerdir. Eskiden bütün Sorkun bölgesini sulayacak kadar güçlü akan su kaynağı, yukarı Sorkun’da yapılan sontaj çalışmaları neticesinde zayıflamıştır. Çevresindeki Hitit dönemine ait kalıntıların bir çoğu ise kaybolmuştur. Garatoyuk Muyarı’nın kaynağı, hemen üst kısmına gelen çelcenin kenarındaki sulak alandadır. Eskiden burasının Garatoyuk Muyarı’nın su havuzu olduğu anlaşılmaktadır. Yine muyarın ön kısmındaki su havuzunun, yol geçirmek için daraltıldığı ve zamanla dar bir oluğa çevrildiği anlaşılmaktadır. Zira akan su çok canlıdır ve akıntısı çok fazladır.
Gencek Su Deposu ve Yukarı Sorkun mevkiindeki Sorkun Çeşmesi’nin suyu ile aynı kalitededir. Sıcak yaz aylarında bile çelik gibi soğuktur.Eskiden Garatoyuk Muyarı’nda çok sayıda halk tabiriyle Garatoyuk bulunurmuş. Zamanla nesilleri tükenme noktasına gelse de, yukarı su havuzu çelcesinde ve Sorkun Deresi kenarlarında az sayıda yaşamaktadır.
Garatoyuk, yani Karatavuk kuşu, siyah tüylü, sarı kavun içi gagalı bir kuştur. Erkeğine “kara bakal”, dişisine “boz bakal” denilir. Meyve, solucan ve kurtçuklarla beslenirler. Zeytini çok severler. Öyle ki, sadece karatavuk kuşunun kursağından geçmiş bir zeytin toprağa düşünce çimlenebilir. Çünkü karatavuk kursağındaki küçük taşlarla ve sahip olduğu kuvvetli asitlerle zeytin çekirdeklerinin odunsu kabuğu, sindirim sırasında incelir ve yumuşar. Bu yüzden de karatavuklar tarafından kabukları inceltilmiş ve yumuşatılmış çekirdekler toprağa düştüğünde çimlenebilir. Yoksa çimlenmez.[2]Karatoyuk kuşu ise, Başoğuzlu İmparatoru VI.Mithradates Büyük Bedri’nin, yani namı diğer Lokman Hekim’in, adına “ölümsüzlük iksiri” denilen panzehirde kanını kullandığı bir kuştur.[3]
Halikarnas Balıkçısı, Mitridate için “kase dolusu zehir içmiş ve ölememiş, sonra başını kestirmiş” diye yazmış, mitridatikum panzehirini resmetmeyi de unutmamıştır. Bu panzehir 2 kuru ceviz, iki incir, karatavuk kanı ve 20 turunç (ağaç kavunu kebbad) yaprağından oluşuyordu. Turunçun dikenleri dahi zehirlidir. Zehirde panzehiri saklar.
“İki kuru ceviz, iki incir, 20 yaprak sedef otu (turunç yaprağı) ezilerek karıştırılır ve üzerine bir tutam tuz ekilir. Bu karışımı alan kişi o gün için bütün zehirlere karşı korunmuş olur. Bir rivayete göre kral, buna karatavuk kanı ilave eder, ihtiyat tedbiri olarak her sabah alırmış”[4]
Turunçgiller içerisinde çekirdeğinden dikenli anaç çıkartan tek meyve turunçtur ve dikenleri zehirlidir. Zehire karşı panzehiri barındırır.
VI.Mitridate Büyük Bedri, kendisinin ve atlarının hiç zehirlenmemesi için “Mitridatikom” adıyla tıp tarihine geçen panzehiri bulan kişidir. “Ölümü yenen adam” ünvanını aldı.
Lokman Hekim’in yani VI.Büyük Bedri’nin el yazması kitabını, ilaç reçetelerini, toksiloji yazışmalarını ve mektuplarını ganimet olarak alınıp Roma’ya götürüldüğü yer olarak gösterilen evin tarifi Kainun Ahori olarak yapılır ki; “Kayı’nın Evi” “Kayı’nın Ahırı” demektir. Kaşkai Oğuz kültüründe yerleşik evlerin alt katlarında ahır olur. Burada ahır ile ev birlikte adlandırılmaktadır.[5]
VI.Mithridate öldükten sonra O’nun Rize’de koruma altında tutuğu bu mirası almaya gelen Pompeius’un askerleri İkizdere, Bayburt ve Çaykara civarlarındaki A-Maz-Hun kökenli kadın savaşçılarla karşılaşır. Pompeius’un askerlerine Hancer / Anzer Yaylası’nda deli bal tuzağı kurarlar ve 1800 Roma askerini hançerleyerek öldürürler. Bölgedeki Kırklar Tepe’de bu kadın savaşçıların askeri eğitim alanı vardır. Roma kralları Milat ilan ettikten sonra bu kadın savaşçılardan intikam almaya gelirler. Milet’in başkenti Rize’de ilaç yapmayı bilen 3 bin kadını büyücü ilan edip yakarak öldürürler ve bunu Hristiyanlığın doğuşu öykülerinde anlattılar. Büyücü diye suçlananlar; becerikli, ilaç yapmayı bilen, bilici ve at binen savaşçı kadınlardır. Onlara Roma’nın ölüm fermanını getiren de Karakonkolos yani kara giysili Roma’ya vergi toplayan “konsolos” idi.[6]
Rivayetlerde Lokman Hekim lakaplı VI.Mithradate Büyük Bedri’nin kitabında yazdığı ilaç sırlarından her birininin Lokman Hekim kitabında adı vardır. Büyük Bedri, her bir ilacın tarifini aldığı bilgili kadının adını da oraya yazmıştır. Akıllı kadın ve bilim, Ceneviz korsanlarının önündeki en büyük engeldi. Bu engeli aşmak için Anadolu’ya Hıristiyanlık’ı dayattılar.[7] Kendi yazdırdıkları kitaplara dayalı bir Hıristiyanlık. Bu ilaçların sırlarını, bu 3 bin Amazon kadına öğretmiş ya da onlardan öğrenmiştir. Yani aslında onlar özgürlük için savaşmak zorunda olan doktorlar, hemşireler ve aynı zamanda eczacılardır. Ölümsüzlük iksiri denilen panzehiri yapmayı bildikleri ve kitapta eksik bırakılan sırrı bildikleri halde söylemedikleri için öldürülmüşlerdir.
Sarı Bacıana ve onun kadın koruması Farsi Opali- Pan (Menopholis) Büyük Bedri’nin ölümünden sonra uzun bir süre daha Romalılara karşı direndiler. Yenilince dağlarda izlerini kaybettirip Derbe bölgesine gelip yerleştiler.
Romaya karşı direnmeyi sürdüren, Büyük Bedri’nin torunu olan Tiran Antipatros Derbeter (Turan Bedri Kızı Atası Dor Bey) Kayseri’den Konya ve Antalya’ya kadar uzanan alanı yönetiyordu. Sarayı, Karaman’daki Derbe antik kentindeydi.[8]
Yenilince Sarı Bacıana, Tiran Antipatros Derbeter ve Ariadne Partunope / Er Hatun Peri Tina Aba yani Fırtına Aba Belkıs ile birlikte Homanada yani Gencek bölgesine Sarınçöğü mevkiisine yerleştiler. Lokman Hekim’den yani Büyük Bedri’den öğrendikleri tıbbi ilaçları burada yapmaya devam ettiler. Garatoyuk Muyarı’nda ve Sorkun Deresi’nde Karatavuk yetiştirdiler. Mumyalarının halen Gencek’te olduğu anlatılır.
Belkıs / Oğuz Beli’ndeki Zeugma mozaiğinde Büyük Bedri ile resmedilen Ariadne Partunope / Er Hatun Peri Tina Aba yani Fırtına Aba Belkıs’dır. Adige, Ariadne, Erhatun, Fortuna adlarıyla anılmıştır. Kral öldükten sonra hiç evlenmemiş yas tutmuştur. Belkıs Zeugma mozaiklerinde hüzünlü olarak resmedilmiştir. Burada görülen Amazon kızı, kralı talihle kurtaran kadın savaşçı Kabartay bacı Adige’dir.
Adları çoktur; Atik / Tieche, Ariadne (Er Hatun) Fortuna, Fırtına Abla, Partuna Opa, Tina. Belkıs, Beli-Kos Oğuz Beli demektir. Romalı bazı arkeloglar, Türk tarihini unutturmak ve tarihten silmek için ona “Hüzünlü Çingene Kızı” demişler, hatta talih tanrısı ilan etmişlerdir. Oysa baş kadın savaşçıdır ve büyük bir kahramandır.
Roma askerlerinin yüzyıllar boyunca peşinde olduğu “ölümsüzlük iksiri” için Büyük Bedri’nin Lokman Hekim kitabında SIR olarak bıraktığı “Garatoyuk Kanı” olmalıdır. Çünkü Halikarsnas balıkçısının tarifinde bu geçmez. O zaman sır olan Karatoyuk Kanı ve hangi miktarda katılacağını öğrenmeye çalışmışlardır. O sır dahi Sır Budun olan Kençekler’e gelmiştir.
Sorkun Garatoyuk Muyarı, uğruna 3 bin Türk savaşçı ve bilgin kadının öldüğü Garatoyuk’lara ve bu sırrın son muhafızları Sarı Bacıana ve Fırtına Aba’ya ev sahipliği yapan bir yerdir.
Garatoyuk Muyarı, Gencek Dağı’nın eteğindedir ve dağın yamacında Garatoyuk Kalesi kalıntıları bulunmaktadır. Günümüzde, Sorkun adının kullanıldığı yerlerde yaşayan halklarının dilleri aynıdır. Konya, Burdur, Kastamonu, Çorum, Eskişehir, Bolu, Afyon, Uşak, Tokat, Sinop’ta Sorkun adında köy adları vardır. Yozgat’ın Sorgun ilçesi ise dil ve kültür yönüyle tam bir Kençek şehridir. Bir de Sivas’ın Zara ilçesine bağlı Sorkun köyü bulunur ki, Zara’nın eski adı Kenzek’tir.
Yusuf Avcu, Gencek Kençek
[1] Mahiye Morgül, Antik Karadeniz’e Fonetik Yolculuk s.130
[2] Prof.Dr.Güner Önce, Pr. Ahmet Karaaslan, Sosyal Bilimler Dergisi, Dumlupınar Üniversitesi 2010 Sayı 28
[3] Prof.Murat Arslan, Mithridates s.482
[4] Prof.Murat Arslan, Mithridates Eubadore s.522
[5] Prof. Murat Arslan, Mithridates s.483
[6] Mahiye Morgül, Antik Karadeniz’e Fonetik Yolculuk s.219
[7] Mahiye Morgül, Amtik Karadeniz’e Fonetik Yolculuk
[8] Prof. Dr. Güner Önce, Prof.Dr. Ahmet Karaaslan, Sosyal Bilimler Dergisi, Dumlupınar Üniversitesi 2010 Sayı 28
Yorumlar
Yorum Gönder